Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Nisan '09

 
Kategori
Futbol
 

Seyircinin de emekli olma hakkı vardır.

Seyircinin de emekli olma hakkı vardır.
 

Güzel bir pazar günü, güneş doğaya uyan artık dercesine sıcaklığını yayıyor. Büyük ekran televizyon ise, teras kapısından ben hazırım diyor. Sağımda Fenerbahçe formasını giymiş genç solumda bir Galatasaray'lı oturuyor. Ekrandan sunucu ise sahanın atmosferini gösterirken; dünya derbisine dakikalar kaldı diyor.
Çaylarımızı yudumlarken, gençlerle beraber böyle bir şölene katılmanın zevkini yaşıyorum.
Maç başlıyor:
Top her zaman olduğu gibi, sahanın en çalışkanı, o kadar tekmelendiği halde ses çıkarmadan bir köşeden bir köşeye dolanıp duruyor.
Sahadaki oyuncuların istenileni verememesi biz seyircileri günlerce beklenen bu
seyirden uzaklaştırmaya başlıyor.
Bunu maçı seyreden gençlerin başka başka mevzularda konuşmalarından anlıyabiliyorum.
Ya sahada futbol adına bir şey veremeyen aktörler !
Onlar ise yorgunluklarının ilacı, hırçınlığa vermeye başlıyorlar.
Bu hırçınlıklar dalga dalga sahanın her köşesine dağılmaya başlıyor.
Kelimeler birbirine karışıyor.
Tabii lügatlarda olup da, yan yana gelemeyen bu kelimelerin duyulmaması için, ses tonu kısılıyor.
Futbol çoktan bitmiş durumda...
Ekranı karartmak yerine, merak sevdası ile bakışlar o büyük çerçeveyi takip ediyor.
Futbol yerini boks maçına bıraktı desem; haksızlık ederim. Orada kaideler daha katı.
Raundların sonunda birbirini acımacızsa yumruklıyan kişiler birbirlerine sarılıp,
öpüşüyorlar.
Her spor dalının bir tanesine benzetmeye kalksamda başaramıyorum.

Berlin Olimpiyat stadında önümde oturan Fenerbahçe formalı 10 yaşındaki çocuğun
Arda agbi en büyük sensin sesleri, ailece Galatasaraylı olmamıza rağmen evin manevi
oğlu Semih'i o iğrenç arenanın içinde görmek Türk Futbolunun seyircisi olarak
emeklilik zamanı geldiğinin kanaatine varıyorum.
Ağzımdan bu düşüncem sesli olarak çıktığı için yanımda oturan, daha 20'li yaşlardaki Fenerbahçeli genç aynen sana katılıyorum Hakkı amca diyor.

Akşam Spor yazarları ekranlarda bir daire içinde toplanmışlar. Hangi oyuncunun bu duruma neden olduğunun analizini Pazar günü başlayıp Pazartesine kadar konuşuyorlar.
Ertesigün ise, gazetelerde boy boy resimler. Hangi oyuncu bir diğerine nasıl tekme atmış.
Verilecek ceza hakkında yorumlar, kim haklı, kim haksız, hangi oyuncu daha fazla suçlu diye yapılmış anketler.
Şu son seneler içersinde hep birlikte elele veripde, katlettiğimiz futbolu yazan yok.

Eskidende küfür yokmuydu diye soranlarda çıkabilir? Evet; benim zamanımda da küfür vardı. Maçların oynandığı tek stad da; açık trübünlerin birbirine karşı ettikleri küfürleri duyardık.
Her iki takımın karışık olarak oturduğu kapalı, numaralı trübünlerdeki seyirciler hiç unutmamışlardır.
Cünkü ; açık tarfında oturan seyirciler bir zaman sonra birbirlerine ettikleri o meşhur "bir baba hindi indi bindi" küfürünü kaplıda oturan seyirciye söylerlerdi.
Maç dağılımında ise yenik tarafın tabutu ellerde Taksim'e kadar taşınır ve orada biterdi.

Modern futbol anlıyışı, çok ilerlemiş beraberinde getirdiklerine benim yetişmem imkansız.
İyisimi hatıralara leke sürdürmeden seyircilikden emekli olayım...
Olayım diyorumda kafam bir noktaya takılıp kalıyor, o gencecik yanımda oturan Fenerbahçeli gence Futbol adına sen daha çok derbileri seyretmeye devam etmen lazım nasil diyebileyim !!??
Saygılarla.
 
Toplam blog
: 271
: 1289
Kayıt tarihi
: 20.02.07
 
 

Bütün canlıları seven, kendi penceresinden yaşamı anlamaya çalışan, onlardan bir şeyler öğrenmek ist..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara