Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '10

 
Kategori
Blog
 

Sevgili Nergiz,

Sevgili Nergiz,
 

Günaydınım, narçiçeğim...


Oyun bozanlık edip, sacayağını bozanlardansın.... 5 yıl kadar önce başka bir sacayağını iki kişi bırakan Edibe'mden sonra bir veda yazısı daha yazmak...

Veda da ne?

Ne yazacağımı bilmeden oturuyorum klavyenin başında. Gerçek olamayacak kadar anlamsız geliyor. Henüz ağlayamadım bu yüzden. Ama ben o göz yaşını çıkarmazsam, vücudum başka bir yerinden olmadık bir dert çıkarır, fena alır intikamını, biliyorum... Bu yüzden gerçek olduğunu kabullenmek için zorluyorum kendimi... Kalbimde bir yer ısrarla ve inatla reddediyor, herşeyi gerçek dışına itiyor, kaskatı bırakıyor beni. Göz yaşımı tutuyor...

Oysa yeterince acımazsa geçmez biliyorum. Ama acımaya başlamasına izin vermiyor kalbim kadar beynim de. Öyle kaskatı duruyorum.

Veda kelimesi beynimde çalkalanmaktan anlamını yitirmeye başladı. Başka kelimeler de...

Bekliyordum aslında... Bekliyordun... Bekliyorduk...

Ama biliyor musun hiç beklemiyor muşum meğer ben...

Oysa ölüm konusunda ne kadar da serinim. Her zaman serindim.... Kendi adıma korkmam, yakınlarım adına ürkmem. Birgün buluşacağımız o yere erken gidenleri özlemek bana dokunan...

Özlemek...!

Kimse kimsenin boşluğunu dolduramazmış. Her yeni gelen kalpte kendine yeni bir yer açar, gidenin boşluğu ise tekrar buluşana dek öylece kalırmış.... İşte o boşluğa koyacak şey bulamamaktır özlemek. O boşluğun duygusu yoğunlaştığında tam da burnunun direğinden sızım sızım sızlamaktır...

Ve acı...!

Hiç geçmeyecek olan.... Hiç geçmeyecek ama zaman merhemi ile o ilk alevini yitirecek olan... Küllenecek ama her zaman küllerinden yeniden doğmaya muktedir olandır acı...

Küllenmek...!

Küllenmek için yanmaya başlamak lazım... Ateşin o ilk alazıyla dağlanmak, sonra yanmak, sonra durulmak, sonra sönmese de küllenmek lazım... Gerçek olduğuna bu kalbi ve aklı inandırıp yanmaya başlamak lazım... Oysa hala kaskatıyım...

Kabul et gönlüm.... O ateş nasılsa tutuşacak. Sen bir yerinden tutuşturamazsan, hiç beklemediğin, taaa içinde başka bir yerde molotoflar patlayacak... Başla yanmaya... Ve göz yaşınla sönmeye...

Ölüm...!

Onun karşısında hayat ne kadar basit bir ayrıntı değil mi? Neler neler önemini yitiriveriyor onun karşısında... Bak işte bir yığın imla hatası... Yersiz bir sürü üç nokta..... hatta üç beş yedi... nokta... Sevgili Mumcu hayatta olsa tepeme geçirebilirdi belki bu yazıyı... Ama O da yok. Ölümün karşısında noktaların virgüllerin, hırsların, dünyanın komik ve basit çekişmelerinin, hiç birinin önemi yok işte...

Önem...!

O zaman önemi olan ne...?

Güzel olan, iyi olan, gülümseme ve iç huzuru ile hatırlanan herşey, evlatların, eserlerin, kitabın, bana ördüğün o güzel şal... O şalın gönlümde bıraktığı taze minnet kokusu.... Güzel şeyler ne kadar gerçek değil mi? Gerçek olan işte bu ardında bıraktıkların...

Ardında ne demek di...?

Az önce bu kelimeyi de uğurladım anlamsızlaşan diğerlerinin yanına...

Ve gerçek ne demek di...? Onu da postaladım anlasızlar diyarına. Fena halde geri dönecek ve canımı en çok o yakacak biliyorum. Ama belleğimde anlamını tekrar kazanana kadar kaskatıyım... Hala....

Tekrar mülaki oluruz bezm i ezelde
Evvel giden ahbaba selam olsun erenler

 
Toplam blog
: 54
: 1158
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

7 Ocak 1960... Hayatın öğrettiği herşeyi okumak ve yazmak için buradayım.....