Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '10

 
Kategori
Felsefe
 

Sorun seven olarak ego

Sorun seven olarak ego
 

Egonun yaşayabilmesi için her zaman problemlere ihtiyacı vardır. Ego, çatışmanın esas kaynağıdır. Ego sayesinde rekabeti, kıyaslamayı, iktidar hırsını, güç arayışını, çatışmayı deneyimlersin. Çünkü sorun yokken, sorunu büyütmüyorken iyi hissetmezsin, rahat edemezsin. Ego sorun çıkarmak, onu büyütmek ve böylece kendini önemli, büyük hissetmek ister.

Mutsuzluk, kavga, sürtüşme dahi olsa ego sıradan bir mutsuzluk değil, büyük bir mutsuzluk, önemli bir sürtüşme, çatışma ister.

Ego, “daha”dır.

Egon yüzünden sürekli sorun yaratırsın ve sonra da onu çözmeye çalışırsın. Özgürlüğün sorumluluğu almadığın ve egoyu derinden anlamadığın, tuzaklarını görmediğin sürece özgürleşemeyecek, sorunsuz yaşama cesaretini gösteremeyeceksin.

Farkındalıkla hareket edersen, mutluluğu yaşayabilirsin. Ve ne zaman mutlu olsan, egonun ortadan kaybolduğunu, eridiğini görürsün.

Gerçekten mutluluğa izin verdiğin zaman, ona kendini açık tuttuğun zaman, sorun yaratmayı bir yana bırakırsın. Öylesine tatmin olmuş olursun ki, öyle dolusundur ki, bütünü, birliği içinde hissedersin ve varoluş içinden taşar. Bütünle bir olma duygusu, varoluş seni ele geçirir.

Egoya ait olmadığın zaman, varoluşa aitsin, varoluşla birliktesin.

Egonun verdiği sahte kimlikten sakın, kendi benliğine dal, kendi benliğini bil.

İnsanoğlu çağlar boyunca yokluğun kötü bir şey olduğu düşüncesiyle yetiştirilmiştir. Bu yüzden yokluk, acıyla, mutsuzlukla, kötü olanla özdeşleştirilmiştir. Böylece mutsuzluğunu, kibirini, rekabetini, iktidar hırsını, güç arayışını, dertlerini, çektiğin tüm acıları bir yana bırakamazsın. Çünkü o zaman içindeki boşlukla yüz yüze gelirsin ve bundan ödün patlar.

Hiçliği anlaman için önce içini boşaltman gerekir. İçin gereksiz çöplerle perişan haldeyse, önce içini boşaltman, içini temizlemen gerekir. Bir boşluk olduğun an, hiçliğinle yüzleştiğin an varoluşa bir kapı açılır, varlığın ilahi olanla temasa geçer.

Hiçlikten kormana gerek yok çünkü hiçlik seni intihara sürüklemez, tam aksine seni hayata çeker, seni hayatla yıkar, seni hayatın kendisi kılar.

Sıkıntılara dayanıyorsun çünkü sıkıntı seni oyalar, kötü de olsa yaşadığını hissedersin. Boşluğunla yüzleştiğinde yok olmaktan korkarsın, boşluğu anladığın an tüm benliğinin aslında coşku dolu olduğunu kavrarsın. Birliği hissedersin.

Basitçe, ortada hiçbir neden yokken gülümsersen, insanların çoğu senden kaçınır ve hakkında şüphe duyar. Niçin mutlu olduğunu, niye gülümsediğini, dans ettiğini, ıslık çaldığını, şiir yazdığını, yaratıcılığınla bir ırmak olduğunu merak ederler. Onlar için her şey bir mutsuzluk nedenidir ve mutlu olmak için büyük nedenlere ihtiyaç vardır. Kendi benliğini soluman, şu anın içinde varolman, mutluluk için, coşku için yeterli bir sebep değildir. Uygulaman gereken nedenler ararlar.

Sürekli ciddi olmaya zorlanırsın çünkü ciddiyet, üzüntülü olmakla el eledir. Sağlığın, bütünlüğün, mutluluğun keyifli dilini öğrenmek yerine, mutsuzluğun, sorunun ciddi yüzünü edinmeyi öğrenirsin.

Tüm sözde azizler, sözde dindarlar ciddidir. Onlar için hayat derinliğine, önyargısız, koşulsuz yaşanması gereken bir deneyim değildir, onlar senin de kendileri gibi hayattan yalıtılmış olmanı, günah korkusu ve yasaları baştan kabul ederek buna göre ıstırap çekmeni, mutsuzluğunu çözmek yerine ibadet mekânlarına koşmalarını beklerler. Onlar seninle Tanrı arasında yer alarak, kendi egolarını beslerler. Onlar senin arınmışlığınla ilgilenmez.

Eğer sen mutluysan, kendin olma sorumluluğunu almışsan, içinden sevgi taşıyor ve bunu paylaşıyorsan, yaratıya açıksan, niçin ibadet yerlerine koşasın?

Eğer için minnet ve şükranla doluysa, her anı farkındalıkla yaşıyorsan, bir uyurgezer gibi dolaşmıyorsan, zaten varoluş her an seninledir, Tanrı seninledir. Varoluş niçin ibadet etmediğinle ilgilenmez, niçin her anı minnetle yaşamadığınla ilgilenmez, hangisini seçtiğinin sorumlusu sensin.

Sorunun kaynağı budur: Sen kendin olma cesaretini göstermek yerine sorunlara bağımlı hale geldin, bu sayede yaşadığını hissettin. Sürekli olarak yakınırsın, şikâyet edersin, sürekli olarak kıyaslama, rekabet, hırs yanındadır. Ondan kurtulamazsın. Çünkü şikâyet etmezsen kimse seni ciddiye almaz, kimse sana ilgi göstermez. O zaman sevgi dilenciliğine devam edemezsin.

Böylece tüm hayatın muazzam bir potansiyelken, ziyana dönüşür. Kendini sana dayatılmış ama gerçekliğini hiç deneyimlemediğin dertler için feda edersin. Tüm hayatın kendini kandırmakla geçer ve bu arada başkalarını da kandıracağını sanırsın. Böylece oyun devam eder… Bu oyun ıstırabın, ciddiyetin, dogmaların, ideolojilerin, milliyetlerin, seni bin bir parçaya bölen şeylerin oyunudur.

Sen sorumluluğu hep başkalarına verdin, başkalarına dağıttın. Sorumluluğunu almak yerine başkalarını suçladığın zaman, kendini soluyamazsın.

Sen herkese, her şeye, tüm dünyaya karşı sorumlusun ama önce kendine karşı.

Istırabın egonu besler, mutluluğun ise egonu alıp götürür. Mutluluk, coşku, basitçe egosuz kalmandır. Bu yüzden çoğu insana mutlu olmak, sorun çıkarmamak çok zor gelir. Soru olmadan, ıstırap olmadan ne yapacağını bilemez hale gelir.

Istırap içindeyken öyle ağırlaşırsın ki, varolduğunu sanırsın, mutlulukta kendini öyle hafif hissedersin ki kendini yok sanırsın.

Mutluluğun içinde sen bir ışıksın. Istırap seni özel kılmaz, egonu beslediği için ıstırabın özel olduğunu düşünürsün, onu kutsarsın, ona bağımlı hale gelirsin. Ancak ıstırap içindeyken sana ilgi gösterilir, sevilirsin. Sempati için, ilgi için, sevgi için, herkesin sana ilgi göstermesi için, acı çekiyor görünürsün. Ne kadar perişan görünürsen o kadar iyidir, hiç olmazsa acınma duygusu sayesinde kıskanılmazsın, düşman edinmezsin.

Mutsuzluk bir yatırımdır, bir dilenciliktir. Sen böyle ilgi dilenirsin, şefkat beklersin, kendini özel hissedersin. Eğer mutluysan herkes seni kıskanacak, seni unutmaya başlayacak, seni rakip olarak görecek. İster evlilikte, ister iş yerinde, ister arkadaş çevresinde… mutsuzluğun için sorumluluğu alman gerektiğini kimse söylemez, herkes bir başkasını, devleti, kültürü, ekonomik-siyasi sistemi suçlar.

Mutluysan göz ardı edilirsin, unutulursun, mutsuzsan herkes bir an için çevrendedir, ilgi odağı sensin, herkes senin için endişeli. Mutsuzken yalnız olduğunu unutursun.

Ne zaman hastaysan, mutsuzsan, depresyondaysan, seni teselli etmeleri için, sana bakmaları, sana özen göstermeleri için bir sebep yaratırsın. Egon bunlarla beslenir ve varolur. Gerçekten mutlu olduğunda kimseye ihtyiaç duymazsın, bir arayışın kalmaz, bir arzun kalmaz.

Sevgi, seni arzusuz kılar.

Kimse arzusuz, beklentisiz, tam tatmin olmuş, mutlu bir insandan hoşlanmaz çünkü bu diğerlerinin egosunu incitir, onları derinden yaralar. Bu, diğer insanlara kendini daha mutsuz, daha sefil, daha fakir hissettirir.

Başkaları ıstırap içindeyken, cehennemi deneyimlerken senin gülümsemen büyük bir kıskançlık doğurur. Onlar sorunlar yaratıp çözmeye uğraşırlarken, senin sorunlardan özgürleşmiş olman büyük bir “sorun” oluşturur. Kimse bu kadar cesaret sahibi, bu kadar mert olmak istemez; mutsuz kalarak, sorun çıkartarak, yakınarak, kalabalığın içinde dikkat çekmeyeceğini düşünür.

Mutluyken sadece kendinlesin; mutsuzken ideolojilere, dinlere, devletlere, mutsuzluğuna aitsin.

Mutluluk basitçe mutluluktur. Mutluluğun bir nedene ihtiyacı yok, insan basitçe arzularına, kaygılarına, zihnine, dünyaya, maddeye bağlı değil.

Mutluluk, senin zamanın ve mekânın ötesine geçmendir. Farkındalıkla, her anın sonsuzluğunu solumandır.

Sorunlar yaratıyorsun, mutsuzluğuna tutunuyorsun çünkü mutsuz olduğunda başkaları suçlu. Sen sorumluluğu almıyorsun. Böylece topluma, kurallara, otoritelere, dinlere, devletlere, ideolojilere boyun eğiyorsun.

Mutsuzken sürünün içindesin, dışlanmıyorsun. Bir aziz, bir dindar olarak kabul bile görebilirsin. Başkaları için ne kadar mutsuzsan o kadar iyi.

Mutsuz olanlar, senin tüm coşkunun, tüm mutlululuğunun, özgürlüğünün, cesaretinin karşısındadırlar. Böylece kendileri gibi, dünya gibi, başkaları gibi seni de mutsuz görebilirler.

Mutsuz bir dünyada herkes dindar, herkes aziz olarak kabul edilebilir ama mutlu bir dünyada onların hiçbir özelliği kalmayacaktır.

Istırap saygı görür, sorun çıkarmak sayıg görür çünkü diğer insanlar senin böyle olman halinde egolarını incitmezler. Ne kadar çile çekersen, o kadar iyidir, o sana sahte bir saygınlık verir. Böylece daha çok yardım edenin, arkadaşın, ilgin olacaktır. Mutsuz olanlar da kendilerini aldatılmış hissetmeyecekler.

Çağlar boyunca mutsuzluğun övülüp mutluluğun bastırılmasının nedeni, egodur.

Mutluluğu anla, mutluluğu solu ve mutluluğa saygı duy. Mutlu insanlar, dünyayı da mutlu kılarlar.

O zaman hem için, hem de dünya kutsal bir yer olur. Gerçek mutluluk da budur.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..