Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '10

 
Kategori
Felsefe
 

Savaşçı

Savaşçı
 

Ben bir savaşçıyım. Kuzey Karadeniz’in en kuzeyinden, sıra sıra, uçsuz bucaksız dağlarının en beyazından kopup gelmiş, şehrin sonsuz nefretinin ve lanetinin kucağında, kendinden başka kimseyle savaşmayan bir savaşçı. Binlercesi geçti gözlerimin önünden. Acı, keder, sevinç, mutluluk, gözyaşı ve aşk. Bulunamayan hazineler, en kadim sırlar… Bir savaşın hüznü, aşkın büyüsü... Kimsenin boyun eğdiremediği azgın hırslara açtım savaşımı. En büyük nefretler, en büyük düşmanlarım oldu. Kaderimde ne yazıldıysa karşı çıktım. En büyük savaşım hep kendimle… Karadeniz’in deli dalgaları, çılgın rüzgarları ve sonsuz aşkı yanı başımda…

Kim olduğumu unuttum bazen; bazen kimi sevdiğimi. “Yaraların tek merhemi zamandır” dedi bilgeler, benim en büyük yaram hep zaman oldu. Bilgeler ve soytarılar… Hepsinden nefret ettim bunca zaman. Çünkü hiç farkları yok birbirlerinden. Delilere sığındım bilgelerden, Tanrı’ya sığındım soytarılardan. Tanrı bile bıkmış bilmişlerden, o da bana sığındı kendinden.

Kendimle bir türlü başa çıkamadım bunca zaman. En büyük aşkları iteledim, en büyük nefretleri sevgi diye yaladım yuttum. Çukurlar vardı sokaklarda, hiç korkmadan içlerinden geçtim. Her biri, bir gayya kuyusu… Hepsinin dibinde suratsız adamlar, sıra sıra. Yukarıya bakmazlar ama; hep aşağı, hep aşağı. “Kimsiniz ulan şerefsizler!” diye bağırsan, tükürsen suratlarına, kafalar hep dehlizlerde, çıkmaz bir türlü mavi gökyüzüne. Kaderi tuttum, teslim ettim Tanrı’ya geri. “Bunlar varsa, ben yokum!” dedim. Okkalı bir küfür salladı, söylenmez burada. Yemin ettim kedimin üstüne, “Tanrı ya benimle oturur rakı içer, ya da bir daha konuşmam onunla.”

Her hayal gerçek olur mu? Benim oldu… Her hayalim; küçüğünden büyüğüne, önemlisinden uyduruğuna, hepsi gerçek oldu. Döndürdüm dolaştırdım çocukları oyun bahçelerinde. Kırmızı ağaçlar vardı, yeşil suratlı insanlar. “Hoop!” dedi biri arkamdan. Arkamı dönüp bakamadım. Kazanmışım ya en büyük savaşımı, daha ne yapayım. “Tutma beni Allah’ını seversen” diye yalvardım gözyaşları içinde. “Daha bitmedi, biliyorsun değil mi?” Aman biliyoruz… Yarın da “Daha yeni başladık!” dersin. Kazananın kaybettiği, kaybedenin delirdiği bir zaman bu zaman… Ortada bir top, kim vurduya gidecek garibim.

Bir anlam aradım sözlerimde, kendimi buldum. Tanrıyı aradım her yerde, yine kendimi buldum. “Beni bir rahat bıraksan” dedi. “Bulacaksın aradığını.” Nasıl, nasıl, nasıl, nasıl?! Sen beni bırakmadıktan sonra, ben nasıl bırakayım seni? Asterix’in son karesinde olurdu hep, kocaman domuz kızartır yerlerdi. Bizde yasak oysaki… Ne ağzım sulanırdı. Günaha girmiş miyimdir acaba? Kızarmış tavuk yeselermiş keşke. Belki adam olurdum şimdiye çoktan.

Sözlerimi burada noktalarken, hepinizden binlerce kez özür diliyorum. Dünyaya gelmem hataydı biliyorum. Tanrı’nın en büyük hatası oldum. Ama o bir türlü kabul etmiyor yaptığı hatayı. O zaman, bundan sonra en büyük savaşım onunla. Ayrıca bana öğrettiklerini de sakın unutma: Boynuz kulağı geçer diyorlar ama, kafayı tutup kestiğinde kasap, ne kulak kalıyor, ne de boynuz…

 
Toplam blog
: 15
: 580
Kayıt tarihi
: 24.05.10
 
 

12 Eylül 1980... Doğduğum gün... Mayıs 2010... Gerçeği arayışın 30'uncu yılı... Üniversite: Harran M..