Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '17

 
Kategori
Heykel / Seramik
 

Seramik: Toprağın Sanat Hali

Seramik: Toprağın Sanat Hali
 

Daha küçük bir çocukken tarlada bulduğum çanak çömlek kırıntılarını toplayıp birleştirmeye çalışırdım. Objenin belki de onda birlik parçasıyla orijinal halini kafamda canlandırmaya çalışıp, saatlerce uğraşırdım. Ege köyünde doğmuş olmanın şansıydı bu belki de. Tabak, çanak, testi, küp buldum diye sevinerek topladığım parçalar kim bilir hangi hayatların tanıklığını yapmıştı…

Seramik sanatı; erken yaşta tanıştığım tarihi objelerle girdi hayatıma. Ancak, bunun bir gün tutkuyla yapacağım sanat dalı olacağını hiç düşünmemiştim.

Bilindiği gibi Anadolu toprakları bir çeşit açık hava müzesi. Başınızı ne tarafa çevirseniz tarihin bir kesitiyle yüz yüze geliyorsunuz. Orasıyla ilgili birkaç kitap karıştırdığınızda inanılmaz kültürel derinlik ve çeşitlilikle karşılaşıyorsunuz. Böylesi bir zenginlik içinde olupta, bunun değerini bilememek, koruyamamak ise içler acısı bir durum. Neyse, bu başka bir yazı konusu olsun.

Seramiğin ilk kez nerede üretildiği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak birçok kültürel-tarihsel değerin olduğu gibi seramiğinde ilk bu topraklarda doğduğu varsayılır. Yanlış da değildir. Günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce yerleşik düzene geçmiş insan. İlk yerleşik hayata geçilen topraklar ise: “Bereketli hilal” olarak adlandırılan, Mezopotamya ve güneydoğu Anadolu’yu da içine alan verimli topraklardır. İşte tarihteki ilk seramik örneklerini de Mezopotamya ve Anadolu topraklarında rastlıyoruz.

Yukarı Mezopotamya’da yapılan birçok arkeolojik kazılarda, m.ö. 6000’lere dayanan buluntulara rastlanmıştır.Aynı zaman diliminde m.ö. 6000’de Çatalhöyük’te de seramiklere rastlıyoruz.

Boğazköy’de ise, on binden fazla bulunan kil tabletler Anadolu’nun köklü tarihine ışık tutmaya devam etmektedir.

İnsanlık tarihine baktığımızda seramik çok erken çağlarda girmiş hayatımıza. İnsan İlk kap-kacak kullanmaya Neolitik çağda başlar.Seramik üretimi de bu dönemde başlamış. Yani günümüzden 8 bin yıl önce. Bunlar günlük Kap-kacak, testi, tas, matara, kazan, güğüm, kandil, takı şeklindekarşımıza çıkar. Sonraki zamanlarda kiremit, su yolu ve künk gibi mimari elemanlar, tablet, ölü küllerinin saklandığı kaplar ve lahitler ile devam eder.

Ayrıca, dinsel ve simgesel anlamlar taşıyan idollerini seramik heykeller haline getirip, kavramsal dünyasını seramik objelerle aktarmış hayata. Bunun Anadolu’daki en önemli örneği “Kibele” Ana Tanrıça heykelcikleridir. İlk Tanrısal figürler olarak kabul edilen “Kibele kültü” bu düşüncenin seramik aracılığıyla vücut bulmasıdır.

İnsanlık tarihinin, zorlu yolculuğu boyunca en dayanaklı tanıdığıdır aynı zamanda seramik. Bugün bu kalıntılar sayesinde insanlık tarihinin gelişiminden, siyasal, kültürel, ekonomik geçmişimizden haberdar olabiliyoruz.

Önceleri su ve toprağın killeşmiş halini sepetlere sıvayarak kap haline getiren insan, zamanla bu bileşimden konut yapmaya kadar vardırmıştır.

Ancak insanın asıl başarısı kil objeleri ateşin etkisiyle dayanıklı hale getirmesidir. Su ve toprağın kaynaşmasına ateşin gücü de eklenince muhteşem bir sonuç ortaya çıkıyor: seramik.

İlkel insandan bu yana hayatımızın her alanına girmiş olan seramik, bize hala yol arkadaşlığı yapmakta. Doğanın bir parçası olan, doğayla barışık, estetik bir vazgeçilmezimizdir o. Seyrederken ne kadar güzelse, kile şekil verirken de bir o kadar mutluluk verici.

Seramik çalışırken, kilin hazırlanması, uygun kıvama getirilmesi ve istediğiniz formu kazandırmak kolay bir süreç değil. Ancak son derece keyiflidir. Hatta terapi niteliğinde diyebilirim. Kile şekil vermeye başladığınız anda tüm dünyanız orasıdır. Sizi zihinsel ve fiziksel olarak arındırır. Biçim kazandırmaya çalıştığınız objenin ortaya çıkışındaki hazzı ise, tartışılmaz.

Bu süreçlerde düşünsel yanınızı ortaya koyarken, fiziksel güçte gerektirir. İstediğiniz biçime ulaşmak, belli bir süreç ve deneyim olmadan olmaz. Bunu başardıktan sonra pişirilmesi, heyecanlı bir dönemdir. Eğer çatlayıp, patlamadan sağlam bir şekilde fırından çıktıysa birinci etap başarıyla geçildi demektir.

İkinci etap sırlamadır. İşin sırrı buradadır. Adı üstünde sır!.. Sonuç çok bilinmeyenli denklem gibidir. Ne çıkacağı konusunda hiç kimse kesin konuşamaz. Çünkü objenin boyutları, objenin formu, sürülen sırın kıvamı, sırın granül yapısı, fırının bulunduğu ortam, fırın ısısı, fırın içindeki kalıntılar, havanın derecesi, nem oranı, v.s… Hepsi kendi başına etken olduğu gibi, etkileşmeleri sonucu da bambaşka bir sonuca götürebilir. Çoğu zaman beklemediğiniz bir renkle karşılaşmakta olası, hayal etmediğiniz güzellikte bir renk tonuyla da karşılaşabilirsiniz. O yüzden her aşaması ayrı bir heyecandır.

Seramik çalışmak görsel sanatların diğer alanlarıyla da iç içe olmaktır. Örneğin; seramik çalışırken, aslında heykel ve resim de yaparsınız. Biraz da mimari bir objedir ortaya çıkan.

Ülkemiz toprakları seramikle erken tanışmasına rağmen, çağdaş seramik sanatı 1950’lerden sonra hareket kazanmıştır. Sanatsal seramik çalışmalarını Füreyya Koral, Atilla Galatalı, Melike Abasıyanık Kurtiç, Sadi Diren, Jale Yılmabaşar, Erdinç Bakla gibi sanatçılar hem geleneksel-folklorik- kültürel altyapıdan beslenmiş, hem de çağdaş teknik ve biçimlerle yeni formlar kazandırmıştır.

Günümüzde ise yepyeni form ve anlayışla göz dolduran eserler ortaya çıkmaktadır. Hem Anadolu geleneğinden beslenip, hem de çağdaş yorumlarla bu sanatı geleceğe taşıyan sanatçılarımızdan öne çıkanlar ise: Alev Ebuziya, Mehmet T. Kızılcan, Şerif Günyar, Sencer Sarı, Pervin Özdemir gibi pek çok sanatçı çağdaş biçim ve formların yanında, duvar panolarıyla da seramik sanatına katkı yapmaya devam etmektedir.

KAYNAKLAR: 1) Çağdaş Türk Sanatı – Sezer Tansuğ

           2) Anadolu Arkeolojisi – Doç. Dr. Ali Umut Türkcan

           3)Türk Seramik Sanatının Gelişimi – Doç. Dr. Deniz Onur Erman

 
Toplam blog
: 36
: 9117
Kayıt tarihi
: 11.07.08
 
 

İzmirliyim. İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi mezunuyum. Serbest çalışan diş hekimiyim. M..