- Kategori
- Güncel
Sevgililer Günü
Yarın on dört şubat Sevgililer Günü. Ama yazımı yarın tam gününde yayınlayabilir miyim bilmiyorum. Kendimi bir an için ulusal bir gazetenin genel yayın yönetmeni gibi hissettim. Keşke insan hayatında her şey planlandığı gibi gitse… Beş katlı apartmanımızın üstten üç katının elektriğinin kesilmesi yüzünden interneti kullanamadım. Alttan iki katın elektriği var. Ana hat üçüncü katın balkonunda olduğu için ve gecenin kör bir vakti olduğu için hiçbir şey yapılamıyor. Tam internette işim varken olacak iş mi bu? Zaten, aksilikler istemediği zaman insanı bulur. İçimden elektrik kesintisine söverek ve gelecekte jeneratörlü bir evim olmasını dileyerek internetsiz dizüstü bilgisayarımı kaptığım gibi köyün yolunu tuttum.
Şimdide yanan sobanın karşısında zihnimdeki kelimeleri birleştirerek yazı yazmaya çalışıyorum. Sobanın verdiği sıcaklık bunaltıcı olmaya başladı. Sevgililer Günü demiştim değil mi? Yarın, ben de kendime kırmızı bir gül alıp, vefalı ve sadık yarim deniz’i ziyaret edeceğim. Deniz beni sorgusuz sualsiz dinledi, hiç yanıltmadı, hiç aldatmadı. Keşke, her insan deniz gibi olabilse. Ama hele günümüzde bu mümkün bile değil belki… Bir umut yine de benimkisi. Hayatta, umutsuz da yaşanmıyor ki. Bu yüzden en çok umutlarımı kıranlardan ve kırmak isteyenlerden nefret etmişimdir …
Nefret ve Sevgililer Günü? Sahi, sevgi ve nefret’ i , Sevgililer Günüyle nasıl bağdaştırabildim ben? Sevgi ve nefret arasındaki ince çizgi mi bana iki karşıt duyguyu bağdaştıran?
15. 02. 2009
Saat 00: 06. Ve bir Sevgililer Gününü de geride bıraktık. Kırmızı güller ateş pahası olmuş. Normal zamandaki fiyatının iki katı. En yakın zamanda bahçemde kırmızı gül yetiştirmeye başlamayalım. Ama işsizliğin pençesindeki bir Türk Genci olarak paraya kıyıp bir adet kırmızı gül aldım. Hava alabildiğine soğuk… Rüzgar, fırtınaya dönmüş. Bir daha hızlansa insanı uçuracakmış izlenimi veriyor. Karadeniz hırçın, Karadeniz kızgın, Karadeniz dalgalı, Karadeniz üzgün, Karadeniz kırgın… Biliyorum, gelmeyeceğimi sandı. Rüzgar elleri ile yanağımı okşadı, ben de kırmızı gülümü öpüp ona uzattım. Dalga, aldı gülümü Karadeniz’in kalbine gömdü… Deniz, Karadeniz… Benim vefalı yarim…