Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Şırınganın ucundaki hayatlar

Şırınganın ucundaki hayatlar
 

Almanya’daki terapi merkezlerine başvuran bağımlılara, bu merkezlerin ön soruşturma bürolarında görev alan sosyal pedagogları tarafından yöneltilen ilk soru şöyledir: “Uyuşturucuya neden alıştınız?”

Yaşamlarını yurt dışında sürdüren Türkiye kökenli göçmenler arasında da çok sayıda uyuşturucu bağımlısı vardır. Göçmen bağımlıların uyuşturucuya başlama nedeni olarak gösterdikleri gerekçeler, birkaç istisna dışında aynıdır: “ Ailevi sorunlar, kötü arkadaş çevresi, aile baskısı, dayak, şiddet, anlaşamamak, dışlanma, ilgisizlik ve sevgisizlik vb.”

Yanıtların finali genellikle şu şekilde özetlenir:

“Bu ve benzeri sebeplerden dolayı bir ‘boşluk’ oluştu, ben de bu boşluğun yerini uyuşturucuyla doldurdum!”

Deneyimli bir sosyal pedagog, gerçek nedenleri çok iyi bilmesine rağmen bağımlıyı sabırla dinler ve ikinci sorusunu sorar: “Uyuşturucudan neden kurtulmak istiyorsunuz?”

Böyle bir soru bağımlılara ve bağımlı yakınlarına bir hayli mantıksız görünür. “Bu da sorulur mu?” diye pek dışa vuramadıkları bir tepki gösterirler.

Bağımlı ve yakınlarının ilk amacı bu illetten kurtulmaktır. Bağımlı genelde, “ Lütfedip geldim işte, fazla kafa ütülemeyin, marifetinizi göstererek beni bu illetten kurtarın, kurtarabilirseniz” tavırları içindedir. Bağımlıyı bu merkezlerde tedavi ettirmek için bir hayli çaba göstermiş, şu veya bu şekilde yaptıkları telkinlerle bağımlıyı bu tedaviye razı edebilmiş olan bağımlı yakınları da benzer tavırlar içindedir. Emeklerinin boşa gitmemesini isterler doğal olarak. Genel yaklaşım, “ Hele şu uyuşturucudan bir kurtulsun, gerisini sonra düşünürüz “ şeklindedir.

Böyle bir tedavi usulü yoktur! Bağımlıda şu veya bu şekilde oluşan ve uyuşturucuyla doldurulan boşluğun tedavi sırasında nasıl ve neyle doldurulması gerektiği pek ilgilendirmez bağımlı ve yakınlarını. Sosyal pedagog sorusunu yineler: “Uyuşturucudan neden kurtulmak istiyorsunuz?”

İster istemez verilen yanıtlar da şu şekildedir: “Adam olmak için… Topluma uyum sağlamak için… Ana-babayı daha fazla üzmemek için… Evlenip bir yuva kurmak için vb.”

Almanya’daki terapi merkezleri, bağımlıları uyuşturucudan kurtarıp taburcu eden bir yapılanmada değildir. Bu merkezlerde uyuşturucunu ne kadar kötü bir şey olduğu anlatılarak tedavi yapılmaz. Bağımlılar bu merkezlerde büyük bir aile gibidirler. Psiko drama dediğimiz grup terapileri yapılır. Bağımlının uyuşturucuyla beraber edindiği bazı hastalıkların ( AİDS, Hepatit ) tedavileri de bu merkezlerin kontrolü altındadır.

Bağımlılar, zamanında uyuşturucuya sığınarak üstlenmedikleri sorumluluklarını bu merkezlerde üstlenirler. Bu yüklemeler tedavinin özünü oluşturur. Bazı istisnalar dışında uyuşturucu bağımlılığından ve beraberinde gelen hastalıklardan kurtulma yüzdesi oldukça düşüktür. Terapi merkezlerinin yegâne amacı; bağımlıya mevcut şartlarda yaşamayı benimsetmekten ibarettir.

Almanya’da yaşayan göçmen toplumunun birçok konuda olduğu gibi, uyuşturucu konusuna bakış açıları da kendine özgü bir yanılgıdan ibarettir. Sebepleri merak etmek yerine sonuçları değiştirmeye uğraşırlar. Mücadelenin uyuşturucuya karşı değil, uyuşturucuya yönelten sebeplere karşı verilmesi gerektiğini fark edemezler.

Ama diğer yandan şu da ilginç bir gerçektir ki, toplumumuzun sorun çözmede genel ve geleneksel yaklaşımı, sorunlara yol açan sebepleri gidermek kuralına dayanmayan, onun yerine doğrudan (genellikle de kampanya) çare olduğu tahminlenen çözümlere(!) sıçranması biçimidir.

Oysa bilinir ki hayvanları alıştırarak eğitirler. İnsan soyu ise eğitime muhtaçtır. Eğitim, terapi merkezlerinin kapısında başlamaz… Anne karnında başlar ve bir ömür boyu sürer!

Uyuşturucu bağımlılığı bir sebep değil, bir sonuçtur. Uygar olabilmenin bir ölçüsü de sebep-sonuç ilişkilerini ayrımsayabilmektir.

Berlin. 1997

Gurbetistandan insan manzaraları (3)

Not: Konuyla ilgili bir başka yazı: Önce umutlarını tüketti.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=27485

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..