Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Söyle onlara

Söyle onlara
 

Yataktan nasıl fırladığını bilemedi. Gene geç kalmıştı. Geç kalacağını hesaplayarak akşamdan hazırladığı, koltuğun üzerinde duran giysileri hızla üzerine geçirdi. Çantasına gerekli olanları koyup , antrede saçına bir iki tarak vurup, lastik tokayla sıkıca topladı. Aynada yüzünü gördü , sapsarı; yüzüm ölü suratı gibi diye düşündü. Çantasından bir ruj bulup hiç olmazsa dudaklarının morluğunu biraz pembeleştirdi. Koşar adım evden çıktı . Beş dakikada otobüs durağına yetişmeliydi. Bu otobüsü kaçırırsa yirmi dakika daha bekleyecekti ki ve belki de işten atılmasına neden olabilirdi. Akrep ve yelkovanın hızından daha hızlı olmalıydı ayakları. Hızlandı ayakları. Nefes nefese otobüsü durakta yakaladı. Derin bir oh çekerek otobüse bindi. Orta sıralarda karşılıklı olan dörtlü koltuğun cam kenarı boştu, bir daha oh çekerek geçip oturdu.

Yol kırk dakika sürüyordu , artık dinlenebilirdi. Camdan dışarıyı izlemeye başladı. Dışarıda ince ince yağmur yağıyor, küçük damlalar camdan ince bir yol çizerek aşağı süzülüyordu. Otobüsün içi iyice ısınmıştı. Kabanının önünü açtı. İyice rahatlamıştı. Kimseyi göremeden otobüsün içine şöyle bir baktı. Bakındı dalgın dalgın. Birden kendi sesini duydu.

-Söyle o gözlerine…

-Efendim! Dedi karşı koltukta oturan orta yaşlı adam.

-Af edersiniz size demedim beyefendi deyip başını camdan yöne çevirdi. İçinde ki ses susmuyordu. İyi ki içerdeydi’’Söyle o gözlerine gözümün önünden geçip durmasınlar. Söndür gözlerinin pırıltılarını. Gözyaşlarını da tutsunlar, boşu boşuna acılarıma ve sevinçlerime dökülmesinler. Söyle o gözlerine en donuk haliyle, en beni görmez haliyle gözümün önüne gelsinler.’’ki… Öyle gelsinler işte.

Otobüsün penceresinde yağmur damlaları ince ince sızıyordu. Cam iyice buğulanmıştı. Otobüsün içinde ki ısı gittikçe yükseliyor, yükseldikçe bunalıyordu. Kalktı kabanını çıkardı. Oturunca keşke bir uzun yol otobüsünde olsaydım diye düşündü. Dayasaydım başımı camına, bilinmedik bir yere bilinmedik bir zamana gitseydim. Kapattı gözlerini. Ne birilerini görmek istiyor nede birilerinin onu görmesini istiyordu. Gözlerini kapatınca birilerinin onu görmesini göremiyordu nasılsa. Hem iç sesi böyle birdenbire ortaya fırlarsa, hiç olmasa uykuda sayıkladığını düşünürlerdi . Rahatladı.

-Söyle o şarkılarına…. Gözünü araladı. Hı tamam iç ses içerdeydi.

-Söyle o şarkılarına kulağımın derinliklerinde gece gündüz çalmasınlar. Çalıp ta;bana gelişlerini, sözlerini, gülüşlerini, mahsunluğunu, korkularını, korkusuzluğunu, saçmaladıklarını, saçmalamadıklarını, en güzel halini, en berbat halini, en kaygılı, en umursamaz halini getirip kulağımın dibinde fısıldamasınlar. Götür demedim mi ben sana şarkılarını.. Götür. Ben gittiğinden beri ayrılık şarkıları biriktiriyorum kendime. Sen gittin şarkılarında gitsin. Söyle o şarkılarına kulağımın derinliklerinde çalıp durmasınlar. Çalmasınlar işte…

Kokuna ben söylemiştim, burnumda burcu burcu tütme diye. Bu yüzden pijamalarını, tişörtünü kullanılmayan eşyaların arasına koyup kaldırmıştım. Geçen gün eski bir tişörtümü ararken onları buldum. Atkın ve beren de vardı içinde. Nasıl heyecanla ördüğümü ve saçlarının kokusunu; göz yaşlarımla kapatıp doğru çöp kutusuna attım. Hepsini attım. Bende kalan kitaplarını bir karton kutuya koyup, sıkıca bantladım. Kağıt toplayan çocuklar gelirse kapıma onlara vereceğim. Çok okunanlar listesinden kitap seçiyorum artık.

Bir el dokundu omzuna, ’’haydi geldik iniyoruz’’dedi. Kendisi gibi işe geç kalmış bir arkadaşı onun uyuduğunu düşünerek uyandırmak istemişti. Kendine uyku mahmurluğunda havası verip, otobüsten ağır adımlarla indi. Yağmur halâ ince ince yağıyordu. Ne çok severlerdi yağmurda yürümeyi. Öyle şemsiye filan almazdı yanına ikiside. Çok ıslanırlarsa biri diğerinin koltuğunun altına girer, ıslaklıkları birbirine karışırdı. Karışırdı işte…

-Söyle o ellerine..

-Efendim’dedi arkadaşı, şaşkın bakışlarla.

-Söyle o ellerine sıcaklığını cebimde unutmuş, dedi.

İç sesin dışarıda olduğunu geç fark etmişti. Otobüsten inip kabanını giydiğinde elini cebine atmış ve bu sözcükleri istemeden yüksek sesle söylemişti. Elini cebinden çıkardı. Bir tek eldiveni tutuyordu.

-Şeyy dedi. Eski sevgilim, eldivenini benim cebimde unutmuş. Ona söylemeliyim alsın eldivenini cebimden.

Alsın ki… Alsın işte....

Leylim

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..