- Kategori
- İthalat / İhracat
Şu Fasulye Yedi Buçuk Lira

"Fakir eti" denilirdi. Bir zamanlar...
Çocukluğumuzun popüler türkülerindendi... "Şu fasulye 7,5 lira, hem kaynasın,hem oynasın. Yandan Fadime'm,yandan, seviyorum seni candan..." sözleriyle ünlüydü. Ata Demirer 'in filmiyle yeni kuşaklar da öğrendi bu türküyü.
Kanımızı gün be gün emen dünya jandarmaları; sadece birbirimize düşürüp terörle mücadele uğruna yıkıma uğratmıyor ekonomimizi , tarım politikamızı da yönlendirerek , nefes almamızı engelliyor .
"Ekmeyeceksin" diyor resmen... Tarım alanlarını kısıtlıyor. Tohumu benden alacaksın diyor. Hem de öyle bir tohum ki, ürünün kendisinden tekrar tohum alman olanaksız. Her yıl yeniden efendilerden tohum almak zorundasın. Toprak mahsulleri ofisi, üreticiden ürününü almıyor. Üretici elinde kalan ürünü yok pahasına elden çıkarıyor.. Adam niye eksin, zarar edeceğini bile bile, ekmiyor... Güngör Uras'ın konu ile ilgili bir yazısını okumuştum yaz aylarında. Elli bin tona yakın fasulye, kırk bin ton mercimek ithal ettiğimizi yazıyordu. Oysa ekilen yerlerdeki verim önceki yıllara göre yüksekmiş. Yani toprağımız vefalı, veriyor... Ama ekim alanları %61 oranında azalmış. Çiftçimiz ekmediği için...
Lisede Coğrafya derslerinde; "Onlar bize ne satıyor: Buzdolabı,çamaşır makinesi, traktör,araba v.s. ....Biz onlara ne satıyoruz: İncir, üzüm, fındık, nohut , BUĞDAY.. " diye, biraz da , kendimizi küçümser bir tarzda mizahi bir yaklaşımla ezberlerdik ülkemizin ihracat-ithalat verilerini. Saman... İçimiz acıyor duydukça, samanı bile ithal ediyormuşuz...
Yavaş yavaş öldürmek, bunun adı... Kaleyi içten içe fethetmek ya da...
Köylümüzün, çiftçimizin , dar gelirlimizin geneli itibariyle ilkokul düzeyindeki eğitimleri, politikacıların vaadlerine inanan saflıkları, gazete,dergiden zararlı bir maddeden kaçınır gibi uzak kalmaları yüzünden, hep yanlış insanlar yönetti ülkemizi. Özellikle 50'den sonra... Hala daha aynı zümreler, bindikleri dalı kesenlerin peşindeler...
Kilosu beş liraya çıkan patatesi de ekmiyor , çiftçi... Nedenini araştırmıyor, sorgulamıyor. Kendince bulduğu cevabın sorumlusu olarak görmüyor yönetenleri. Ki, gidiyor yine , elini kolunu bağlayan güce hizmet eden insanlara oyunu veriyor...
Bugün gazete başlıklarının ekrana yansıdığı sabah haberlerinde, Sözcü gazetesinin başlığı ile içim yandı. Vatanını gerçek anlamda seven herkesin , görünce yanmıştır yüreği. Sayfanın tümüne yakın bir bölümünde büyük harflerle şunlar yazıyordu. Vefat haberi: DEVLETİMİZ ÖLMÜŞTÜR... Başımız sağolsun...
Sadece eğitimsiz kitlelerin değil... Aydın diye bilinen veya dünyaya bakış açısı aydın olan herkesin , hepimizin suçu var ülkemizin bugünkü hali ile ilgili olarak. Kendimizin yakınlarımızın, çocuklarımızın eğitimi dışında kime bir harf öğrettik, kimin yolunu aydınlattık. Onlar gençlik kollarıyla, kadın kollarıyla, kapı kapı dolaşarak organize oldular. Kendisini solcu veya sosyalist diye tanımlayanlar ne yaptı. Tabiri caizse birbirinin gözünü oydu... Ben daha çok biliyorum. Ben şunu okudum, bunu okudum... Onurundan, kibirinden taviz vermemek adına, birleşerek büyümenin önünü kestiler... Öyle olunca da, boş kalan alanları gözü açıklar doldurdu.
HAŞHAŞİ'ler gibi , beyni uyuşturulmuş, her denileni yapan , efendisinin emri ile kardeşlerini yakınlarını öldüren ruhsuz varlıklar olma yolunda ilerliyoruz. Elbette böyle gitmeyecek, elbette bunların hesabı sorulacak. İnanın o hesap günlerinde, hesap verenlerin boynu bükük hallerine de içim acır, birçokları gibi... Çünkü insanız biz...
Hayvancılığımızın, tarımımızın tekrar canlandığı ; özgürce uygulayabileceğimiz bir tarım politikamızın olduğu günlere de ulaşacağız... Bu devran sonunda bizden yana dönecek...
Fasülye de, 16 liralık tahtından inecek, dar gelirlinin sofrasında, yerini daha sık alacak ... Umuyor ve diliyorum...