- Kategori
- İlişkiler
Sığınak

Soğuk esen rüzgar yüzünü bıçak gibi kesiyordu. O ise soğuğa ve rüzgâra aldırmadan yürümeye devam etti. Elindeki küçük hediye paketini tüm gücüyle sıkıyordu… Paketin içindeki kol düğmeleri eline batmıştı. Kanamaya başlayan elinin acısı hissetmiyordu bile…
Eylül ayının sıcak günlerinden birinde tanışmıştı onunla… Yüreğinin yara aldığı günlerde en çok gittiği yerdi tepedeki çay bahçesi… Ahşap sevimli masa ve sandalyeleri olan yemyeşil ağaçların ve güzel bir şehir manzarasını seyredilebileceği şirin bir yerdi. Sıcak çayını yudumlarken dalıp giderdi yaşadığı kötü günlere... Kendini dinleyip sorguladığı sığınakta tanıştı uzun boylu, Çetin Tekindor’un o güzel ses tonunu solda sıfır bırakacak, yakışıklı ve ilerleyen günlerde tek sırdaşı olan gizemli arkadaşıyla…
“Merhaba” dedi usulca yaklaşarak yanına.. Öyle dalgın bir haldeydi ki kısık bir sesle cevap verdi. Her gün geldiği bu yerde daha önce hiç görmemişti onu.. “İlk defamı geliyor acaba” diye geçirdi içinden… Mekânın müdavimlerinden olsa bile fark etmesinin ne kadar zor olduğunu kavrayamamıştı oysaki… Çünkü her sabah geldiği yerde önce çayını söyler sonra saatlerce sürecek derin düşünceleri yüzünden çevresindeki hiç kimseyi fark etmezdi.
İlk günlerde başlayan selamlaşmalar ufak sohbetler devam etmişti… Anlattıkça yüreğindeki zehir gidiyor. Paylaştıkça yakınlaşıyordu arkadaşına.. Daha sık gelir olmuştu çay bahçesine.. Uzun süren hüzünlü dalgınlıklar yerini karşılıklı konuşmalara bırakmıştı… Birbirlerini hiç usanmadan saatlerce dinliyorlardı.. Bazense güzel şiirlerle süslüyorlardı.. Başladı önce o güzel sesiyle adam;
Aşklar mı diyordun,
anladım
Senin incindiğin,
benimse
Yollara düştüğümdür yeniden (1)
İncinmişti ve yaralıyordu aklına geldikçe.. Yineleniyordu duyduğu şarkıda,şiirde.. Farklıydı artık her şey. Yarasına daldırıp canını acıtırken bir zamanlar şimdi sığındığı bir limanı vardı. Sıcak bir el, geniş bir yürek ve şefkat dolu gözleri..
Sözün yine hep aşktan yanaysa
Sevgilim sen sakla bir kaçağı
Belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
Ölüm basmıştır son sığınağı
Sus ve sadece dinle sessizliği
Perdeleri çek ışıkları söndür
Bir selam bir haber gönderir belki
Sesleri hiç duyulmayan dostlar
Bir cigara sar bitlis tütününden
Bir çay demle sonra, anısı kalsın
Bekle başında onun sabaha dek
Belki benim sana böyle sığınan
Yapayalnız ve öylesine yorgun
Kimliği duvarlarda kalan bir kaçak (2)
Şimdi bir sığınakları vardı. En küçük fırsatta kaçıp sığınaklarına kimi zaman konuşup, şiirler okudukları kimi zaman tepenin o güzel manzarasına sarılarak sıcak çaylarıyla eşlik ettikleri… Yüreğindeki yarayı iyileştirip getirmişti, içini kıpır kıpır yapan güzel kelebekleri. Sonbahar yapraklarını çoktan dökmüş, kış soğuk rüzgarlarıyla geliyorum diye sinyaller veriyordu. Oysa yüreğindeki apaçık bir bahar mevsimiydi.. Güneşi, yeşili,çiçeği ve kelebekleriyle...
Mağazanın vitrininde küçük parıldayan bir şey farkketti. Küçük sevimli kol düğmeleriydi gözüne takılan. Hemen girip mağazaya güzel bir paket yaptırdı. Tepenin yorucu yokuşundan çıkmaya başladı.. Soğuk esen rüzgar kesiyordu yanaklarını.. Geldiğinde tepenin başına, yüreğine kelebekler bırakan adamın başkasına sığınak olduğunu görmüştü…Hafif hafif yağmaya başlayan yağmur içine akıyordu sanki.. Sığınağı yerle bir olmuş büyülü sesiyle şiirler okuyan adamsa yabancı.. Dönüp yürümeye başladı hiç arkasına bakmadan..Tüm gücüyle sıkmaya başladı elindeki hediye paketini.. Kol düğmeleri kanatmaya başlamıştı pamuk ellerini.. Oysa ne acının ne de elinden süzülen kanların farkındaydı.. Arkasına bakmadan yürüdü.. Kaybolup gitti tepenin keskin yokuşunda…
(1) Ahmet Telli - Aşklar mı?
(2) Ahmet Telli – Sığınak
Resim Kaynağı : www.deviantart.com