Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Aralık '09

 
Kategori
Eğitim
 

Sen de kat bir sayı

Sen de kat bir sayı
 

Filler ve çimen benzetmesindeki gibi üstte fillerin tepiştiği altta çimenlerin ezildiği bir katsayı sorunu yaşıyoruz… Kimi bu işe özgürlükler perspektifinden bakarken kimi de yurt dışındaki mesleki eğitim kriterleri ile kıyaslayıp işi vatan millet meselesine çevirmiş durumda. İşin özü biraz da nerede durduğunuzla alakalı; meslek lisesi hele de imam hatip lisesine öğrenci gönderen bir veli veya orada okuyan bir öğrenciyseniz farklı bir duruşunuz varken genel lise veya anadolu lisesine öğrenci gönderen(orada okuyan) ve kendinizi laik cumhuriyetçi nitelemesinin içine dahil ediyorsanız farklı bir duruşunuz oluyor.

1999 yılında Yüksek Öğrenim Kurulu aldığı bir kararla Meslek Liseleri ile Genel Liseliler(içlerinde Anadolu ve Fen Liseleri de var) arasında alan farklı gözetti ve bunu da orta öğretim başarı puanları (OBP) farklı katsayı ile çarpıp genel sınav puanına ekleyerek yaptı. Bu düzenlemeye göre her ikisi de 80 OBP alan iki öğrenciden genel liseli olan kendi alanıyla ilgili bir bölüme başvurduğunda 80*0, 8= 64 puan alırken; farklı alandan aynı OBP ye sahip bir öğrenci 80*0, 3= 24 puan almaktaydı. Bu fark da kapatılması neredeyse imkansız gibi görünen bir farktı. Benzer bir durum Genel Liselerin alanları arasında da oluşturuldu. Fen Bilimleri alanını seçen bir öğrenci kendi alanındaki Tıp bölümünü seçtiğinde OBP’si 0, 8 ile çarpılırken, Türkçe Matematik alanındaki Hukuk bölümü tercihinde 0, 3 ile çarpılmaktaydı.

Özetle öğrenciye şu denmekteydi: Eğer mesleki eğitim almak istiyorsan meslek lisesine, akademik eğitim almak istiyorsan genel liselere gitmek zorundasın, aksi halde büyük puan kaybına uğrayacaksın. Genel Liselere gittiğinde de alanını doğru seçmek zorundasın, çünkü sonradan fikrini değiştirirsen puan kaybına uğrayacaksın.

Mevcut iktidarın en büyük hedeflerinden biri de bu katsayıyı ortadan kaldırmaktı. Bunun için de çeşitli yollar düşünüldü ve en son 21 Temmuz 2009 tarihinde Yüksek Öğrenim Kurulu kaysayıyı tamamen kaldırdı. Bütün öğrencileri 0, 15 katsayısında eşitledi. İstanbul Barosu bunun kanunlara aykırılığı gerekçesiyle Danıştay’da dava açtı ve 25 Kasım 2009 tarihinde Danıştay YÖK’ün kararının yürütmesini durdurdu. Danıştay 8. Dairesinin kararında, milli eğitim sisteminin yönlendirmeye ilişkin kuralları ile 2547 sayılı Yasanın 45. maddesinde yer alan kurallar yürürlükte ve uygulanıyor iken, bu kuralların uygulanmasını bertaraf edecek şekilde alınan dava konusu kararın, eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozacak nitelik taşıdığı ve uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi amacının dışına çıkıldığının görüldüğü vurgulandı.
Kararda, ''Bu durumda, dava konusu kararın 3, 4. ve 5. maddelerinin, dayanağı yasa hükümlerine aykırı olduğu gibi eğitim sisteminin, hukuka uygun oldukları istikrar kazanmış yargı kararları ile de ortaya konulmuş olan amaç ve ilkelerine, hukuka ve hakkaniyete uygun değildir. Dava konusu kararın uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararlar oluşacağı da açıktır'' denildi.

Peki katsayıya neden ihtiyaç duyuldu? Bir kere ülkemizin kendine has dinamikleri bunda etkili oldu. O döneme kadar mesleki eğitim almış olanların kendi alanları dışında bir alanda eğitim görmeleri sorun olarak görülmüyorken 1999’un o sürecinde yaşanan gelişmeler bu kararda etkili oldu. Toplumun bir kesiminde özellikle imam ve hatip eğitimi almış kişilerin hukuk, kamu yönetimi gibi bölümleri okuyarak idareci statüsüne gelmeleri eğitim sürecini sorgulamalarına ve topluma sorgulatmalarına sebep oldu. Toplumun bu kesiminin bir diğer düşünsel malzemesi de ülkemizin eğitime ayırdığı kaynaklardı. 2009 verilerine göre Türkiye'de öğrenci başına yıllık ortalama eğitim harcaması ilköğretimde bin 130 dolar iken, bu rakam ortaöğretimde bin 531, mesleki eğitimde 2 bin 293 dolar. Görüldüğü üzere bir meslek lisesi öğrencisine ayrılan para genel liselere göre çok daha fazla. Öğrencileri mesleki eğitimle yetiştirip sonradan kendi alanlarının dışında bir yoldan devam ettirilmesi açıkça kaynak israfıdır. Diğer bir düşünsel malzeme her iki kutup tarafından ortak kullanılmaktadır: fırsat eşitliği ve ya genel anlamda eşitlik. İşin bir yüzünde mesleki eğitim alanların en azından bir alanda kendi yaşamlarını sürdürebilecek kadar orta öğretimden mesleki eğitim almaları söz konusudur, fakat genel lisede okuyanlar bu şansa sahip değildir; onarlın elinde sadece bir ortaöğrenim diploması vardır ki bu diplomaları onları meslek sahibi yapmaya yetmemektedir. Burada pozitif bir ayrımcılığın şart olduğu düşüncesi de bu nedenden doğmaktadır.

Karşı çıkanlar neden karşılar? Her şeyden önce bunu bir eşitlik sorunu olarak görmekteler. Öğrenci ailesinin yönlendirmesi veya zoruyla meslek lisesine gitmiş olabilir, bu onun geleceğini ipotek altına aldırmayı gerektirmez denmektedir. Eğer ortada bir hak varsa tamamen eşitlik ilkesine göre uygulanmalıdır. Ki eğer bir meslek lisesi öğrencisi eşit koşullarda Hukuk kazanabiliyorsa bu onun hakkıdır ve bu hak ondan alınamaz. Hele de bu kadar az akademik ders varken bunu yapabiliyorsa ekstra takdir bile görmelidir. Çünkü meslek liselerinde genel liselere oranla daha az matematik, tarih, kimya, biyoloji dersi vardır.

Her ne kadar katsayı genel liseliler arasında da bir ayrıma neden oluyorsa da protestoların bayraktarlığını İmam Hatip Liseliler yapmaktadırlar. Diğer meslek liseliler de duruma tepkili olsalar da asıl direnç noktası İmam Hatipler olmakta. Bu da kuşkusuz akıllardaki soru işaretlerini çoğaltmakta. Neden sadece İmam Hatipliler sokağa dökülmekte veya neden bu konuda yapılan haberlerde en çok mikrofon onlara uzatılmakta. Muhafazakar kimseler de buna dahil edilebilir, ki bu konuda en çok fırtına muhafazakar basında çıkmakta. Ajitasyona varır derecede yapılan yayınlarda bu kararı alanlar, savunanlar ve yürütmeyi durduran mahkeme suçlanmakta. Başbakanımız bile yargının aldığı karara “siyasi” demekte. Katsayının kaldırılmasını isteyenlerin siyasi bir amacı yokmuş gibi, seçimlerde bu konu malzeme yapılmamış gibi…

Bu konuda eleştiri getirenlerin alman eğitim sisteminin durumundan hiç haberleri olmasa gerek. Almanya’da temel okullar olan Grundschule sonrasında 2 yıllık yönlendirme sınıflar sonrasında 3 lü bir sistemle eğitimlerine devam ederler. Hauptschule denen öğrencilerin 3 te 1 inin devam ettiği meslek öğrenimine başlanan sınıftır, 18 yaşına kadar meslek öğrenirler. Realschule denen ortaokul Hauptschule ile lise arasındadır. 10. sınıfa kadar 6 yıl sürer. Bu okulu bitirenler meslek okuluna ya da meslek lisesine gitmeye hak kazanırlar. Ekonomi veya kamu hizmetinde orta düzeyde işlere girmek için bu diploma şarttır. Gymnasium(lise) Almanya’da geleneksel üst düzey ortaöğrenim kurumlarıdır. 13. sınıfa kadar devam ederler. Lise diploması bilimsel yüksek okullara girişleri sağlar. Bu üç kola öğrenciler 10 yaşında ayrılırlar. Bizde lise tercihleri 15 yaşında alan seçimi ise 16 yaşında yapılmaktadır. Gelin görün ki Almanya’da bizde olduğu gibi eşitlik sorunu olduğu ifade edilmemekte.

Nasıl olmalı? Mesleki eğitimle genel akademik eğitim arasında bir fark mutlaka olmalı. Fakat bu fark sadece katsayı gibi sayısal bir ucubeyle değil, ilköğretim sonrası sağlıklı bir yönlendirmeyle, eğitim kalitesinin arttırılmasıyla ve mesleki eğitim sonrası iş alanlarının yaratılmasıyla olmalıdır. Ailenin, öğretmenlerin, rehber öğretmenlerin görüşleri alınarak yapılacak gerçekçi bir yönlendirme sistemi oluşturulmalı ve bunun mutlaka bağlayıcılığı olmalıdır. Sadece sınavlarla değil kişisel yeterliliklerle de öğrenci üst öğretim kurumlarına gidebilmelidir, bu konuda yasal ve işleyişe dair düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır. Ve her şeyden önemlisi: Öğrenciler ve eğitim sistemi siyasi bir malzeme olarak kullanılmamalıdır. İmam hatipli ne kadar bu ülkenin genciyse genel liseli de bu ülkenin gencidir, geleceğidir.

 
Toplam blog
: 12
: 10276
Kayıt tarihi
: 04.12.09
 
 

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanında çalışıyorum...İşimle ilgili ve işimin malzemesi olan insanl..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara