Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

15 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Soran olsaydı eğer…

Soran olsaydı eğer…
 

Hiç aklıma gelmemişti doğrusu…

Biri, bir gün bana <ı>“Senin için hayatında vazgeçemeyeceğin ilk şey nedir” deseydi ne cevap verirdim?

Oturdum düşündüm, hayatta vazgeçemediğim ne olabilir? Sanırım <ı>“Değişmez, vazgeçilmez” olan şey, hayatınızda en uzun dönem yaptığınız şey vazgeçilmez olmalıydı. Eğer vazgeçebilseydiniz, zaten <ı>“Vazgeçmiş” olurdunuz ve o şey sizin için <ı>“Vazgeçilmez” olmaktan çıkardı.

Ben de bu mantık üzerinden giderek <ı>“Benim için en vazgeçilmez şey, düşüncelerimi en korkusuz biçimde yazmak ve bunları toplum ile paylaşmak” diye cevap verirdim.

Zaten bugüne kadar hep böyle olmadı mı?

Yasaların öngördüğü çerçeve dışına çıkmadan, doğru olduğuna inandığım her şeyi, hiç kimseden çekinmeden yazdım durdum.

Bana bir faydası mı oldu?

Aksine, birçok zararı oldu. Yazdığım yazılar nedeniyle ürken fincancı katırlarının sahipleri ile sorunlar yaşadım. Bütün bunlardan dolayı <ı>“Kişisel çıkarlarım” zarar gördü. Dahası, <ı>“Yazmaktan dolayı” bugüne kadar en ufak bir çıkarım ya da gelirim olmadı, zaten olmasını da beklemedim, bana ters gelirdi.

Bugün neden sorguluyorum bunları?

Gördüm ki <ı>“Vazgeçilmezim” olarak düşündüğüm <ı>“Yazmaktan” da öte başka şeyler var hayatımda.

Nasıl oldu da fark edemedim bugüne kadar, doğrusunu isterseniz anlayamadım…

Sanırım, bugüne kadar hayatımızda hep öteberilerimiz birbirine denk miydi ne…

Ancak bugünlerde bu <ı>“Denklik” kayboldu.

Benim için öncelik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, şekli, <ı>“Cumhuriyet” şeklinin değişmez <ı>“Nitelikleri” ve onların savunulması idi…

Bir başka anlatımla Anayasa’da öngörüldüğü gibi <ı>“…toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” düşüncesinin koşulsuz savunulmasıdır.

Yaptığımız, yapmaya çalıştığımız da buydu…

Vazgeçtik mi?…

Asla… Bunlardan <ı>“Vazgeçmek” söz konusu bile değil, ancak bugün bir şeyden, önce kendi evimin önünü temiz, sağlam ve ayakta tutabilmek adına <ı>“Vazgeçmek” zorunda hissediyorum ve vazgeçiyorum…

Çünkü… Yukarıda anlatmaya çalıştığım konularda yazılarımla <ı>“Savunma” ve <ı>“Mücadele” ederken gördüm ki <ı>“Aile içi huzursuzluğa” neden oluyorum.

Ergenekon davasında onuncu dalgayı yaşadığımız günün akşamı evime vardığımda <ı>“Duydun mu?… Bugün Kayseri’de üç kişi gözaltına alınmış” dediklerinde <ı>“Evet… Bir arkadaş aradı söyledi, hatta ‘seni de arıyorlar’ dedi” gibi abuk sabuk bir espri de yaptım…

Bugüne kadar <ı>“Yazmamam” konusunda bana hiç kimse etkili olamadı. Doğru bildiklerimi, yanlışı ortaya konuluncaya kadar hep savundum ve o doğrultuda da yazdım. Yanlışım ortaya çıkınca da <ı>“Evet… Burada yanılmışım” diyebilme cesaretini de gösterdim.

Ailem ve yakınlarım çok iyi biliyorlar ki <ı>“Yazmak” benim için kolay vazgeçebileceğim bir şey değil. Ama görüyorum ki <ı>“Ben yazdıkça” onların huzuru bozuluyor.

Ben çok mu önemli birisiyim ki?

Elbette değil… Ben belki de <ı>“Koyunun bulunmadığı yerde Abdurrahman Çelebi” olurum. O halde ailem ve yakın çevrem neden <ı>”Huzursuz” oluyor?

Esas irdelenmesi, düşünülmesi ve üzerinde kafa yorulması gereken şey bu…

Ben buna, bu saten sonra kafa yormak istemiyorum artık…

Bugün belki de <ı>“Birileri kulağını çekmiş, korkutmuş” diyecekler. Desinler varsınlar, umurumda değil, asıl böyle düşünenlerin daha çok düşünmesi gerektiği günlerdeyiz.

Aslına bakarsanız <ı>“Yazma” demiyorlar, biliyorlar <ı>“Yazmaya” karşı olan tutkumu. Onlar <ı>“Yaz da…” diyorlar, ancak arkasını getirmiyorlar…

O <ı>“…da…” ekinin arkasından gelecek öneriler benim kabul edebileceğim bir şey değil.

Hem <ı>“Yazacağım” hem de <ı>“Ailemin ve yakın çevremin” huzursuz olmamasını sağlayacağım…

Nasıl olacak bu?

Ottan çöpten, gül’ün dalında ne kadar güzel durduğundan, kuşların daldan dala konduğundan, ilkbaharın gelişinden duyduğum mutluluktan, yaz gelince denizden kumda, sonbahar gelince tabiatın kendine has o renk cümbüşünden, kış gelince eskiden evlerimizde çektiğimiz telteliden[1], arabaşı’ndan mı söz edeceğim? Ya da yer altında solucanların faydalı işlerinden, doğaya ne kadar faydalı olduklarından mı?

Bilemiyorum…

Ancak bugün bildiğim bir şey var, o da şu…

<ı>Önce Ailem…

Ben <ı>“Yazmaktan” vazgeçtiğimi yazarkenki duygularımı anlatmakta zorlanıyorum. Belki de daha <ı>“Vazgeçmeyeceğim” ama <ı>“Ya da…” uyarılarına uyarak yazacağım…

Yani…

Ottan çöpten, dağdan tepeden, daldan yapraktan…

Ülkeyi <ı>“Korku ülkesi” haline getirenler düşünsün…

Eğer düşünürlerse…

Tek başıma benim <ı>“Korkmamam” bir işe yaramıyor, hepimiz birden korkmadan, endişe duymadan yaşama ortamına ulaşıncaya, belki de Ottan çöpten, dağdan tepeden, daldan yapraktan yazılarda buluşuncaya dek…

Hoşça kalın…

Çünkü…

Öğrendim ve gördüm ki <ı>“Vazgeçemeyeceğim” birinci önceliği <ı>AİLEM…

Onları <ı>“Yok saymam” ve kendi hobilerimi öne çıkarmam, onların <ı>“Huzursuz” olmalarını görmezden gelmem haksızlığın en büyüğü…

<ı>15 OCAK 2008


<ı>[1]<ı> “Pişmaniye”nin Kayseri’deki adı…

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara