Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Şükrü Erbaş ile Şiir Üzerine Söyleşi

Şükrü Erbaş ile Şiir Üzerine Söyleşi
 

Kendi objektifimden...



AŞ: İnsan sevmezse ölür, diyen bir şair Şükrü ERBAŞ. Sevgi onun hümanizmasında, toplumsal duyarlığında ve insanî vicdanında olan bir kavrayış. “Gelişme Gerilimi” de çok yüksek. Yazılarında, şiirlerinde ve konuşmalarında, o gerilim son derece zengin, akışkan ve bol ritüelli biçimlerle karşımıza çıkıyor. Böyle olmasının nedeni yüksek bir mizah duygusuna ve kendi içinde çok geniş bir dünyaya sahip olmasıdır.
.
12 şiir kitabı, 6 deneme kitabı ve kendisiyle yapılan söyleşilerden oluşan bir söyleşi kitabı var. Böylesine geniş çevrendeki bir şair bakalım kendini nasıl tanımlayacak, nasıl dillendirecek; buyurunuz, söz sizde...
.
ŞE: Aydıncığım, sen de bunca övgüyle büyük bir konuşma gerilimi yarattın bende! Yazdığım şiir üzerine konuşma beni zaten tedirgin eder. Bir düşünürün dediği gibi, “Bilgi, kitaplarda kendi malımdır.” Şiirlerim kitaplarda, herkesin malıdır, açar okurlar...
.
Şiir aslında üzerinde fazla konuşulmaması gereken bir sanat dalıdır; ama şiir üzerinde hep çok fazla konuşulmuştur. Belki de bu yanılsama, şiirin kolay yazıldığını sanmaktan, biçiminden kaynaklanmıştır. Oysa şiir edebiyatın en billurlaşmış, en zor, en belâlı alanlarından biridir. O bakımdan, belki şiirin ve şairin gerçeklik dediğimiz bu dünyayla ilişkisi üzerinden konuşmak daha doğru olacaktır.
.
Hayatla ilişkinin bende yol açtığı tüm sorunların, acıların, gerginliklerin, öfkenin yüreğime ve aklıma yığdığı yükten kurtulmak için bula bula en zararsız şeyi, yazmayı bulmuşum ben. Tabii yazmanın da zararları var; ama onlar bende saklı...
.
Beni yazmaya kışkırtan hem ustalarım ve büyüklerim vardı, hem de okuduklarım ve yazdıklarım beni bir yerlere, bir söz söylemeye, bir tutum almaya götürdü. NECATİGİL’in bir sözü vardır: “İlham; bilinç ve bilinçaltındaki algılar birikimidir.” der. Beş duyu ile algıladığımız her şey ve o bilinç denen karanlık bölgede ışıl ışıl bekleyen ne varsa, bir gün canınızı yakmaya başlar ve onları hem yazarak kendinize ait kılarsınız, hem yazarak kendi dışınıza çıkarmak istersiniz. Ve sarkaç gibi bir içeriye, bir dışarıya gider gelirsiniz.
.
Benim kültürel ana rahmim çocukluğumdan ve gençliğimden ta bugüne kadar duyup okuduğum türküler, şiirler, halk hikâyeleri, masallar, fıkralar ve beşiğinde büyüdüğüm değerlerdir. Sözlü gelenekle başlayan tüm bu birikimler git gide sıkılaşan okumalara yönelerek, dünya klasiklerine kadar gitti.
.
Bütün bu süreçlerden sonra, yazılmış metinlerin sizin çektiğiniz sıkıntıları veya hissettiğiniz acıları yansıtmadığını düşündüğünüz anlar oluşuyor. (Bu bir yanılsama da olabilir; ama iyi ve yararlı bir yanılsamadır, diye düşünürüm ben.) Böylesi bir duyguya kapılınca, o duygusal süreç sizi olmazsa-olmaz bir yere doğru taşıyor; sonra parmak izi gibi biricik olan, sadece size ait olan acıları/duyumsamaları yazmaya başlıyorsunuz şiirler, denemeler olarak...
.
Hasan Ali TOPTAŞ denemelerin, romanların yazılması zor olan ilk cümleleri ile ilgili olarak şöyle der: “Birinci cümleyi ben yazarım; ikinci cümleyi benimle birlikte birinci cümle yazar; üçüncü cümleyi benimle birlikte ilk iki cümle yazar.” Ve işte bu süreç sizi ilmek ilmek bir yerlere götürür.
.
Albert CAMUS’nün sevdiğim bir sözü vardır: “Ağaç vardır, insansa var olur; var olmak kendini yeniden yaratmaktır.” İnsan okumalarıyla, yazmalarıyla, kendi düşünceleriyle, yarattıklarıyla ve kendi işiyle, kendi yaptıklarıyla kendini var eder. Bu var ediş bir örgü gibi bir yerden başlar, sizi bir yerlere taşır.
.
RODİN’e sorarlar, “Bu kadar capcanlı heykelleri nasıl yapıyorsunuz?” diye. “Hiiç”, der, “Taşın içindeki heykeli görür, etrafındaki fazlalıkları yontarım!” Siz başlarsınız bir şeyleri yapmaya, fazlalıkları atarak bir yerlere doğru götürürsünüz o şeyi. Yazıda da ikinci ve üçüncü dizeyi yazmaksızın sonrasını yazamaz, belki sadece az çok tahmin edebilirsiniz yazacaklarınızı.
.
Özdemir ASAF’ın bir sözü vardır çok sevdiğim: “Okulda anladıkça başaracaksın, hayatta başardıkça anlayacaksın!” der. Bir şeyi tamamladıkça ne yaptığınızı anlıyorsunuz ve bu macera böyle sürüp gidiyor.
.
Şiire kuma getirmeyeceğim, düz yazı, roman, öykü yazmayacağım, diye başlamıştım şiire; ama hayat öyle değilmiş, sözümü yedirdi bana, denemeler yazmak zorunda kaldım. Romansa bambaşka bir şey! Roman yazanlar beni hayrete düşürürler hep!
.
AŞ: Şükrü ERBAŞ’ın şiiri esinleyen bir şiirdir. Türk şiirinde böyle şairler azdır. Esinleyen şiire yönelmek için şairin giderek kendine özgü dilinin kelâmlarını kurma gibi çok sezgisel bir dünyaya gereksinimi vardır. O da Tanrı vergisi/Doğa vergisidir. Şiirlerinde hem geleneksel söz dizimi, hem de modernizm son derece iç içedir. Çocukluk döneminden gelen içselleşmiş bir yapı ile modernizmin tüm kavrayışlarını şiirlerinde görmek mümkün... Bütün bunlar hakkında Şükrü ERBAŞ neler söylemek ister?
.
ŞE: Melih Cevdet ANDAY şöyle demişti bir söyleşisinde: “Bugün Homeros gibi destan yazmaya kalkarsanız gülünç olursunuz!” Homeros her zaman büyük kalacaktır, Karacaoğlan da; fakat bugün Karacaoğlan gibi şiir yazarsanız, siz de gülünç duruma düşersiniz. Öyleyse, eski ustalardan esin alabilir, hatta onların duran metinlerini havalandırabilirsiniz... Karacaoğlan der ki: “Ucu yar zülfünde yol gerek bana.” O ne yaman deyiştir öyle! İşte bu sözü alır koskoca bir kitap yapabilir insan...
.
“Yaşadığın hayatı sünger gibi emeceksin!” Ahmet ERHAN bir şiirinde kullanmıştı bunu. KAZANCAKİS de kullanır bu sözü. Niye emeceksin, diyebilir birileri; ama o süngeri sıktığınızda bambaşka şeyler süzülüp inecektir. Süngerin içinde değişip dönüşen o şeyleri sıkıp çıkarırsanız; onlar sizi besler ve önünüzü açar.
.
Beslenmek için çok okuma ve iyi okuma gerekir. Ve okuduğunuz kitaplara ara ara geri dönmekte ve altını çizdiğiniz yerleri tekrar hatırlamakta fayda vardır. André Maurois şöyle der: “Kendinizi büyük kitaplara lâyık hâle getirin; çünkü onların okunması tıpkı İspanyol hanları ve aşk gibidir; insan oralarda ancak kendi getirdiğini bulabilir.”
.
Bu tür sözleri öylesine içselleştiriyorum ki, bazen kendiminmiş gibi kullanıyorum farkında olmadan. Tagore da der ki: “Senin dilin taşa hapsedilmiştir ey hareketsiz güzellik!” Demek ki insan iki kanaldan besleniyor; biri hayatın kendisi, diğeri kitaplar. Buralardan beslenerek, insan bir kitap, bir şiir, bir heykel, bir resim çıkarabiliyorsa, gelecek hayatlarda da yerini alabiliyor, başka hayatlarda da yaşayabiliyor.
.
Ben de yazdıklarımla eğer bir insanın hayatında bir dize, bir harf olarak kalıyorsam; bu benim için yeterlidir. Kalmak da şu; onun hayatında bir yeni kanal açacak, bir dönüşüm sağlayacak kadar etkide bulunmak... Evet, Aydıncığım söz yine sende.
.
AŞ: Bence şiirle sürdürelim söyleşiyi. Bir de dinleyici sorusu var: “Şiirin size ve bize zararı var mı?” diye soruyor. Hatırlatayım; “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?” ( http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?sair=1480&siir=28409 ) şiiri yayımlandıktan sonra, S. DEMİREL Cumhurbaşkanı iken, sizi çağırıp, “Memlekette şöyle ayrım var, böyle ayrım var, bir de siz köylü-şehirli ayrımı yapmayın!” demişti galiba. Buyurun...
.
ŞE: Zararı var var, hem de nasıl var... Birkaç kez “Sizin şiirleriniz vasıtasıyla tanıştık ve evlendik!” diyenlere rastladım. Eyvaah, dedim içimden, size böylesine büyük bir kötülük mü ettim ben!
.
Demirel de şöyle demişti bana: “Şükrüü, köylülere dokunma, sanatını başka alanlarda icra et!”
.
AŞ: Bir de çok komik; bilmediğin bir dili konuşmaktan dava açılmıştı sana, 9 ay ceza verildi, dava şu anda Yargıtay aşamasında galiba... Ayrıca, Niğde’deki CHP ve DSP’li iki belediye başkan adayının Şükrü ERBAŞ’ın bir şiiri üzerinden birbirini karalamaları var. Anlatır mısın onu?
.
ŞE: Anlatayım. Adam, A5 kâğıdına benim “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?” adlı şiirimi yazdırmış, altına da rakibi olan SHP’li Belediye Başkanı’nın adını koymuş şairin adı olarak. Ve 10 bin adet fotokopi çıkarıp “Bakın Mehmet Yıldız böyle diyor!” diyerek, varoşlarda, kentin kenar semtlerinde dağıtmış hepsini. Meğer adam biraz deliymiş ve zaten seçimi de kaybetmiş!
.
(Salondan gelen övgü dolu bir konuşmaya tepki olarak da şunları söyledi Ş.E...) Şiir -benim için- insanlarla aramda kurduğum en yüce bir eşitlik denklemidir. Ve yazdığım her harfin bana bir tek gül kadar ayrıcalık sağlamasını anlayamam, kabul edemem. Bunda Yunus’un da, tüm büyük yaratıcıların da payı vardır... Yazmanın bana öğrettiği en önemli şeylerden biridir tevazu.
.
Hani, Edip CANSEVER diyor ya: “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka...” Öyle işte... 17’inci yüzyıl Alman şairlerinden biri de şöyle diyor: “Gülün nedeni yoktur; gül çiçek açtığı için çiçektir.” O nedenle, yazan birisine bir üstünlük, bir büyük özellik, bir ayrıcalık atfetmek o kişiye yapılmış en büyük hakarettir, eser sahibini eserinin önüne geçirmektir. Dostoyevski, Cervantes, Van Gogh, Sa’di Şirazî, Hâfız-ı Şirazî gibi büyük yaratıcıların böbürlenmelerini benim havsalam almaz!
.
Salondan bir izleyici isteği: Aşk şiirlerinizden bir ikisini okur musunuz?
ŞE: Oscar WILDE, “Aşkın iki büyük trajedisi vardır; ilki kavuşamamak, ikincisi ise kavuşmaktır.” demiş. Ama aşk konusunda en gerçekçi kişi Nasrettin Hoca’dır, şöyle der: “Bir keresinde tam âşık oluyordum, üstümüze geldiler!” Şimdi bir şiir okuyalım artık.
.
KALEM
.
Gümüş sularda yıkadım ayağını. Ağzımla taşıdım bahçenin kuyusundan. Öğlen uykusundan uyanmışsın. Kirpiklerinde binlerce güneş boncuğu. Kirpiklerin arzu sürmesi. Oda dünyadan arınmış. Yatak ay bedir. Boynun bütün günahların göç yolu. Bir Karacaoğlan gelmiş bir daha gitmemiş. Bir köpük denizine akıyor bacakların. Göğsün deylim bahçeleri. Bütün cümlelerin dışındayız. Zamana iki nokta kulak memelerin. Dilin beden kalemi. Ben okudukça sen yazıyorsun. Tanrı bizden doğuruyor kendini.

Bir doğa masalıyız ikimiz de. Sevgilim... ilk öptüğüm gün öldürdüm seni.

.

.
Dip not: Bu e-günceyi 24 Nisan 2010, Cumartesi günü, TÜYAP-15. İzmir Kitap Fuarı’ndaki Aydın ŞİMŞEK’in kolaylaştırıcı/yönetmen olarak bulunduğu söyleşide şair Şükrü ERBAŞ’ın konuşmaları sırasında tuttuğum kendi notlarımdan derledim.
.
.
.
.
.
.

Günün Sözü: Şiirin ses, duygu ve anlam katmanları var; bunlardan birinin eksik kaldığı söz şiir olmasa gerek.

 
Toplam blog
: 147
: 2923
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

İngilizce öğretmeniyim, çevirmenim, dilmaçım, araştırmacıyım. / Beş kitabım var: Beynin Kimliği, ..