Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sigarasız

Sigarasız
 

Bugün sigarayı bırakalı tam bir ay oluyor. Kendimle gurur duyuyorum. Dokuz senelik birlikteliği artık sonlandırdım. Bana zarar vermesine, dostmuş gibi görünüp arkamdan vurmasına daha fazla izin veremezdim. Arkamdam vurmuyordu belki, aksine, bunu gözlerimin taa içine bakararak yapıyordu; ama tıpkı çaresiz bir aşık gibi tüm olumsuzlukları bile bana tutkulu ve çekici görünüyordu. Aslında bile bile lades demekti sigara...

Merdivenler daha dik ve uzun geliyordu. Benim için asansör, özellikle de sıcaklarda, on kişilik gibiydi, üst üste istiflenmiş. ‘Nefes çekmek’ ancak sigaradan olurdu, lakin ciğerlerimle oksijen birbirlerine yabancılaşmıştı artık. Ciğer dumansız, oksijen de dumanla olamıyordu.

Benle sigaram, yanımıza bazen çayı/kahveyi de alıp sokuluyorduk birbirimize. Onsuz sevinemiyor, onsuz üzülemiyor, hatta o olmadan sinirlenemiyordum bile. Ne kadar çok içsem, o kadar çok özlüyordum. Yoksunluk hissi, onsuzluk hiç bitmiyordu. İlişkimizin sonu yoktu.

Onun yüzünden, çok istediğim çocuğum belki de hiç doğamayacaktı. Doğsa bile, kılına zarar gelsin istemeyeceğim ‘bağımlı değişkenim’ benim yüzümden zeka geriliği ya da fiziksel gelişim sorunu yaşayacaktı, benim yüzümden. Benim yüzümden...

Çocuğum olacaktı ve ben sigarasızlıktan kıvrandığım için, ben bir tiryaki olduğum için, her şeyim, sabahları kendime gelmem, yemeklerden zevk almam, gittiğim mekanlar, içtiğim içecekler, ders çalışmam, konsantre olabilmem, kafamın ve bağırsaklarımın çalışması acı bir şekilde sigarayla buluşmama bağlı olduğundan, yanında tütecek, onun küçük ciğerlerini de zehirleyecektim!

...

‘Kardeşiniz mi?’ dedi ses. ‘Efendim?’ dedim, ‘Her sabah yanınızdaki, sizinle aynı evde kalan genç... Kardeşiniz mi, eşiniz değildir herhalde?’ ‘Hayır,’ diye yanıtladım, ‘Eşim... Benden küçük gösteriyor, değil mi?’ dedim hayır demesini umarak. ‘Evet.’ dedi. Ben esmerdim, eşim sarışın. Birbirimize o kadar benzemiyorduk ki, ses, eş değil de kardeş olmamız yorumunu getirmek için epey çaresiz kalmış olmalıydı.

Gözlerimi uzakta bir noktaya sabitleyerek, ‘Hem ben sigara da içiyorum, o içmiyor. Kırk beş yaşımıza gelince ben artık iyice yaşlı dururum yanında.’ dedim. Bu bir ‘kadınca konuşma’ydı. Çevirisi ise, sana son bir şans veriyorum, ‘Yok, canım o kadar değil...vs de bana, gönlümü al’ idi. Fakat, ses bir erkekti, haliyle her erkek gibi imalardan anlamaz, her şeyi temel anlamıyla dolambaçsız düşünürdü. ‘Ya evet, o otuz yaşında ancak gösterir o zaman.’ diye beni onayladı. Dürüstlüğüne gülümsemeden edemedim.

Sonra da, ‘Neden beni aldattı?’ polemiklerine girip daha çok sigara içeceğim, kendimi kandırmaya çalışacağım günler hakkında kafamda çeşitli senaryolar belirdi, yüzümün kırış kırış, cildimin kahverengimsi olduğu. Eh, bunun için aldatacaksa hemen aldatsın o zaman dedi cengaver yanım. Tabi, aldatmasın ama, bu konuda çok da zorlamamalı adamı, kendine saygından ve ona sevginden kendine bakmalısın dedi yumuşak yanım.

...

Datça’da sıcak bir öğleden sonra denizde yüzerken tüm bunlar ve daha fazlası ansızın gözlerimin önüne serildi. Çocuğunu kendi eliyle zehirleyen, onun doğuştan sigara tiryakiliğine yatkın olmasına sebep olan ve ilerde belki de sigara içme konusunda model alınacak bir anne... Kırış kırış, sarımtırak suratlı süpürge saçlı bir kadını sevmek zorunda olan bir koca...

Evet Datça’daydım, ister ani bir ‘aydınlanma’ deyin ister J.Kerouack’in kitabındaki gibi Japonca karşılığı olan ‘satori’, anladım ki sigarayla ilişkimiz yanılsamalar üzerine kuruluydu. Farklılıksa, değildi, çevrede herkes sigara içiyordu. Olsa olsa sıradanlaştırmıştı. Sigarada, özgürlüğü ararken kendimi tam bir tutsaklık içine hapsetmiştim.

Düşünsenize, sigara içenlerde tat ve koku alma duyuları bile ciddi şekilde köreliyormuş. O, yediklerimden tat almama, denizin kokusunu içime çekmeme bile karışıyordu. Beni bağımlı hale sokmasından uzun zamandır sıkılmıştım, bunu kendime itiraf ediyor, ama ‘Daha hazır değilim bırakmaya. Bir yıl geçsin sonra...’ diyordum. Bir yıl değil, yıllar geçti.

Sigara içmek için yemek yemek... Ağzın, saçların, parmakların, elbiselerin duman kokması... ‘Şu yemeği yapacağım; ama dur bir sigara içeyim...’ Yemek pişirmeye başlamadan, başladıktan sonra soğan doğrama işleminden domates kesme aşamasına ‘yükselince’... Zamanımı sömürüyor, sağlığımı bitiriyor, beni aciz durumuna düşürüyordu. Tüm bunlardan nefret ettim, bu aşkı sonsuza dek terkettim.

Darısı başınıza...

 
Toplam blog
: 132
: 3374
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Odtü mezunu; edebiyat ve sinema düşkünü biriyim. AFSAD’ta fotoğraf, Sinematek’te film yapımı üzer..