- Kategori
- Babalar Günü
Sen babamdın, Tanrısız odalar korunağım

Bana ağlamak düşer ..
Sevgiliye Mektuplar / Sen babamdın, Tanrısız odalar korunağım...
Ben ölüm hikâyeleri okurdum
Attığın bana doğru adımlarda
Ben ölürdüm, sen ki;
Acırdın ağları bozulan örümceklere
………Suyu delerdi küfürlerin, iki adım ötede mevsimsel renkleri yaşamlarına serperdi insanlar, dört mevsim kara kıştı iklimimiz tipiler serpilirken üzerine... Aman vermiyordu güneş, bildik tek yıldız olmuyordu gecelerde, her cisim yabancı, her insan taciz kardı sence… Gözlerimi hayata açtığım günden bugüne yarattığın, yaşattığın şiddetin alfabesinden ansiklopediler yazacak yetkinliğe eriştim onulmaz katkılarınla (baba! )…
………Eğreti yaşamından yansıyan serçelerin ürkekliği, kırılgan çocukluğun mahcup ve utangaç gözyaşlarıydı ama yasal olmayan tüm yollardan onurumla reddederken dünyaya gözlerini açan her bebeğin babası olmak istemem saplantısından kurtulamıyorum… Doğan her çocuğun potansiyel şiddet mağduru olma düşüncesi ne acı… Sayende her çocuğa acımak ne güzel (baba) değil mi? Senden değil bisiklet basit bir futbol topu isteme cesaretim bile olmadı, olamazdı da zaten ayağının altında top gibi oynar, anneme sabah akşam küfrederdin beni doğurduğu için… Oysa doğduğum evin yakınından bile leylekler geçmez g e ç e m e z d i, küfür ve bağırtından tüm mahalle bıkmış, senden sinmişlerdi… Rüyalarımı süslerdi bisiklet, benim dışımda hemen tüm çocuklar pedal çevirirken sen saçlarımı tutar, başımı çevirirdin, pedal çeviren çocuklar düşse de en fazla dizleri kanar, benim ise başımdan kanlar akardı duvara vura vura… Bisikletim olsa sanki Devrim yapacak gibiydim, şimdi yılda bir devrim yapan oğlum var, ne acı hiç göremedin (baba!)…
………Vakur bir çocukluk sergilemek ister katkılarınla beceremezken komşu bahçelerden erik, hindi inciri çalarken bir keresinde yakalayan ev sahibi tokat atmış, aklıma sen gelmiştin, bu tokat öyle evcil ve yumuşaktı ki… Bisiklet ve futbol toplu bütün çocuklar sayende gizli rakiplerimdi ve maçlarında beni takımlarına almazlar o anda seni anar, kulaklarını çınlatırdım… Tanrısal sorunlarımın nedeni olmuştun bir kez namaz kılmaz, bir kez oruç tutmazken beni her Cuma camiye, yaz tatillerinde camideki kuran kursuna zorunlu tutardın ama bir kez bile gitmedim gider gibi yapmışlığımda hep kaçtım ve senin aran iyi diye çocuk aklımla geceleri Tanrıyla gizlice söyleşir ve kavga ederdim… Yıllar sonra tüm dinleri reddetmiştim çünkü bir yerlerde savaşlar oluyor çocuk ve kadınlar ölüyordu, bir yerlerde çocuklar açlıktan ve hastalıklardan ölüyordu, bir yerlerde insanlar din-iman pazarlayarak yalılarda oturuyor ve birileri bunları görmüyor muydu?
………Tarif edilmez acı çekmiş sabaha kadar ağlamış, sabah sen gidince öldürüp çöpe attığın minicik fare yavrusuna sembolik mezar yapmıştım bahçenin görünmez bir köşesinde… Kimse görmeden her gün gözyaşı dökerdim gizlice minik mezarın yanında ve bahçenin her tarafına hayali kale yapmış korunağım olmuştu kalelerim, düşlerimi burada kurar ama seni görür görmez kale ve düşlerim yıkılır gül solar, serçeler kaçar, güneş batmadan önceki saatlerde gölgeler bile anında yok olurdu… Her çocuk geleceğe dair hayalindeki mesleği söyler kenarından tutardı sanki umutlarının, oysa ben çocuk yetilerimi dahi yitirmeye başlamıştım umutlarımın kör kuyusunda… Her koşulda destek olan annem sayesinde okulda mahallede, her yerde azda olsa dik durabiliyordum ve onun kazandırdığı alt yapım sayesinde Uluslar arası İlişkiler bölümünden birincilikle mezun oldum…
………Annem öldüğünde hıçkırıklarım azgın nehir gibi çağlıyordu, definden sonra evde de ağlamaya devam ediyorum diye tekme ve yumrukların olmayan gemileri yakmamı sağladı…
Öyle utanmaz
Öyle şerefsiz ve acımasızdın… Hastalığı nedeniyle otuz altı kiloya düşen yine de soframızdaki aşımızı suyumuzu eksik etmeyen ayakta dahi durmakta zorlanan o melek kadına, o anneme yağmurlu bir gecede defalarca, hayvanca, canını yaka yaka, bağırtarak tecavüz ederek ağlatmıştın ya yan odada ablamla sarılıp annemizin gözyaşına yoldaşlık, yarenlik ediyorduk titreyerek, korkarak… Sabah utanmadan kahvaltıya oturduğunda geceden ablamı yitirmiştin, uğurlar ola şimdi öyle huzurlu, öyle hüzünlü, öyle de iyi anne ki uzaklarda da olsa hemen her gün ses-leşiyoruz…
………Paradokslarım inançsızlığımdan değil ama öylede olsa davranışlarım değişmeyecekti ve senin birinci derece akrabalarını bile sınırlarımdan, iç ülkemden def ettim… Hadi beni boş ver ablama anneme bir kez bile sahip çıkmadılar ve şimdi öyle sefil, çaresiz ve derbeder oldular ki sanki gizli bir güç tepelerine balyoz gibi indi, inmeye de devam ediyor… Sadece izliyorum, üzülmüyorum yaşantımda seyirci kaldığım tek olay da bu biliyor musun? Etme bulma dünyası diyesim gelmiyor da ilahi güç desem uzaktaki yakınım (kardeşiyim artık) tebessüm eder mi? …Ah bir uyanabilsen, ah bir görebilsen Pazar günü çevrendeki mezarlarda birileri babalarına ağlayacak ama sana ağlayan kimse olmayacak (baba!)… Rahat uyuyor musun bilmiyorum ama seni rahatlatacaksa dinle; toprağa verileceğin gün ‘’oğlu gelmez, öldürsen de gelmez’’ diye konuşuyorlardı… Geldim… Uzaktan izledim… Ağladım… Çok ağladım… Annem kadar ağladım… Babam kere ağladım… ‘’Hoşça kal baba’’ dedim sadece kendim duyacağım şekilde… Rahat mısın? Sana ağladım aslında kendime ağlarken... Ve senden kaçarken sığındığım bütün Tanrısız odalarımı o gün orada yıktım… Hoşça kal (baba!)…
Bana masal oku baba
Ağaçlarla konuşma, sus
Ben rüyalarımı yaktım
Ağaçlara masal oku baba!
- Adana