- Kategori
- Sağlıklı Yaşam
Sigara sağlığa zararlıdır

Çak bir çivi daha tabutuna...
Bir süredir ayrı yatıyoruz kocamla. Ben yatak odasında, o salondaki yataklı kanepede. Kapılarımız yarı aralık, birbirimizin nefesini dinliyoruz.
Herşey bundan on gün kadar önce, onun hafifçe soğuk almasıyla başladı. Biraz başağrısı, biraz burun akıntısı, biraz mıymıyla ayakta geçirdi hastalığı.
Ve fakat hâlâ deli gibi öksürüyor. Öyle böyle değil, ciğerleri ağzından çıkacak neredeyse. Bazen öyle bir gıcık tutuyor ki arada, sonunda kusacak diye bekliyorum. Allah’tan adeti değil.
Öksürüğü kesilip, rahat bir pozisyon bulana kadar saatlerce kıvranıyor yatakta. Nefes alamadığı için ikide bir kalkıp camı çerçeveyi açıyor gecenin ayazında. Ne üst üste koyduğumuz yastıklar, ne ılık limonlu sular, ne alelacele kalkıp yaptığımız sallama çaylar ızdırabını dindiriyor. Doktorun verdiği damlalar da pek fayda etmiyor.
Son çare olarak yastığı yorganı toplayıp, salona taşındı. Zira beni de uyutmuyor gecelerdir.
Çok fena öksürüyor, çok...
Ama bağrıma taş bastım, acımıyorum. Hâlâ günde ortalama bir paket sigara içiyor çünkü.
Hayatım boyunca ağzıma sigara koymadım. Başlamak çok zor olmazdı, önümde “kötü örnek” çoktu. Gözümü sigara dumanına açtım ben. Benim doğduğum yıllarda öyle bugünkü gibi sağlıklı yaşam fırtınaları esmiyordu hayatlarımızda. Sodyum benzoatın, ketçaba güzel tadını veren bir bitki olduğuna, sigaranın da yalnızca içenin bıyıklarını sararttığına inanılırdı o zamanlar.
Çocukluktan çıkıp, genç kızlığa geçtiğim yıllarda, “pasif içicilik” kavramının huzura destursuz girişiyle, bir zihniyet devrimi yaşandı evimizde. Sigaranın evde yalnızca mutfakta, kapalı kapılar ardında içilmesine karar verildi hane halkı tarafından.
Hepimiz için büyük bir adımdı bu. Öncelikle ben derin bir nefes aldım, hayatımda belki ilk kez. Sigara içen aile bireyleri de uzun vadede yararını gördüler bu uygulamanın. Her istediği anda oturduğu yerde sigara yakamayan, örneğin o anda izlediği filmi bırakıp da mutfağa sigara içmeye gidemeyen ahalinin bir günde içtiği sigara sayısı azaldı.
Ne yazık ki bu arada kardeşim gizli gizli ilk sigaralarını tüttürmeye başladı. Tahmin edeceğiniz gibi armut dibine düşmüştü.
Sonraki dönemlerde bazı aile bireyleri, bırakma-tekrar başlama kısır döngüsüne girdiler. Mesela babam on, annem de sekiz sene içmedikten sonra, hiç beklemediğimiz bir anda, anlamsızca yeniden başladılar. Onca sene sonra bile bir bıçağın keskin yüzünde dengede durmaya çalıştıklarını, ve o dengenin bozulması için yoktan bir bahanenin yettiğini, büyük bir hayal kırıklığıyla görmüş olduk. Uzun bir süre daha içtikten sonra, babamı durduran bir kaza oldu. Banyoda düşüp, iki kaburga kemiğini kırdıktan sonra, “sigara öksürüğü”nün farkına vardı ilk kez. Değil öksürmek, nefes almak bile dayanılmaz acılar verirken, bir sigara yakarsa olabilecekleri düşünmek yeterli oldu. Babam o gün bu gündür sigara içmiyor. Annem ise, ikisine de yetecek kadar çok içiyor maalesef. Bırakamıyor.
Sigaranın zararları konusunda bir yazı yazmak değil niyetim. Bugün hâlâ bilmediğini söyleyen, düpedüz yalan söylüyor demektir çünkü. Radyodan, televizyondan, gazeteden, internetten bihaber olduğunu iddia edenlere, paketlerin üzerindeki uyarı etiketlerini okumalarını öneririm.
Benim sorunum, aptal olmadıklarını gayet iyi bildiğim insanların, bile bile, hatta hastayken bile sigara içmeye devam etmeleri. Nasıl bir akıl tutulmasıdır insana bunu yaptıran?
Bağımlılık.
Sigara bağımlılığı bana göre uyuşturucu bağımlılığından çok daha tehlikeli. Hemen feveran etmeyin, açıklamama izin verin.
Toplum, uyuşturucu kullanımını bir bağımlılık olarak görüyor, kullananı kınıyor ve üzerine baskı uyguluyor. Hukuki yaptırımlarla uyuşturucu kullanımının ve satışının önüne geçmeye çalışıyor. Tam da olması gerektiği gibi. Sigara söz konusu olduğunda ise, herkes başını öte yana çeviriyor. Neden?
Çünkü hareket etmesini beklediğimiz toplumunun büyük çoğunluğu sigara bağımlısı.
Peki çoğunluğun yaptığı şey, illa doğru mudur?
Ters mantık işletelim. Karadeniz Bölgesi’nde tütün yerine afyon ekilse ve nüfusun yarısından fazlası da (rastlantı bu ya) uyuşturucu bağımlısı olsaydı, uyuşturucuyu küçük paketlere koyup, üzerine “Uyuşturucu sağlığa zararlıdır” yazıp, bir de üzerinden vergi mi alacaktı devlet?
Uyuşturucu kullanımı ne kadar yaygın olursa olsun, sigara kullanımı ile kıyaslandığında devede kulak gibi kalır. Gazetelerde, televizyonlarda gördüğünüz uyuşturucu haberlerinin sansasyonel yönünü göz ardı etmeyin. İşte bu yüzdendir ki “Lise önünde uyuşturucu satışı” haberi, gündemi bir hafta meşgul ederken, “Sigaraya başlama yaşı 9’a düştü” haberi arada kaynar gider.
“Marjinal” olan uyuşturucu kullanımının “normalleşmesi” mümkün olmadığından, örneğin bir bağımlının lokantada yemeğini bitirdikten sonra, şırıngasını çıkarıp, damardan eroin enjekte ettiğini göremezsiniz. Ama sigara bağımlısı için aynı ortamda sigara yakmak çok normaldir.
Gece yarısı sokakta uyuşturucu arayan bir bağımlıya gösterdiğimiz tepkiyi, aynı gece evde sigara kalmadığı için fellik fellik açık bakkal arayana göstermeyiz. Oysa her ikisi de özde “mal” arayan bağımlılardır.
Örnekleri çoğaltabiliriz.
Sigara, bu şekilde “normalleştiği” için daha tehlikelidir. Toplum genelinde kabul gördüğü için daha tehlikelidir. Bu kabullenme hali, zararlarını küçümsetecek kadar yaygın olduğu için daha tehlikelidir.
Uyuşturucunun tersine, üzerinde toplumsal ya da hukuki hiçbir baskı yok sigaranın. Sigara içeni ayıplayan yok. Olası kısıtlamalar “Babam sigara içtiğimi biliyor ama yanında içemem” den öteye geçmiyor. Dolayısıyla başlamak isteyeni durduran da yok. Bakmayın siz o göstermelik yasaklara. Hiçbiri uygulanmıyor. 18 yaşından küçüklere sigara satılması yasaklandı, ne oldu? Bakkallar, sigara içen komşu çocuklarıyla suç ortağı olmanın hazzını yaşıyorlar şimdi. Tekdüze yaşamlarına heyecan geldi.
Hepimiz görüyoruz bunları aslında. Seslendirmek işimize gelmiyor yalnızca.
Peki ne yapmak lazım?
Bir bağımlıya sorarsanız, “Sigara içmek benim hakkım” der. Trajikomik bir şekilde doğrudur da bu sözü. “Köle olma özgürlüğüm var” demek kadar mantıksız olsa da. Ona göre zaten varolmayan bir sorunu bağımlının çözmesini beklemek, kanımca hayalcilik olur.
O zaman, bağımlının hareket alanını daraltmak ve başlama niyetinde olanı caydırmak gerek. Amerika’yı yeniden keşfetmeye de lüzum yok. Gelişmiş ülkelerin yasalarına şöyle bir göz atmak yeterli. (Almanya hariç)
Küçüklere sigara satılmadığından, sponsorluk maskesi altında sigara reklâmı yapılmadığından, kapalı yerlerde sigara içilmediğinden emin olmak lazım. Kapalı yer kavramına yalnız hastane ve okulların değil, işyerleri ve lokantalar gibi insanların toplu halde bulundukları bütün mekanların dahil olduğunu, araya konulan bir işaretle, bir mekanın sigara içilen ve içilmeyen diye ayrılmasının mümkün olmadığını unutmadan tabii.
Yasayı çıkardıktan sonra, uygulanıp uygulanmadığını da denetlemek lazım. Bizdeki gibi değil yani. Sıkı denetimden bahsediyorum.
Sigarayı bırakın, bıraktırın. Hiçbirşey yapamıyorsanız mutfağa gidin, sevdiceği gönderin. Azaltmış olursunuz.
Unutmayın...
Doktor bırakmanız gerektiğini söylediğinde, çok geç olacak...
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
(Kanuni Sultan Süleyman)