Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '10

 
Kategori
Öykü
 

Sır 43.bölüm

Sır 43.bölüm
 

"RESİM:ALINTI""İrili ufaklı, pembe, beyaz, mavi haplar..."


Selim’in kullandığı araba son sürat ilerliyordu İstanbul trafiğinde korna çalarak. Selim ilk şoku atlatmıştı ve artık soğukkanlılıkla hareket edebiliyordu. Yoldan Tuana’nın doktorunu aramış durumu bildirmişti. Doktoru hazır bir şekilde onları bekliyordu. Selim arka koltuğa göz attı dikiz aynasından. Tuana gözlerini aralamıştı.

“Sevgilim dayan az kaldı”.

“Selim. Babam… Babamı al beni götürdükten sonra.”

“Önce hastaneye yetişelim. Durumunu öğrenelim.”

“Selim lütfen. Babamın o evde kalmasını istemiyorum.”

“Tamam, canım yorma kendini.” derken arabayı acil servisin kapısına park etti Selim. Sedye ile birlikte koşuyordu doktoru ve diğer elemanlar.

Eğilip hastayı çıkardılar itina ile ve yerleştirdiler sedyeye.

“Selim korkuyorum.”

“Korkma canım. Her şey yoluna girecek.”

“Babam. Babamı hastaneye götür.”

Selim gözyaşlarına zor hâkim oluyordu.

“Söz ver Selim.”

“Söz bir tanem.” derken sedyenin yanında ilerliyordu .

“Selim Bey siz giremezsiniz buraya.”

“Neden Doktor Bey… Yanında olmak istiyorum.”

“İzin verin lütfen muayene etmem gerek.” diyerek odanın kapısını kapatıverdi doktor. Orada öylece kalıverdi Selim. Artık gözyaşları boşalmıştı göz pınarlarından.

Aradan kaç dakika ya da saat geçtiğinin farkında değildi. Zamanı orada hatta dün gecede durdurmak isterdi mümkün olsaydı. Bu sabah yaşananları yaşamamayı ne çok isterdi. Dün geceki mutluluğunun kefaretini mi ödüyordu şimdi?

“Neden böyle olmak zorunda? Bir damla mutluğun ardından okyanuslarca büyük üzüntüler yaşanması mı gerekir?” diye düşündü bir an için.

“Her şey benim yüzümden. Leman ile daha sakin bir zamanda Tuana evde yokken konuşsaydım bunları belki de hiç yaşamayacaktık.” diye mırıldandı. Kalktı ayağa. Koridorda ileri geri yürümeye başladı. Pencerenin önünde durdu. İçi daralıyordu. Pencereyi açtı. Derin derin soluklandı. İçeride neler oluyordu? Neden kimse bilgi vermiyordu?

“Allah’ım Tuana’yı ve bebeğimizi koru. Yardım et bize.” diye yalvardı başını mavi göğe kaldırarak.

“Onlara bir şey olursa ben de yaşayamam.”

Döndü gersin geriye. İlerledi Tuana’nın bulunduğu odaya doğru. Kırık dökük bir şekilde bıraktı bedenini banka. Düşüncelerinin arasında kayboldu yeniden. Tuana ile tanıştıkları andan itibaren yaşadıkları tek tek geçti gözlerinin önünden. Ancak cep telefonunun sesi ile nerede olduğunu hatırladı.

“Selim. Elif ben. Az önce evden Tuana’yı aramıştım. Yaren anlattı. Neler olmuş öyle. Arkadaşım nasıl?”

“Bilmiyorum Elif. Hala içeride ve bana bilgi vermiyorlar.”

“Hangi hastanedesiniz?”

……………………

Çalan kapıyı açtı Yaren.

“Halide. Sen niye geldin? Selim Bey’in sana ihtiyacı olabilir.”

“Selim Bey gönderdi beni.”

“Tuana Hanım nasıl?”

“Bilmiyorum oradayken bir şey söylemediler. Ama Selim Bey perişan.”

“Zavallı adam. Zavallı Tuana Hanım.”

“Leman Hanım nasıl?”

Dudağını kıvırarak “Behzat Bey yanında.” dedi.

“Ya Mithat Bey?”

“Biçare adam olanlardan çok etkilendi. Bir sakinleştirici verdim. Odasında şimdi.”

……………….

Koşarak ilerliyordu Elif ve Harun hastane koridorunda.

“İşte orada Selim.” dedi işaret parmağı ile işaret ederek Harun. Yanına ulaştıklarında nefes nefes idiler.

“Nasıl? Nasıl izin verirsin Selim böyle bir şeye. Leman’a nasıl engel olamazsın. Arkadaşımı mahvettin.”

“Elif sakin ol lütfen” diyerek Selim’e döndü.

“Özür dilerim Selim. Elif çok üzgün bu yüzden ne dediğini bilmiyor.”

“Yok, haklı.” diyerek kıpkırmızı olan gözlerini Elif’e çevirdi.

“Her şey öyle çabuk oldu ki. Birkaç dakika içinde. Çok korkunçtu. O kadar üzgünüm ki…”

Elif adamın bu sözleri ve karmakarışık ifadesi karşısında böyle sert çıktığı için pişmanlık duymuştu. Yanına oturdu. Elini tuttu günah çıkarır gibi.

“Bilgi verdiler mi? Nasıl Tuana?”

“Bilmiyorum hiçbir şey söylemediler. Zaman geçtikçe daha çok korkuyorum. Onlara bir şey olursa… Yaşayamam ben.”

“Hiçbir şey olmayacak Selim. Pozitif düşünelim ki her şey yolunda gitsin.” dedi Harun.

“Bilgi alıp, onu görebilseydim. İçim rahat edecekti ve benden istediği şeyi yapabilecektim.”

“Ne istedi ki…”

“Babasını hastaneye götürmemi. Yaşanan olaydan sonra korkuyor tabi. O evde kalmasını istemiyorum dedi. Ama onu burada tek başına bırakıp nasıl yaparım istediğini?”

“Madem Tuana böyle istedi. Biz buradayız. Sen onun istediğini yerine getir.”

“Bilemiyorum ki…”

……………………………

Behzat’ın kolunda merdivenlerin başında göründü Leman.

“Biz bahçede yürüyeceğiz biraz.” diye açıklama yaptı Behzat.

“Tabii efendim.” dedi Yaren.

Arkalarından öfkeyle bakan Halide. Yapacağını yaptı hanımefendi şimdi yürüyüşe çıkar. Zavallı Tuana Hanım belki de bebeğini kaybedecek.”

“Şişşiiiit sus ama Halide. Yerin kulağı vardır. Leman Hanım bahçedeyken odasını derle topla. Çiçeğin toprağını değiştirmem gerek diyordun. Hallet işte. Ben de Mithat Bey’e bakayım. Selim Bey gözünüzü ayırmayın üstünden dedi.”

“Ya böyle bir gün de iş mi yapılır.?Elim kolum kalkmıyor benim.”

“Hadi… Hadi… Söylenme. Bir an önce bitir yukarıyı.”

……………………

“Hadi Selim birkaç saatte gidip gelirsin.”

“Can Damlamı bırakıp nasıl giderim. Bir kez görseydim.”

“Peki, seni gördüğünde sorarsa dediğimi yaptın mı diye.”

Çaresiz gözlerle baktı Selim. Tam o sırada kapı açıldı ve doktor belirdi kapıda.

……………..

Çarşafları değiştirmekle başlamıştı işe Halide. Silip süpürmeden önce saksıdaki çiçeğe takıldı gözü. O kadar büyümüştü ki artık saksısı küçük geliyordu. Ta ne zaman alıp hazırlamıştı büyük bir saksı, toprak ama eli değmemişti işte. Çıktı odadan depodan gereken malzemeleri almak için.

…………………

“Kızım… Tuanam nasıl? Nereye götürdüler onu?”

“Tuanaa Hanım iyi. Siz üzülmeyin artık.”

“O kadın çok kötü. Kızımdan ne istedi?”

“Haklısınız efendim.” demeyi çok isterdi Yaren ama sustu. Uzandı adamın yanaklarına dökülen yaşları sildi elindeki peçeteyle.

“Üzülmeyim artık. Ben size bir bitki çayı hazırlayayım.”

“Sen… Sen kimsin?”

“Ben hemşireyim. Adım Yaren.”

“Yok, sen benim hemşirem değilsin. Onun adı Aysun.”

Gülümsedi Yaren.

“Ben neredeyim? Neden buradayım?”

……………………..

“Evet doktor. İçeride neler oluyor? Meraktan ölmek üzereyiz.”

“Sakin olun Selim Bey. Odama gelin, konuşmamız gerek.”

Selim döndü arkadaşlarına baktı endişeyle. Ve doktorun peşi sıra ilerledi.

………………………

Saksıyı bahçeye taşımaya üşenmiş odada halletmeye karar vermişti Halide. İçinden zaten hiçbir şey yapmak gelmiyordu bugün ama boş otursa da düşünmekten aklını yitirebilirdi. En iyisi bir şeylerle oyalanmaktı. Gazeteyi serdi yere. Elindeki uzunca bıçağı saksının içindeki toprağın etrafında dolaştırdı böreği tepsiden çıkarır gibi.

“Ooo… Kök sarmış, toprak diye bir şey kalmamış.” diye söylendi.

Sapından tuttuğu çiçeği şöyle bir sallayıp gazetenin üzerine koydu. Köklerin arasındaki renkli şeyler dikkatini çekti anında. Pembe, yeşil ve beyaz renkte yuvarlak şeyler. Ne olduğunu anlayamadı önce. Saksıda kalan toprağı ters çevirdi. Aynı şeyler döküldü. Uzandı aldı eline.

“Hap bunlar… Aman Allah’ım.” diyerek fırladı yerinden.

“Yarennn. Yarennn… Çabuk buraya gelll.”

………………………

“Sizi dinliyorum doktor bey.”

“Selim Bey. Size güzel haberler vermek isterdim ama…”deyince Selim daha bir doğruldu sandalyenin üzerinde.

“Ne var doktor? Ne olur söyleyin bir an önce.”

“Hastamızın durumu ciddiyetini koruyor. Kanamayı durdurmayı başardık. Rahim ağzı açılmış ama doğum için erken.

“Yedi aylık doğumlar oluyor ama.”

“Evet, ama anne karnında ne kadar uzun süre kalırsa bebeğin gelişimi için o kadar iyi.”

“İyi ama her şey yolunda gidiyordu. Nasıl olabilir böyle bir şey?”

“Tuana Hanım…Bildiğim kadarıyla stresli bir hamilelik geçiriyordu. Geçen kontrolümde yedi aydan sonra cinsel ilişkide bulunulmaması gerektiğini söylemiştik ama muayene sırasında.”

Selim irkildi. Utanmış, kendini suçlamıştı.

“Haberim yoktu.” diyebildi dün geceyi düşünerek.

“Birbirimize o kadar acıkmıştık ki… Bir tanem söylemedi demek bu yüzden.” diye geçirdi yüreğini kaplayan derin bir üzüntüyle.

“Gerçi bu ihtimallerden sadece birisi. Bu sabah ne oldu Selim Bey? Tuana Hanım’ı böylesine hırpalayan ve kanama geçirmesine sebep olan?”

Ne diyeceğini bilemeden baktı Selim.

………………..

“Ne oldu Halide. Ne bu telaşın?”

Gel… Gel bak… Çiçeğin toprağını değiştiriyordum ve bak ne buldum.”

“Bunlarda ne?” diyerek çömeldi Yaren. İrili ufaklı, pembe, beyaz, mavi haplara şaşkınlık içinde baktı. Bazılarının yarısı erimişti. Bazıları sağlamdı.

“Ne olacak. Leman Hanım’ın hapları.”

“Görüyorum da bunca zaman bizi nasıl kandırdı onu anlamaya çalışıyorum. Şu ilaçlara bak Halide. İnanılacak gibi değil. Bazıları da erimiş olmalı. Bu kadın nasıl akıl etti bunu?”

“Nasıl olacak? Aklı ters çalışıyor, hepsi bu.”

Yaren daha önce aklına takılan Leman’ın gerçekte hasta olmadığı fikrini hatırladı gördüğü manzara karşısında. Eğildi. Tüm ilaçları ayıkladı bir bir toprağın içinden. Doğruldu.

“Sen çiçeği ek yeniden. Kimseye de bir şey belli etme.”diyerek çıktı odadan.

“Cadı bu kadın. Bir süpürgesi yok” diye söylenerek çiçeği saksıya yerleştirdi Halide.

…………………………….

“Anlıyorum.”dedi doktor yüzünü buruşturarak.

“Hay Allah bu kadarını tahmin etmemiştim. Karışık bir durum ve hamile bir kadın için oldukça zor.”

Selim bakışlarını kaçırdı doktordan. Fazlasıyla üzgün, fazlasıyla çaresizdi.

“Dediğim gibi durum hala çok ciddi. Her an bebeği kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.”

“Siz…” dedi Selim çok fazla düşünmeden.

“Siz anne için elinizden geleni yapın.”

“Yapıyoruz Selim Bey. Emin olun yapıyoruz.”

“Peki… Görmek istesem…”

“Şu anda mümkün değil. Biliyorsunuz yoğun bakımda.”

“Lütfen. Uzaktan da olsa birkaç saniye için.”

“Peki. Yalnızca birkaç saniye için. Kapının arkasından.”

……………..

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..