- Kategori
- Felsefe
Sokrates’e göre Devlet ve mutluluk

Sokrates
Felsefenin güzel Anadolumuzun Ege Bölgesi kıyılarında M.Ö. 6nci yy’da eski İyonya’da başladığı kabul edilir. Daha önceden insanlar dünyanın her köşesinde, Hindistan’da, Mısır’da, Çin’de, Mezopotamya’da ve diğer bölgelerde, fikri çalışmalar yapıyorlardı ancak bu çalışmalar din ile ilişkiliydi. Aklın özgürlüğünü ve her şeyi sorgulamayı temel alan felsefe ise, işte bu yüzden İyonya’da başladı ve sonra Antik Yunan’a sıçradı kabul edilir.
Bu arada ilginçtir ki, Yunanlar aslında “Grek”tir ve biz kendi ülkemizin Ege sahillerimizde eskiden İyonya’ya verilen adı, Yunan olarak dilimizde kullanarak güzel Ege Denizi’nin karşı kıyısındaki komşumuza Yunanistan deriz.
İşte bu felsefe yolculuğunda Sokrates, “önce doğaya ilişkin sorular soran felsefeyi gökten yere indiren filozof” olarak anılır. Bu ne demektir? Demektir ki o ana de kendini çevreleyen doğayı, evreni sorgulayan felsefe, artık insanı merkeze alıp sorguluyordu.
M.Ö.469-399 yılları arasında Atina’da yaşamış olan Sokrates’i öğrencisi Platon’un, onu merkeze alan yazıları sayesinde biliyoruz. Geçenlerde Platon’un “Kriton” adlı kitabını okuyordum. Platon’un bu meşhur diyaloğu, Sokrates’in baldıran zehirini içerek infaz edilmesinden bir gün önce yakın arkadaşı ve dostu olan Kriton ile aralarında geçen konuşmayı anlatır. Sokrates’in tutuklu olduğu hücrede geçer.
Büyük üstad Sokrates devlet ve insanın mutluluğu için neler demiş biraz bakmakta fayda var...
Ona göre kent devletinin varlık nedeni sadece vatandaşlarının hayatlarını güvence altına almak değil, onların mutluluğa erişmelerini mümkün kılmak, ahlaken iyi bir yaşam sürmelerini sağlamak ve onlara iyi bir hayat temin etmektir. Kökeni Pisagor’a dayanan “teleolojik görüş”e göre, her şey gibi insan doğası (tele) da iyiye yönelir ve insanın mutluluğu onun kendi doğasına uygun hareket etmesiyle olur. Aynı zamanda insan yine doğası gereği bir topluluk içinde etkileşimde olmak ister ve bu da ancak toplumun iyi olmasıyla olur. Yani, insan ona göre doğası gereği kent devletinde yaşamak ister. İşte bu noktada devlet vatandaşlarını gerçek mutluluğa eriştirmek ve onları ruhlarına özen gösteren iyi insanlar olarak geliştirmekten sorumludur. Devlete düşen, vatandaşlarını özellikle manevi yönden geliştirmek, erdemli insanlar haline ulaştırmaktır.
Antik Yunan’da erdem ve mutluluk ilişkisi Sokrates, Platon, Aristo, Epikür, Xenon, Antisthenes, Diyojen gibi filozoflar tarafından incelenmiş ve bazı yaklaşım farklılıklarıyla erdemin mutlu olmak için önemli bir vasıf olduğunu ifade emişlerdir. Mutluluğu dünyevi ve geçici zenginlik, mal, mülk, paye, makam ile elde edilen bir şey olarak değil, insanın kendi içinden gelen ve gelip geçici olmayan şeylerden dolayı insanın ulaştığı bir hal olarak tanımlamışlardır.
Sanırım buna katılmamak mümkün değil. İnsan bu geçici dünyaya yalnız gelir, yalnız gider. Çıplak gelir, çıplak gider. Bilinçsiz gelir, bilinçli gider. Her şey insanın tekamülü içindir. Burası bir oyundur, bir piyestir. Merkezinde ise birey vardır, “ben” vardır. Ten kafesinden sıyrılmak için bu dünyaya gelen fani insanın bilmesi gereken tek şey, hayatından ve mutluluğundan kendisinin sorumlu olduğunu bilmesidir. Tabii Sokrates’in bahsettiği devlet de insan için vardır ve amacı insanların refah ve mutluluk seviyesini artırmaktır. Çünkü toplumun temeli yine insandır. Ancak kim istemezdi ki ideal bir dünya olsun. Zaten ideal dünya olsa o zaman burası Dünya değil cennet olurdu. Bir gün kadimlerin Altın Çağ olarak bahsettiği o çağ umarım Dünya’da tekrar tesis edilecektir. Neden olmasın ki? Zira her şey bir döngüye sahip değil mi? O zaman ne zamandır bilinmez, ama bize düşen kendi hayatımızın ve mutluluğumuzun sorumluluğunu sımsıkı ele almak ve sahip çıkmaktır. İnsan kendisinden kendi sorumludur. Ve mutluluk içten gelir, dıştan değil. Tersini beklemek sükutu hayaldir.
Sevgiler,
Kenan