- Kategori
- Kitap
Sığınılacak limanlar

ŞEKER PORTAKALI
Sığınılacak Limanlar
Türkçe yazmak , yazabilmek, bana tarif edemeyeceğim kadar büyük mutluluk veriyor. Yazmak, yeni özel merakım haline geldi. Kendim için yazıyorum, kendimle bir tür sohbet etmek imkanı bu. Yazmak, günün yorgunluğunu ve stresimi atmama yardımcı oluyor.
Ayrıca, okuduğum ve hayran kaldığım kitaplar içimde yazma isteği uyandırdı galiba.
Kitap satın alma tutkum var. Tanıdığım, tanımadığım, duyduğum, duymadığım, çok satanlar, az satanlar o günkü ruh halime uygun kitap satın almayı ve tabii ki okumayı çok seviyorum. Kitaplara karşı duyduğum aşk, kendimi bildiğim bileli var. Çok büyük kitaplığı olan bir evde doğmuştum. Babam edebiyat öğretmeniydi. Harfleri henüz tanımadan önce, kitapları elime alıp karıştırdığımı bilirim. Özellikle sert karton kapaklı ve çok kalın olanlar ilgi alanımdaydı.
Okumayı öğrenince, kitaplara duydum aşk daha da alevlenmişti. Dünyayı tanımak, kitaplardan geçiyordu benim için. Demir perde ülkesinde doğmuştum ve özgürlüğüm kısıtlıydı, o dönemde en yakın arkadaşlarım kitaplarım olduğunu söyleyebilirim.
Bundan sonra Millyet blog sayfamda okuduğum kitaplar hakkındaki düşüncelerime yer vermeye karar verdim. Bunu zaten bir sene aşkın antoloji.com kitap bölümünde yapıyordum.
Hangi kitaptan başlamalıyım ?
En sevdiğim kitaptan mı? En sevdiğim kitap hangisi?
İşte bu soruya cevap veremiyorum. Ve bu soru 28 Eylül 1989 yılı sabahına götürüyor beni.
Bulgaristan’ dan ayrıldığım gün.Kitaplarımı getirmem imkansızdı. Çok büyük ve gurur duyduğum bir aile kitaplığı. O günü hiç yaşamamak isterdim. Evimden çıkmak istememiştim, sanki bir cenaze vardı o evin içinde. Kitaplarımın cenazesi. Gerçekten çok zor bir durum. Geride bıraktığım hiçbir şeyi için canım o kadar acımamıştı. Ama kitaplarım… Anı olarak bir iki kitap almak istemiştim, fakat seçemiyordum. Gözyaşlarım içinde, elim bir o bir başka kitaba gitmişti. Annemin ısrarlarıyla, çıkmamız gerekiyordu, adeta sürüklemişlerdi beni….
Yine de iki kitap alabilmiştim.
Hayatımda okuduğum ilk roman “ SANS FAMILLE”, Hector Malot, 505 sayfa, normal boyut. Kitabın çok çok ayrı yeri var bende, belki ilk olduğu için. Harika bir çocuk romanı…
İkincisi de “ Monte Kristo Kontu” Alexandre Dumas, iki cilt tam, eksiksiz çevirisi.
Türkiye’de uzun bir süre kitap okuyamamıştım. Çok istememe rağmen bir türlü okuyamıyordum.
Kitaplara karşı aşkımı, yeniden alevlendiren romandan, ŞEKER PORTAKALI - Jose Mauro de Vasconcelos, ilk söz etmek istiyorum. Çok etkilendim okurken, kalbimin en ince tellerine dokundu bu kitap.
Romanın kahramanı, fakir ve kalabalık ailenin çocuğu olan küçük Zeze’ nin, çok büyük arzusu,
bir Noel hediyesi alabilmek …..
“Ya ölürsem? … Bu yıl Noel armağanı almadan ölmüş olurum.” düşünüyor romanın küçük kahramanı.. Bunun gerçekleşmemsi için, kardeşi ile birlikte, verdiği küçük savaşı ve hayal kırıklığını ben hiç unutamadım.
Umudunu yitirmeden, akşam yatmadan önce, lastik pabuçlarını kapının önüne bırakıyor ve; “ Kim bilir, belki bir mucize olur da içleri armağanla dolar. Bir armağan almayı o kadar isterdim ki. Bir tek armağan. Ama yeni olsun. Benim olsun yalnızca….”
Sabah uyanınca ilk işi pabuçlarına bakmak oluyor. Bomboş olduklarını görüyor……
“Öyle üzgündüm ki, o kadar büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım ki, o an ölmeyi istedim. Ve gözyaşlarım acınacak bir biçimde akmaya başladı”
Zeze sadece beş yaşında küçücük bir insan.
Kitabın sonunda ise o küçücük kalbin duyduğu acı beni gerçekten çok derinden sarstı.
Sevemediğimiz insanları, kalbimizde nasıl gömebileceğimizi Zeze' den öğrendim.
Şeker Portakal’ı kesinlikle çocuk kitabı değil, bence büyüklerin okuyarak çocukların dünyasını tanımanın bir yoludur.
Ernest Hemingway, bir yazısında yazmış (benim de yüzde yüz katıldığım), Eğer bir ülke hakkında bilgi edinmek istiyorsanız, o ülke hakkında ne düşünmeniz gerektiğini öğrenmek istiyorsanız o zaman çocukların, yaşlıların ve azınlıkların hayatını incelemelisin.
Çocuklar, azınlıklar ve yaşlılar toplumun en hassas bireyleri çünkü.
Bir ulusun geleceği için, her konuda, çocuklara yatırım, çok ön planda olmalı.