Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

24 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sen şaka mısın?

Sen şaka mısın?
 

Her şey bir nisan gününde 'sen şaka mısın?' sorusu ile başladı...Hayatımın en güzel günlerinin başlamakta olduğunu nasıl bilebilirdim ki? Tek bir soruyla... O anda durdu her şey. Bugüne kadar yaşamış olduğum tüm hayal kırıklıkları, yanlış yaşamlar, yanlış insanlari yitik zamanlar, hepsi aynı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başlıyordu; izlediğim herşey ben izledikçe siliniyor, arınıyordum tüm yoksunluklardan, mutsuzluklardan, umutsuzluklardan, yeniden dünyaya geliyordum sanki...

Tüm acıların, zorlukların ve zorunlulukların eğlenceli bir oyun olduğu, umutsuzlukların umut, kötülüklerin iyilikle yer değiştirdiği, bambaşka bir dünyada gözlerimi açmıştım. Yeni doğmuş bir bebek gibi hiçbir şey bilmiyordum. Her zaman yanımda olan rehberimden, yeniden ögreniyordum her şeyi, ama bu defa bambaşka, saf, temiz ve çok duruydu ögrendiklerim...

İçimde büyük bir coşkuyla akan yaşam aynı zamanda çok vakur bir dinginlikte bana bakıyor ve gülümsüyordu. Ürperdim bir anda, titriyordum, ta ki o sesi duyana kadar. "Korkma küçüğüm" diyordu bilge ses büyük bir dinginlikle. İçimi bir anda büyük bir güven ve huzur kapladı.

Yepyeni bir 'ben' oldum. Kendimi ona öylece teslim ettim. Öyle umarsız oldum ki bir anda…

Bomboş bir odadaydım, duvarları bembeyaz boş bir odada. Beyaz, şatafatsız işlemelerle bezenmiş bir kapının karşisında dikiliyordum. Kapıya doğru yürüdüm, ürkek bir hamleyle açtım kapıyı. Dışarıdan gelen ışık gözlerimi kamaştırmıştı. Kırık dökük ama çocuklugumdaki kadar sıcak bir parkın orta yerinde, artık bana çok küçük gelen bir salıncağın üzerinde buldum kendimi...

Bir an o günlere gittim... annemin sesi geliyordu 'düşeceksin, dikkat et'. Özledigim şefkate, o saf, masum halime kavuşmuştum tekrar...

Hayata büyük bir saflık ve merakla baktığım, etrafımdakilere güvendiğim, umarsız, sevecen ve gerçekten mutlu olduğum günlerim tekrar avuçlarımdaydı. Bu bir mucize olmalı diye geçirdim içimden. Hiçbir kötü anım yoktu artık. İyi anılarımı beraberimde getirdiğim, kötülerini hiç yaşamadığım yepyeni dünyamı kimlerle paylaştığımı görmek için meraklı gözlerle etrafımı incelemeye başladım..

Yanımda hayata yeniden tutunmaya çalışan, yaralı , bir kanadı kırık çırpınıp uçmaya çalisan bir güvercin ; "küçüğüm" vardı elimden tutmuş "beraberce üstesinden gelelim her şeyin" dercesine bakıyordu hissettiriyordu. Yüzünde yaşamış olduğu acıların izleri olsa da, gözlerinde o acılardan eser yoktu. Yaşam bakışlarını yenememişti..." Birbirimize yol arkadaşi, rehber olacağız bundan sonra; ki, hayat yaşamaya değer.

Karmaşık ve çözülemez gözüken herşey kolayca çözülür, karşimızda dağlar bile duramazdı. O sırada küçük, haylaz bir köpek gelip ayaklarımıza dolandı. Bu bizim masum yanmızdı, çocuk yanımız... Uzaktan büyük bir vakurluk ve hoşgörüyle bakan büyük köpek ise bilge yanımızdı. Aslında tesadüfen o saniyede orada bir araya gelmiş olan herşey nasıl da birbirini tamamlıyordu. Hiçbir büyük yönetmen, hiçbir büyük kumandan ve hatta hiçbir yaratıcı, bu sahneyi bu kadar mükemmel yaratamazdı..."Her şey öyle mükemmeldi ki; bu sorgulanamaz sadece ve sadece yaşanabilirdi... Her 'an'ın tadını çikararak, çevreye aldırmadan; yalnızca iki kişilik tek bir dünyada. Bir yanıyla kapıları tüm kötülüklere kapalı, hayal kırıklıkları ve üzüntülere yer olmayan, soyut bir dünya; diğer yanıyla tüm güzellikleri içine alabilen, kin tutmayan, nefret nedir bilmeyen kocaman bir çocuk parkı...

Tüm bu güzellikler içerisinde, zaman zaman içime kötü düşünceler düşüyordu, önceki yaşamımda mutluluğa alışmamıştım çünkü. Bu mutluluğu da yakıştıramıyordum kendime. Ama o ses bana izin vermiyordu. Korkma küçüğüm diyordu. Korkma küçüğüm, korkma..Bir yanım güvenmek isterken bir yanım korkularımın arasında gidip geliyordu. Ama dedim ya. Yeni bir hayattı bu. İçinde güvensizliğe yer olmayan, acılardan uzak. İkinci bir yaşam şansıydı, sarıldım o şansa, sarıldım güvene, mutluluğa, güzellikten yana olana. Tüm gücümle, en ufak ayrıntısına kadar hissederek. Ben sarıldıkça o da sarılıyordu, ben daha sıkı sarıldıkça o daha sıkı sarılıyordu, bir anda bir bütün olduğumuzu hissettim, artık kopamazdık. Hiçbir güç, hiçbir şey koparamazdı, koparsak ölürdük...

Kalbim onun kalbinde atıyor, beynim onun beyni, tüm hücrelerimiz yer değiştiriyor, ben o oluyorum, o da ben. O aklıma geldikçe boğazımda bir şeyler düğümleniyor, gözüm yaşlarla doluyor aklımda tek bir soru 'ya kavuşamazsak?. Kendi dünyamızdayken mutluyduk, peki ya dışarıdaki dünya ne olacaktı? Gerçeklerin dünyasında ... Kenetlenirsek zorlukların üstesinden gelebilir miydik ki acaba? Ama birşeyi unutuyordum, bu dünyayı eski dünyam ile karıştırıyordum. Ne kadar uğraşsam da sıyrılamıyordum o eski korkularımdan. Bir anda o bilge sesi duydum tekrar.

-Yaşamını korkularla boğma, korkuların sen çagirdigin zaman üzerine gelirler. Onları uzak tutmak senin elinde. Sihirli bir sevgi var elinde. Bu gücü sakın küçümseme. Tüm korktukların bu gücün önünde eğilecektir. Buna güven...

 
Toplam blog
: 9
: 1431
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

Edebiyat mezunuyum ama hayat beni özel sektöre sürükledi. Bu mutsuzluktan yazarak kurtulabiliyorum a..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara