Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '09

 
Kategori
Sinema
 

Slumdog Millionaire; güzel filmin güzel tarafları ve eleştirilere cevap

Slumdog Millionaire; güzel filmin güzel tarafları ve eleştirilere cevap
 

“Çok okur musunuz?” sorusuna “Okuyabiliyorum” yanıtını veren, hayat okulundan mezun bir genç bütün bir ülkenin izlediği önemli bir bilgi yarışmasında, değme meslek sahiplerinin, profesörlerin vs. gelemediği bir yere gelip, onların dahi uzanamadığı bir ödüle yürürse ne olur?

Bahis konusu ülke Hindistan’sa ve genç bir yandan, ancak ölümün kendisini birleştirebileceğini düşündüğü bir imkansızlıkta ve imkansız bir büyüklükte bir kıza aşıksa?

Slumdog Millionaire, 2008 yapımı Danny Boyle imzalı, Hindistan’ı konu alan ve gelecek hafta yapılacak ödül töreninde Oscar’ı alma şansı hiç de azımsanmayacak olan bir film.

Hindistan’a İngiliz bir yönetmenin gözüyle bakan ama Hint kültür ve günceline yakınlığı tarihi nedenlerle bizim kadar minik olmayan İngilizlerin bu yakınlığın hakkını hiç de dışarıdan olmayan bir yolla verebildiğine tanık olduğumuz, neredeyse tam anlamıyla Hintli bir film.

Başrol karakteri Jamal Malik zor bir çocukluk geçirir. Hindistan’ın zaten sayısı hiç de az olmayan arka mahallelerinden birinde, yoksullukla süren yaşamı bir de annesini bir grup Hindu’nun gerçekleştirdiği Müslüman katliamında (Karakterin Müslümanlığının film boyunca tek etkin olduğu nokta) kaybetmesiyle daha da zor bir yola girer.

Bu hengameden kardeşi ve küçük bir kızla çıkarlar, hayat devam eder ve olaylar gelişir…

Film hikayesini, bizdeki “Kim 500 Milyar İster” yarışmasının muadili, “Kim Milyoner Olmak İster” yarışmasının bir arasında, geçmişe ve şimdiye uzanan git gellere dayandırır.

Onca yüksek bir meblağa ulaşan gencin bu başarısına inanmakta güçlük çeken yapım ekibinin işi hileye bağlaması sonucu genç, sakin ve gayet doğal biçimde bu “bilgi” lerin nereden geldiğinin hesabını dünyaya vermeye başlar; çünkü eğitimsizdir, düşük sınıftandır ve vermek zorundadır. Film, gencin, karşısına çıkan sorulara hayatının öyküsü aracılığıyla nasıl birer birer yanıt kazanmış olduğunu gösterir, polisler de bu yanıtla yüzleşmek zorundadır.

Slumdog Millionaire sıkıcı değil; akıcı bir film. Özellikle yarışma-hayat gidip gelişleri heyecanın çok aşağı yerlere düşmesini engeller biçimde iyi kurgulanmış.

Oyunculuklar iyi. Başroldeki Jamal Malik ve genç Latika Freida Pinto başarılı. Ancak filmde mükemmele en yakın oyunculuk örneklerini Jamal-Salim kardeşlerin küçüklüğünü canlandıran iki çocuk veriyor.

Akılda kalıcı sahneler ve diyaloglar devasa oranda olmasa da yeterince var. Özellikle çocuk Jamal’ın kakaya battığı imza alma sahnesinin pek çok metafor barındırdığı kanısındayım.

Yarışmanın final sorusu bana da hayli kolay geldi, böyle bir yarışmanın canlı yayınlanıyormuş gibi gösterilmesi de tuhaftı (açar kitabı, google’ı, yanıtı bulursunuz), kızla oğlanın büyümüş hallerindeki yaşları biraz dengesiz gibiydi vb. küçük itirazlar sıralayabilirim filme, fakat filme karşı geliştirilen bazı büyük görünümlü ititrazla birkaç yanıt verme istiyorum:

*

-Film oryantalizm kokuyordu?..

-Film oryantalizm kokmuyordu, hatta oryantalizmin minimum düzeye epey yaklaşmış olduğu söylenebilir. Böyle bir filmi kaç Hintli-Bollywood’lu yönetmen çekse bu oranda gerçekçi olur, veya neresinde nasıl bir oryantalizm var diye sormak gerekir iddia sahiplerine. Ayrıca çeşitli kalıplardaki filmleri kurulu gibi belli biçimlerde sınıflamakta mahir aynı izleyicilerin İran görseler karpuz sanacakları halde çocukluğunu İran’ın savaşını, rejim değişikliğini, türlü güçlüklerini içinde yaşayarak geçirmiş, hala da orayla ilişkisini kesmemiş Marjane Satrapi’nin Persepolis filmine “oryantalist” diyebildiğini düşünürsek bu tuzu kuru oryantalizm avcısı kitleyi ne kadar ciddiye almamız gerektiğini anlayabiliriz sanıyorum.

*

-Yeşilçam melodramı gibiydi?.. Biz bu tür filmleri çok gördük…

-Yeşilçam melodramlarını sevmediğimi söyleyemem, kendine has şık bir havaları da vardır. Ancak Yeşilçam melodramı olgusunun büyük oranda Mısır gibi Arap ülkelerindeki dramaturji biçiminden transfer olduğunu, ve Slumdog Millionaire tarzı filmlerin gerçekçiliğiyle hiçbir benzerliği bulunmayacak ağdalı kurgular içerdiğini fark etmemek için çok görmenin tersine, hiçbir Yeşilçam filmi izlememiş olmak gerekir.

*

-Mutlu son kaliteyi düşürdü.

-Mutlu son beğenmeyen, mutlu memnun bitişli filmleri pek sığ bulan yüksek (!) sinema izleyicisinin müthiş itirazı. Bu kitleye göre mutlu sonla biten filmlerden sona kadarki kısımları müthis başarılı da olsa bir şey çıkmaz. Filmin son sahnesinde kavuşan iki sevgilinin arasına baltalı bir adamın girip erkeği biçmesi, kızın da ırzına geçmesi halinde ise çok çok başarılı bir sanat filmi izlemiş oluruz.

*

Film Hindistan’ı kötü gösteriyor.

Persepolis’in İran’lı yönetmenine “oryantalist” diyenlere yakışır bir itiraz. Evet, Hindistan neredeyse “süper güç” olma yolunda ilerleyen, bilgisayar teknolojisinde ve bu alanda yetişmiş insan gücünde çok ciddi atılım yapmış bir ülke. Yer yer de oldukça zengin ve şaşalı. Ancak 1.1 milyar nüfuslu ve ortalamanın gayet yoksul olduğu bu ülkede halkın yaşam düzeyinin Slumdog Millionaire filmini komedi saydıracak ölçüde ağır olduğunu bilmek pek zor bir şey değil.

*

Film kapitalizmin Amerikanvari “kurtuluş” ideolojisine yakın.

Bence değil. Tek bir insanın “alın yazısı” denen tesadüfi bir başarı öyküsünün, üstelik milyon rupilerin havada uçuştuğu bir yerde para olgusunun zerre kadar kutsanmadığı bir biçimde aktarılmasında “American dream” havası hemen hiç hissedilmiyor.

***

Slumdog Millionaire; sonuç olarak, belki bir başyapıt değil ama seyredilesiliği çok yüksek, yine de kalıcı bir film.

 
Toplam blog
: 108
: 2011
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

İsmim Burak Çapraz. Buraya başladığımda 21'dim, öğrenciydim. Bir okul bitti ama hala öğrenciyim. İl..