Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sit alanlarına “sit” edilecek!

Sit alanları yeniden düzenlenecek ya artık, dokunulmadık bir onlar kalmıştı ya zaten, pek yakındır birileri “sit” edecektir; yani İngilizcede “sit” “oturmak” anlamındadır.

Çevirisi: Sit alanlarına birileri oturacaktır!

Artık kimler “sittirir”, yani oturur, bilinmez, bakalım zaman ne gösterecek?

******

Zamanın ne göstereceğini iyi-kötü tahmin ediyor insan aslında, insana bahşedilen bir umutla mı “Dur bakalım” diyoruz, yoksa korkularımızdan mı; iyice bir düşünmek gerekiyor…

Korkularımız…

En çok neden korkar insan?

Sağlığını yitirmekten, ölümden, parasızlıktan… Başarı sonra gelir, mutluluk, aşk…

Bazı insanlarda tersten okunabilir: Aşk, mutluluk vesaire; sağlık ve ölüm korkusu takip eder…

******

Kendi korkuları ile baş edemeyen toplumları siyasetçiler çok sever!

Zira o toplumlardır ki başkaldırmayı, sorgulamayı hakları olarak dahi göremezler!

******

Öyle kendi korkuları, sıkıntıları içinde eşinip duran halkların “Yaptık, yapıyoruz, yapacağız!” diye bağıran liderlere inanma güdüleri pek yüksektir!

Eh yani, liderler bunu bilmeseler de, danışmanları, efendime söyleyeyim, danıştıkları şirketler falan gayet iyi bilirler.

Boşuna da onca paralar ödenmez zaten!

******

Aslına bakarsanız, Türkiye doğumlu hangi doktor, mühendis, bilim adamı eğer Amerika tarafından kapılıp, onlar tarafından lanse edilmediyse onurumuz olabilmişler?

Danışmanlar da öyle…

Garip bir ikilem çıkıyor karşımıza, tabii ki: Gerçekten biz mi kıymetlerini bilmiyoruz, yoksa töreler, normlar gibi hücrelerimize işleyen bir durum mu?

******

Biz kıymetlerini bilmiyoruz!

Neden bilmiyoruz?

İlle de yabancı birilerini önemsiyoruz!

Ama neden?

Demek ki biz kendi insanımıza güvenmiyoruz!

Neden?

Kişi kendine güvenmediği takdirde nasıl becerebilir ki bir başkasına güvenmeyi?

Kilit nokta da bu zaten!

******

İki liraya tavuk + pilav gidiyor insanlar, eğitimli, hatta eğitici durumda olanlar; iki lira ile karın doyurmak öyle ön plana çıkıyor ki, evimde yapsam bu fiyata çıkaramam, ne etidir, ne yağıdır diye düşünmüyorlar!

Kendini önemseyen bir insan o yemeği yemez; lakin şartlar önemsememeyi getiriyor!

Birileri kazandığını düşünüyor, birileri kazanmak için bir şeyler yapıyor, sonuç: Ya herkes birbirini dütlüyor, ya hayatta kalmak için emeğini heba ediyor!

******

Hep dediğim, son nefesime değin hep diyeceğim bir şey var: Korkularımız en çok elimizi-ayağımızı bağlayan!

Birimiz için bir maaş, bir iş, diğerimiz için bir fabrika, falan…

Bir ekmek belki… Bir okul önlüğü…

Bir bayram ayakkabısı…

Bir başkasının bir gecelik yemek parası; kaç kişinin derdine deva olurdu, bilinmez…

******

Birileri sit alanlarından “sitlenecekken”, birileri simit alacak parayı bulamıyor; aynı coğrafyada, aynı vatanda bunlar oluyor ve ne hazindir ki ses vermek, karşı bir şeyler söylemek korku üstüne korku yaratıyor…

Kaybedecek bir şeyleri olmayanlar çığırtıyor; hal bu hal!

******

Kendimden geçeli çok oldu, oğlumu kendine emanet ettim, gücü, mevkii, parası olanlara karşı bir diyecek bir sözüm yok: “Hiç halim ile bağırmaya çalışıyorum, çok haliniz ile nerelerdesiniz?” den gayrı…

******

Neyse… Bir “Ahhh” çektim ve devam ediyorum: “Neyse…”

******

Sit alanları korunmadan çıkıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait değerler de gözden çıkarılıyor demektir; eee yani, bizler zaten gözden çıkarıldığımızı görmekteydik de… Ahh o umut, o korkuların kucakladığı onurumuz, bencil beklentilerimiz, falan…

******

Öyle benciliz ve öyle kendi korku kuyularımızda debeleniyoruz ki bir adın sonrasını göremiyoruz!

Görmemiz de istenmiyor zaten!

******

Bizler kendi borçlarımız, harçlarımız içerisinde çırpınırken; nereye ne eksek de para kazanıp, yaşamımızı idame ettirmek derdindeyken, ekmek kaygılarımız kullanılıyor; farkında dahi değiliz!

Neden farkında değiliz?

Bize hiç kendimizi önemsememiz öğretilmedi ki!

Hep babanın istediği, annenin istediği, toplumun istediği gibi olman öğretildi; sen “Sen” olamadın ki!

******

Sen olsan, sen gibi olsan, neler yapardın? Bir düşünsene!

Olman gibi istendiği için nelerden vazgeçtin, ne olmaya çalıştın, becerdin mi? Hadi bir söyle!

Ben beceremedim, mesela!

Hala annem utanıyor benden…

Bir aradayken değil, başkalarının olduğu yerlerde…

Farkında bile değil, muhtemelen…

******

Bir alındım geçen gece, ağla ağla, durduramadım!

Bir mimik, bir kaş-göz işareti, bir söz…

Çok seviyor, biliyorum, ama utanıyor işte!

Şimdi… Annemi sevmemi engeller mi, kırılıyor insan, tabi ki, bu saatten sonra doğrularını değiştirmem mümkün mü?

******

Çok ağladım, ne yaptım da bu kadar annemi utandırdım diye, kendimi öyle örseledim, anlatmamın mümkünü yok!

******

Yine de annemi sevmeme engel değil!

******

Benzer durumu hükümet yaptığında affetmem o kadar kolay değil; zira Anayasa, Devlet Baba, falan… Safsata!

Annemi sorguluyorum, devlet babayı mı, anayasayı mı sorgulamayacağım, peh!

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..