- Kategori
- İnançlar
Şükretmek ve kadercilik üzerine

Kimileri şükretmeyi, zayıflık ve durumunu kabullenme olarak algılarken, kaderciliği de batıl bir inançmış gibi görür. Halbuki şükretmek, mutluluk kapısını açan anahtarlardan sadece biri ama en önemlisiyken, kadercilik de ruhumuzun emniyet kilididir.
Belki yaradılışımız gereği, belki de sadece görmek istediklerimizi gördüğümüz için midir nedir bilemiyorum ama, insanoğlunun gözü hep yukarılara bakar. Hal böyle olunca da, kıyaslamayı bu bakış tarzımıza göre yapar ve hayatımızda hep bir şeyler eksikmiş gibi görürüz. Oysa ki, geniş açı ile baktığımız zaman, elimizdeki değerlerin birçoğunun başka hayatlarda olmadığını görebilir ve buna şükredebiliriz.
Bu değerlerimizi tesbit ederek şükretmek bize ne kazandırır?
Devamlı bir üst basamağa ulaşılmaya çalışılan günümüz hayat anlayışı içerisinde, basamakları tırmanırken kimin üzerine bastığımıza, kimleri çiğneyip geçtiğimize, hırs bürümüş gözlerimiz içerisinde benliğimizden ve çevremizden neler kaybettiğimize bakmadan tırmanış halinde olmamız nedeniyle, kazanırken kaybettiklerimizin karşılaştırmasını yapamamaktayız. Bu yoğun çaba arasında durup bir nefes almak ve bir basamak yukarı tırmanmak için neleri kendimizden feda ettiğimizi düşünmek, belki bizim biraz daha kontrollü olmamızı sağlayacaktır.
Şükretmek, durumunu kabullenmekle bir ilgisi olmamakla birlikte, daha kontrollü, daha insani çabalarla başarıya ulaşmak için mücadele vermenin başlangıç noktasıdır. Böyle bir mücadele sonrasında elde edilen başarı da, daha keyifli, daha hakkaniyetli ve başkaları tarafından da rahatlıkla taktir edilerek daha hazmı kolay bir başarı olacaktır.
Bunun yanında kadercilik anlayışımız da çok önemli rol oynar. “Kaderimde varsa olur” anlayışı ile eller belde akıbetini beklemekle bir şey olmaz. Olsa da sonu hayırlı olmaz.
Çoğumuz kaderi pek güzel biliriz de, tevekkülü es geçeriz. Halbuki, kaderciliğin temeli tevekküldür. Bu temel üzerine kader oturtulmuştur. Yani tevekkül nedir? Türkçe sözlüklere göre her şeyi Allah’a bırakmaktır. Bu hatalı ve basit bir tanımdır. Dini anlamı daha açıklayıcıdır: Kulun elinden geleni yaptıktan sonra takdirini Allah’a bırakıp, rızasını beklemesidir. Tevekkülün başka bir dini tanımı çok daha hoştur: Tevekkül, kulun kendine düşeni, elinden geleni yaptıktan sonra, dileğinin gerçekleşmesi için Allah’ı vekil etme anlamına gelir, denmektedir.
Kader de, alnımıza yazılmış tek bir yoldan ibaret değildir. Bir çok yol, bir çok seçenekten oluşmaktadır. Hal ve hareketlerimizle, seçimlerimizle kaderimiz yön değiştirir. Geçen yıl gittiğim bir düğünde, tabancalar çekilip ateş edilmeye başlandığında, eli silahlı ateş edenlerden birine “Ağaçlar, damlar insanlarla dolu. Birini vuracaksınız.”, dediğimde aldığım cevap içler acısıydı: “Bir şey olmaz, sadece vadesi gelen ölür.”
Bu körü körüne kaderciliktir ve cahillikten öte bir şey değildir. Dinimizde de bunun yeri asla ve asla yoktur. Sen, öbek öbek insanın içinde silahını ateşleyip duracaksın ve birini vurup öldürdüğünde “vadesi gelmiş mazlumun” deyip işin içinden sıyrılacaksın. Yani, katil sıfatına kulp takmaya çalışacaksın. Sen, onca insanın içinde silahını ateşlemekle seçimini yaptın ve kader yolunda önüne çıkan kavşakta sonu katil olmaktan geçen yolu seçtin. Önündeki diğer yolların sonunda belki katil olmak yoktu ama sen bu yolu seçtin. Öldürdüğün kişi ise senin seçimin ile yolun sonuna erken gelmiş oldu. Bu masumun sonu için “kader” demek, ruhumuz için ilaç olabilir. Yoksa, keşke düğüne gitmeseydi, keşke ağaçtan seyretmeseydi gibi ikilemler, geride kalanların ruh sağlıklarını bozmaktan öteye gitmeyecektir.
Şükretmek ve tevekkül ederek kadere bağlanmak, yine bizler için var. Kasıtlı olarak yalan yanlış anlatılan ve yobaz takımının safsatalarına inat, dinimizin güzelliklerini doğru bir şekilde anlatmaya devam edeceğim. Hoşça kalın.