Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sevginin formülünü harmanlayan yürekler...

Sevginin formülünü harmanlayan yürekler...
 

www.resimler.tv/data/media/189/sevgililer.jpg


Sevgi… Öylesine değerli bir duygu ki; belki de bir arı gibi uçarak yıllarca, farklı duyguların rengarenk çiçekleriyle dolu bahçelerinden toplayıp, gönül kovanımıza getirdiğimiz özlerin mükemmel karışımı olmasındandır bu paha biçilmez değeri..

Yaşamı bir duygular laboratuarı gibi düşünürsek eğer, sevgi o kadar değerli duyguların imbiğinden süzülerek geliyor ki gönlümüze, sadece bir iki farklı duygunun bir araya gelerek oluşturmasının mümkün olmadığı bir formül olarak işliyor ruh kimyamıza..

Öyle bir laboratuar ki; kırılgan ve hassas cam şişeleri içinde pek çok güzel duygu.. Ve adı üstünde ‘’duygu’’. Yani soyut. Ama hepsi soyut kavramlar olmasına rağmen, Allah’ın bize bahşettiği mucizevi kalp laboratuarımızdaki imbiklerden özenle süzülerek, somut dokunuşlarla eşsiz sevgiye dönüşüveriyor.

Tek bir duyguda sevgi olmadan da olabilmesine rağmen, sevgide tüm duygular yan yana, alt alta, üst üste veya iç içe bulunuyor. Hatta bulunması şart oluyor, aksi halde sevginin formülünde de eksik kalmış oluyor zaten bir şeyler..

Öylesine somut ki sevginin ayak izleri, öylesine belirgin ve öylesine açık seçik ve elle tutulur-gözle görülür ki aslında!.

Sevgi bazen şefkatle yoğrulmuş masum bir öpücük, sevgilinin alnına kondurulan..Bazen de şehvetle, ateşli, ıslak bir öpüşme dudaklarda sevgilinin dudaklarına bastırılan.

Sevgi bazen cicili bicili sözcükleri giyinmiş şık bir cümle, duyarlılık dolu sesimizle sevgilinin kulağına fısıldanan.. Bazen de öfkeli bir hesap sorma yüzüne karşı haykırılan.

Sevgi bazen üzüntü, tartışmaların ardından yürekte sıkışıp kalan.. Bazen de bir coşku veya coşkun bir mutluluk sevgiliden gelen güzelliklere adanan.

Sevgi bazen özlem, istemeden de olsa araya giren yıllara ve yollara uğurlanan.. Bazen de bir vuslat, bir kavuşma uzun ayrılıkların ardından.

Sevgi bazen bir merak gözlerde yuvalanan.. Bazen de bir ikna oluşun dingin limanı, sevgi dolu sözcüklerin ardından sığınılan.

Sevgi bazen bir endişe, bir korku sevgilinin tehlikede olduğu varsayılan; bazen dehşetle atılan bir çığlık, sevgiliye saldıranların ardından.. Bazen de paha biçilmez bir huzur, sağlıcakta olduğu anlaşılınca duyulan.

Sevgi bazen bir bebede can, dokuz ay anne kanından damıtılan.. Bazen de bir koku, kanlı canlı anne göğsünde ilk yatışta solunan..

O kadar çok ki! Ve o kadar çeşitli, o kadar rengârenk ki bu ‘’soyut’’ dediğimiz duygular. Ama sevgi başlı başına bir somut ses, söz, haykırış.. Bakış, dokunuş, öpüş...

Bazen iki damla gözyaşı , hüzünle veya mutlulukla yanaklarımızdan süzülüp akan..

Bazen bir bardak mey, ellerimizden sevgilinin dudaklarına sunulan..

Bazen bir şarkı kulaklarda çınlayan..

Bazen bir kazak motif motif göz nuru akıtılan..

Bazen de bir uyku sevdiceğin kollarında kıvrınılan.. Sarılınan, sarmalanılan.

Yani elle tutulup sunulabilecek, sesle dile gelebilecek, kollarla sarıp sarmalanılabilecek denli somut. O kollara sarılıp sığınılabilecek denli güvenli..

Çok sayılabilir daha.. Çok arttırılabilir bu örnekler.. Her birimiz kadar çok ve her birimiz kadar çeşitli!

Çünkü herkes kendi damıtmaktadır aslında kendi sevgisini ve kendi harmanlamaktadır tadını, aromasını dilediği gibi. Kendi formülünü kendi karıştırmaktadır gönül laboratuvarında.

Olmaması gerekenler yok mu peki sevgide? Karışmıyor mu, sızmıyor mu bazen içine sevginin kimyasını bozan, kötü tatlara, kokulara bürünmesine neden olan duygular?

Düşmanlık, fesatlık, intikâm, çıkarcılık, vs.. Bunlar da cahilce veya acemice katılmaya çalışılmıyor mu sevginin içersine?!.

Peki fedakârlık?

O da yok mudur sevgide? Aranmamalı mıdır karşılıklı sunulması gereken bir duygu olarak?..


(Elbette vardır ve fedakârlık duygusunu, ödün/taviz vermekle karıştırmamak gerekir hiçbir zaman. Ki; çoğu zaman karıştırır insanoğlu tam da bu noktada iki duyguyu ve bunların yarattığı somut durumları. )

‘’Sevgide fedakârlık olmaz!’’ demişti bir arkadaşım bana bir keresinde. ‘’Fedakârlık varsa diyeti de olur!’’

Düşündüm uzun uzun. Düşündüm, kendime sordum ve katılmadım, katılamadım kendisine. Neden mi?

Çünkü fedakârlığın değil, ödün vermenin bir diyeti olur ve ödün veren bir taraf, karşısındakinin talebi üzerine, onun bilgisi dâhilinde vermekte olduğu için bu ödünü, mutlaka karşılığını da bekleyecek ve yerine getirilmezse diyetini de ödetmek isteyecektir belki günü geldiğinde!

Oysa fedakârlıkta beklenti yoktur. Dolayısıyla bir karşılık sunulması da gerekmez. Çok isteniyorsa bir karşılık verilmesi, bunun adı diyet veya borç ödeme değil, jest olabilir ancak.

Bilerek, isteyerek ve gönül rızasıyla sunulur her zaman fedakârlık sevgiliye veya kıymetlimize. Çok değerli bir hediye gibi sunulur. Bazen bu hediye kocaman bir paketle bırakılıverir ellerine, bazen de sarılıp sarmalanır ve saklanır kırk kat gizli bohçalar içinde. İlla birilerinin gözüne gözüne sokulmasına gerek yoktur fedakârlıkların.

Fedakârlığın sunulduğu kişi bazen sevgili, bazen eş, bazen kardeş veya evlat olabilir. Hatta belki de arkadaş. Karşılıksız, beklentisiz bir sunudur fedakârlık. Bazen yürekten hatta bazen de bizzat bedenden kopup gelen.

Evet! Bedenden!

Bir kardeş bir kardeşe, bir baba oğula, bir evlat anne veya babasına, bazen de arkadaş arkadaşa, büyük bir fedakârlıkla verdiği böbreğinin ve o böbrekle bağışladığı hayatın diyetini ödetemez örneğin. Bedeninden kopan bir parça olmasına rağmen yapamaz bunu! Yapmamalıdır da!

Bir anne örneğin, her zaman fedakârlık yapabilir evladına. Hatta bu fedakârlıklar için bazen istemediği halde ödün vermek durumunda da kalabilir ona buna. (Binbir gece dizisiyle gündeme gelen ve bir anne yapmalı mıdır diye sorgulanan ‘’Para karşılığı bir gece geçirmek’’ konusunu hatırlayalım).

Fakat bu noktada, burda aslında ‘’var olan’’ ama ‘’görünmeyen’’ çizgi gün gibi aşikâr çizmektedir fedakârlık ve tavizin sınırlarını! Evlâdı için yaptığı fedakârlığın hesabını evlâdından sormaz, soramaz bir anne! Ancak bu fedâkarlığı yapmak için başkalarına verilen ödünler varsa, pekâla karşılığını isteyip, onlardan sorabilir hesabını. Belli şartlar koyabilir tavizi kendinden koparana!..

Fedakârlık talep edilmez, edilmemelidir. Ama bazen talep edildiği durumlar olsa bile densizce, ''kimse bir fedakârlık koparamaz kimseden!''. Kişi ancak ‘’kendisi fedakârlıkta bulunabilir’’. Talep edilen veya ‘’koparılan’’ bir durum varsa ortada zaten, onun adı da ‘’fedakârlık’’ değil, ‘’tavizdir’’.

Ve taviz, bir beklentiyle verilir çoğu zaman. Belli kurallara bağlı olarak verilir ve ödün vermenin karşılığında genelde hep bir şeyler beklenir.

Beklentiler yerine getirilmediği zaman da çıkarılabilir gizli hesapların tutulduğu kirli defter ortaya.
Ve bu defteri tutan kirli eller de sevginin temiz elleri değildir.. Çünkü sevginin paha biçilmez karışımında yoktur taviz koparmak!

Oysa ''fedakârlık sevgiye dairdir''... Ve sevginin sihirli formülünü oluşturan değerler arasında olmazsa olmazlardan biridir.

Taviz koparmak ise aslında iki kişi arasındaki ‘’sevgiyi koparmak’’ olur ki; işin içinde çıkarcılık var ise, varsın sevmeyiversinler birbirlerini.

Ya da ‘’Seviyoruz’’ zannetmesinler!

Zannedip de sevginin temiz kimyasını hiç ama hiç kirletmesinler…

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..