Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '06

 
Kategori
Müzik
 

Sezen Aksu besteleri uzaktan da sezebilir mi?!. 6

Sezen Aksu besteleri uzaktan da sezebilir mi?!.  6
 

Aşağıdaki ifadeler bizzat Reşat Özerdem’in kendi ifadeleridir ve Mesam’a yazdığı mektubudur.

Thema: SEZENLE ILGILI YAZI

Datum: 05.08.2003 14:43:

Reşat Özerdem, piyanist

Müzisyen arkadaşların benim durumuma düşmemeleri dileğiyle;

Sezen Aksu’nun ‘’söz ve müzik: Sezen Aksu’’ diyerek kendine mal ettiği (el gibi) adıyla okuduğu ve de Zuhal Olcay’la Yavuz Bingöl’e sattığı parça 1986 senesinde noter tarafından tasdikli ve de aynı sene Erol Evgin’in okuduğu, sözü ve de müziği bana ait olan (Geçer mi Böyle Ömür) adlı eserdir.

Sezen Aksu kendisi aynı tarihlerde İstanbul’da stüdyo ve de müzisyen arkadaşlara bıraktığım kasetlerden bir kopyayı -nasıl olduysa- eline geçirmiş ve de parçanın (A) kısmını tamamen aynı bırakıp, kendine göre aranjör arkadaşlarına bir (B) kısmı yazdırmış, yeni söz yazmış ve de ‘’Sezen Aksu 88’’ kasetinde (El Gibi) diye okumuş:daha sonra da Zuhal Olcay ve de Yavuz Bingöl’e veyahut onların şirketlerine para karşılığı satmıştır.

Yanı daha doğrusu -benzetmek gibi olursa- benim 16 sene evvel Türkiye’de aldığım arsaya (ben nasıl olsa Türkiye’de değilim, bilmem, duymam) diye arsanın üzerine oturup, kendi ismine bir ev yapmış ve de dairelerini de başkalarına satıp bir de para kazanmış gibi bir şey oluyor.

Halen iki aydır Mesam tarafından teknik kurulun ve de yönetim kurulunun parçanın benzeyip benzemediği hakkındaki ikinci ve de son kararını bekliyorum.

Şu ana kadar da Sezen Aksu -kendisine sorulduğu halde- daha evvelki bir noter tasdikli notayı gösterememiştir:

Geriye bir tek şey kalıyor: Aynı sene -aynı gün- aynı parçayı, binlerce kilometre uzakta ikimizin de hissedip yazması. Bu durumda ikimize de bravo doğrusu:

Sezen Aksu’nun ve de benim de üyesi olduğumuz Mesam son kararında parçanın benzemediğini bildirirse, o zaman vicdanı olan herkesin yardımına ihtiyacım olacak.

Su ana kadar kendi bestemden bir kuruş kazanmadığım gibi, birisine satmaya kalksam veya kendim okumaya kalksam, bir de bana ‘’Sezen’in parçasından alıntı yapmış’’ diyecekler.

Size yollayacağım ikinci bir e-mailde, eğer isterseniz Mesam’ın da adresini vereceğim. Sizler de onlara fikirlerinizi yazarsınız:

Bir müzisyen abinizden bunu esirgemezsiniz sanırım!

Lütfen yolladığım Zuhal Olcay’ın ve de benim söylediğim mp3 parçaların A kısmını dinleyin.

Benzeyip benzemediğini dinleyip -eğer beni haklı bulursanız bana da fikirlerinizi, cevabınızı yazabilirsiniz. Bekliyorum.

Selamlar

Reşat Özerdem

Frankfurt-Almanya

Eveeet!

İşte hocamızın, ikibinüç yılının beş Ağustos’unda kendi elleriyle yazdığı mektup bunları söylüyor! Üzerinden üç yıl geçmesine rağmen de bu muamma hala çözülebilmiş değil. Çünkü başlarda Mesam, aynı duyguların hissedilebilmiş olma ihtimaline dayanarak bir takım yorumlar yaptığından hocamızı kırmış ve kızdırmıştır. Son aldığı kararla da Fatma Sezen Yıldırım’ın hocanın bestesinden esinlenmiş olduğunu kabul etmiştir ve en azından maneviyata saygı(!) bakımından ‘’Esinlenme kaynağının belirtilmesi’’ zorunluluğundan bahsedebilmiştir!

İşin bundan sonraki kısmı hukuktan ziyade(!) vicdani hesaplaşmalara bırakılmıştır ki bana göre bu da son derece ayıp ve yetersiz bir sonuçtur! Eğer Mesam gibi bir kurum, üye kabul ettiği sanatçıların hukuki haklarını koruyamayacaksa ve bazılarının büyük büyük isimlerinden çekinerek, ‘’Afedersiniz Sezen Hanım! En azından esinlendiğinizi, hatta esinlenme boyutunu aşarak, kendi parçanızın yarısını bu insandan aldığınızı kabul edin ve hakkını teslim edin!’’ diyemeyecekse neden vardır?!.

Ortaya çıkan (ve bir anlamda gasp durumu olan bu durumda) neden karşı tarafın maddi ve manevi haklarını teslim etme konusunda bir yaptırım uygulayamamakta veya en azından bu konuda bir kamuoyu oluşturma yoluna dahi gidememektedir!

İşin haber olma ve kamuoyunun bilgisine sunulma boyutuna gelince:

Bazı haberciler(!) işin ucu kendilerine dokunduğunda, bırakın arkadaşlık boyutunu, ‘’Bu insanı ben ortaya çıkardım,vs..Yazıklar olsun!’’ şeklinde demeçler verip, başlarına geleni haber malzemesi yapmakta ve kamuoyuna sunmakta çekince görmezlerken, kendi haklarını söke söke aramak yoluna giderlerken..Sözde korudukları(!) ve kolladıkları (daha doğrusu öyle görünmeye çalıştıkları) başkalarının hakları ve itibarları söz konusu olduğunda kulağının üzerine yatmayı hangi meslek etiğine dayandırabilmektedirler?!.(Keşke yaptığım telefon konuşmalarını banda kaydetmiş olsaydım!) Başkalarının uğradığı haksızlık onların yakın arkadaşlarından(!) geldiğinde saklanmalı ve kamuoyuna mal edilmemelidir, o zaman insanların haber alma özgürlüğü kısıtlanmalıdır daaaa?!! Kendi hakları söz konusu olduğunda mı arkadaşlık (hatta o insana emek verme durumu) önemsenmeden, karşı taraftaki büyüüüük ismin(!) itibarı falan düşünülmeden haber değeri taşımalıdır böylesi gasplar?!!

Bu kadar basit midir kendi hakkına gelince şahin, başkalarının haklarını teslim etmeye gelince karga olmaya soyunmak?!.

O zaman bu insanların kendilerine haberci ve de ‘’TARAFSIZ HABERCİ’’ demek mümkün müdür veya gazeteci yarışmasına aday popilist içi boş arkadaşlar olarak değerlendirmek çok mu yanlış kaçar?!!

Neyse!..

Mesam ve Hoca arasındaki yazışma trafiğinin devamını ve kendi kişisel yorumlarımı bir sonraki yazıma bırakıyorum..

Hoca’nın kendi resmi web sitesi resathoca.com. Nöbetçi piyanist adıyla arama yapınca da çıkabiliyor, unutmayın..

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..