- Kategori
- Pratik Bilgiler
Sorular, sorular, sorular...

Durup dururken eskilerden bir şarkı takıldı dilime bugün. Şarkıyı mırıldanarak yürürken sözlerin acımasızlığı dikkatimi çekti. İlk dörtlük neyse ama ikinci ve üçüncü dörtlük çok feci. “Annen bile okşasa, benim bağrım taş olur” diyor mesela. Kıskançlıkta gelinen boyuta bakar mısınız? Devamında “sana açık kucaklar, … kara toprakla dolsun” diyor. Ve hatta “sana benim gözümle bakan gözler kör olsun”…
Bu nasıl hastalıklı bir aşk, anlamadım gitti.
Faruk Nafiz Çamlıbel’e ait olan şiiri Suat Sayın bestelemiş, Zeki Müren de söylemiş. Zamanında güle oynaya söyleyip dinlediğim şarkıya şimdi niye “Yok canım, bu kadar da olmaz…” diye tepki veriyorum acaba?
Bazen böyle gereksiz sorular takılıyor aklıma işte.
Mesela yoğurt!
Biliyorsunuz, yoğurt yapmak için sütün içine maya niyetine belli ölçüde yoğurt katmak gerekiyor.
Peki ama ilk yoğurt nasıl yapıldı?
Konuyu biraz araştırdım. Karınca yumurtası ve hatta karınca yuvasının girişindeki toprak tepeciği süte katıldığında maya görevi görüyormuş. İyi de bu atalarımız ellerinde süt kovasıyla hangisinin yumurtası yoğurt yapar acaba diye börtü böcek peşinde mi koştular? Yoğurt elde edinceye kadar kaç deneme yaptılar? Yoğurt diye bir maddenin varlığından habersizken niye süte bir şeyler katıp sütün katılaşmasını beklediler? Olay tesadüfen gerçekleşmiştir diye düşünmek istiyorum ama süte düşen karınca mayalamaya yaramıyor ki, süte karınca yumurtasının düşmesi gerekiyor. Ne zor bir ihtimal…
Geçenlerde de canlıların günlük ortalama nefes sayısı ile ilgili soruların peşindeydim. Biz insanlar günde 23 bin civarında nefesle idare ediyoruz. Köpeklerin günlük ortalama nefes sayısı ise 43 bin civarında ve bildiğiniz gibi ömürleri azami 15 yıl. Bu durumda kaplumbağalar uzun yaşadığına göre nefes sayıları bizden az olmalı diyorsunuz değil mi? Haklısınız, çok az nefes alırlarmış. Kesin bir rakam bulamadım araştırmalarımda ama sonbaharda derin bir nefes alıp suya dalan ve kışı su altında geçiren kaplumbağalar bile var. Varın düşünün nefes konusunda ne kadar idareli olduklarını.
Az nefes alanın çok yaşadığı şeklindeki teoriden yakın bir arkadaşıma bahsettim. Kızcağız o gün bugündür nefesini tuta tuta geziyor.
“Word”de yazı yazarken bazı kelimelerin altında çıkan tırtıklı çizgiye sinir oluyorum. Mesela şimdi “tırtıklı” diye yazdım hemen altını çizdi. “Argo veya kaba sözcük” diye uyardı beni. Tırtıklı kelimesinin neresi argo? Duyan da küfür ettim sanacak. Bazen haklı olarak uyarıyor, teşekkür edip düzeltiyorum. Bu kadar da kibarım yani… Ama bazen altını çizdiği kelimeyi “Yine ne var?” diyerek mausun sağ tarafıyla tıklayıp baktığımda “Yazım önerisi yok” diyor. İyi de kardeşim, madem bir önerin yok benim yazdığıma niye itiraz ediyorsun? Varsa bir önerin oturup tartışalım kim haklıysa diğeri özür dilesin. Ama sen hem altını çiz hem de kalk “doğrusunu ben de bilmiyorum ama içimde bir his var, bana yanlış yazdın gibi geliyor” de. Hiç mantıklı değil, hiç…
Not: Bilginin gereklisi gereksizi yoktur, bu yazıda da ufak tefek bilgi vardı, o yüzden kategori "Pratik bilgiler"