Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '09

 
Kategori
Anılar
 

Sıkışmış Zamanlar

Sıkışmış Zamanlar
 

Hepimizin zaman zaman düşündüğü bir şeydir. Bir zamandan başka bir zamana geçmek, hatta düşünmekten de öte istediği bir şeydir.

Sadece bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz, bir zamandan başka bir zamana geçmek acaba nasıl bir şeydir bulunduğumuz zamandan geriye gitmek, ya da ileriye gitmek. Hep merak etmişizdir bunu ve bu merak filmlere yansımıştır.

Çoğunlukla istediğimiz nedense geriye gitmektir. Bizden önce yaşananlara bugünkü zamanla bakmaktır. Bundan sonra olacaklardan çok, başka devirlerde yaşananları merak ederiz her nedense? Bunun nedeni belki de kendi varlığımızı meraktır. Bilemiyorum.

İşte hepimizin isteyip ama sadece bilim kurgu filmlerinde şahit olduğumuz bu olağanüstü imkânsızlığı yaşadım son bir aylık süre içerisinde. Üstelik iki ayrı zamanı aynı anda, geçmişim ve geleceğimin içerisinde, sıkışmış iki zamanda yaşadım.

Yirmi yıl kadar geçen bir zamanın içinde sanki yirmi yıl hiç yaşanmamışçasına ben yirmi yıldan bugüne ışınlandım. Dünden bugüne geldim. Başka bir tarihte kalmış bir ben olarak 2009’u anlamaya çalıştım. Ve aynı anda 2009’dan 1988’e gittim.

Sıkışmış iki zamanın arasında bir zaman tünelinde 20 yıl öncesine ışınlandım ve o genç insanda o günden bugüne yirmi yıl sonrasına ışınlandı o zamanki ben olarak. Bunun için bana film çekilmedi kendi filmimi kendim çekiyorum şimdilerde. Yirmi yıl gecikmeli ve bir dolu kaçırılmış, ıskalanmış kayıplarla.

Bunu yaşarken en sarsıcı olanı ise kırk yaşında geldiğim 2009’da 20’li yaşların insanı olarak bocalamamdı. Hani filmlerde olur ya yüz yıl öncesi yaşayan bir insan birden yüzyıl sonrasına gider. Kendisinin haberi olmadan başka zamana atanır. Ve geldiği yeni zamanda etrafında olanlara anlam veremez. Bu nedir, bu nasıl çalışır? v.s sorular sorar. Karnı acıkır bir şey almak ister. Geldiği zamandan farklı yiyecekler görür. (Hani şu meşhur reklamımızdaki pilavın kapsül hali gibi.:) ) Ne olduklarını anlamaya çalışır. Fazla sorgulamanın anlamsız olduğunu anladığında aç olduğu için bir an önce almak ister. Sıra parasını ödemeye geldiğinde ise “Bu para geçmez” yanıtıyla karşılaşır. Nasıl yani? Gel de anla. Anlamak mümkün mü? Ya o delidir, ya da karşısındaki insanlar.
İşte tam da bunları yaşadım son bir ayın içerisinde. Ben miyim deli yoksa geldiğim zamandaki insanlar mı? Bunu anlamam o kadar zor ki zaten sorgulamayı da bıraktım son zamanlarda.

Şimdi şunu söylüyor olabilirsiniz. “E.. bunu hepimiz yaşıyoruz, yeni mi anladın? Buna biz zaman tünelinden geçmek değil zamanın gerisinde kalmak diyoruz. Sen yanlış anlamışsın.” Kim bilir belki siz haklısınız demek isterdim sizlere ama ne yazık ki yaşadığım şeylerin zamanın gerisinde kalmakla alakası yok.

Ben zaten zamanın gerisinde yaşayan biriyim. Bulunduğumuz zamanın; inançlarına, ahlak yapısına ekonomisine, genel kültürüne kısacası kaybolan, yok edilen her türlü değerine sebep olan bu sistemin işleyişini ret edenlerdenim. Bu yüzden zamanın gerisinde kalmaktan mutluyum.

Yani yaşadıklarımın zamanın gerisinde kalmakla alakası yok. Bugün hepimiz cep telefonunun ne demek olduğunu ve nasıl çalıştığını biliriz değil mi? Ya da televizyonun. Bir bilgisayarın nasıl çalıştığını bilmesek de ne olduğunu duymuşuzdur. Ama yüz yıl öncesinden biri bu zamana geldiğinde bu nedir sorusunu sorar öyle değil mi? Başka zamandan gelen bu zamana ait bir nesneyi anlamaya çalışır.

İşte ben yüzyılsız bir dilimden, 20 yıl önceki zamandan bugüne gelmiş gibi bunları sorgularken buldum kendimi. Logaritma cetveli dedim o ne dediler, onun yerine bunu kullanıyoruz. Ve buna benzer birçok şey. Kullanılan şeyler rahatlıktı belki ama ya kaybedilenler. İşte bu yüzden bu zaman geçişini sevmedim. Zamanı ıskalarken ne çok şeyi de ıskalamışım oysa ki. Sıkışmış iki zaman arasında kayıpları görmek kaybedilenleri bilmenin gerçeği ile yüzleşmek, meğer insanın canını ne kadar yakıyormuş?

Canım yanıyor hem de çok. Ama kendi kayıplarım ya da ıskaladıklarım yüzünden değil, o zaman diliminde hızla eriyen değerlerle birlikte bizim ekemediklerimiz için canım yanıyor. Ne kadar da kulaklarımızı kapatarak yaşamışız olan bitene. Oysa şunun şurasında geçen yirmi yıl gibi kısa bir dilim. Kısa derken neler geçmiş içinden farkına vardığımızda ise artık çok geçmiş meğer.

Zaman seni şimdi tanıdım
her şeyi kaybettikten sonra
zaman seni kullanamadım
kendime tanıyamadım seni
zaman suçumu biliyorum
senin işini yapmaya kalktım
zaman ayrıldım ayrıldım ayrılamadım
zaman ne yaptım ben
ben ne yaptım

Murathan Mungan

oyatekin@gmail.com
 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..