Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Survıvor

Survıvor yarışmasını izliyorum, yarışanların birkaç gün içinde nasıl birbirlerinin varlıklarından rahatsız olduklarını sizler belki şaşkınlıkla izliyorsunuz. Tüm katılımcılara tarafsız ve aynı mesafede biri olarak yaşananlara hiç şaşırmadığımı söyleyebilirim. 

Büyük kentlerde “sosyal yaşam” denen karmaşanın içinde yüzlerce maske ediniriz kendimize. Yaşamı “mış” gibi yaparız. Yetenekli, çalışkan, hamarat, bonkör, sevgi dolu, iyimser, fedakar “mış” gibi . Ünlüysek ünlü olmanın gereklerini yerine getirir, imaj yapıcılar tutar, giyim uzmanlarından yardım alır olması gereken görüntüyü veririz. Öğretilmiş çaresizlikler, olumsuzluklar, imkansızlıklar, “iyi”, “kötü” “yanlış”, “doğru” gibi değerler bize doğduğumuz andan itibaren öğretilir. Yani yaşadığımız her şeyi önceden öğrenir sonra da kendi değerlerimiz gibi uygularız. Uygulamada yaşadığımız yeni tecrübeler, yıllar ilerledikçe edindiğimiz yeni alışkanlıklar bunların üzerine eklenir. 

Örneğin; Yaşadığımız apartmana bizlere benzemeyen biri taşındığında endişe duyarız, farklılıkları bizi korkutur. Korunma mekanizmalarımız çoğunluğa benzemeyeni tehlike olarak algılar. Bu öğretilmiştir çünkü. Hepimiz aynı olmalı, zahmetsiz birbirimizin farkına varmadan, tanımak, anlamak için emek harcamadan bir arada yaşayabilmeliyiz. Bu kolaydır çünkü ve rahatlatıcıdır. Çoğumuz genellikle kolayı seçeriz. 

İşyerinde alışageldiğimiz düzene ayak uydurmayan, yenilikler için çabalayan, bizlerden fazla düşünen ve üreten biri oldu mu onu da hazmedemeyiz. Korku ve endişe duygusu çoğunluğu hemen harekete geçirir. Alışkanlıklar tehlikededir, güven duygumuz sarsılır. “Ya yeni gelen işimizi elimizden alırsa?” 

Hemen farklı olana karşı yandaşlar oluşturur, takımlar kurar, ekip halinde sinsi bir savaş açarız. Ta ki onu alanımızdan dışlayıp gönderene kadar. Kontrol ettiğimiz her şey yalnız bize aittir ve bize benzemeyen onu hak etmez. 

Sakat birini gördüğümüzde onun gibi olmadığımız için şükreder, bakmaktan kaçınırız, aşırı neşeli ve kahkahalar atan biri bize mutsuzluğumuzu hatırlatır, “hafif” olmakla suçlarız. Çok renkli giyinen biri “deli” dir. Kaba saba konuşan, yöresel aksanını kullanan “kıro”. Modaya uygun giyinmeyen “demode” . Bu örnekleri binlercesine çıkarabiliriz. Biz farklılıklardan korkan, yaşam alanlarımızın tüm kontrolünü elinde tutarak “güven” içinde olduğunu zanneden “ahmak” canlılarız. Aklın hayal edebildiği en son teknolojileri kullanıp, en modern cihazlarla donatılmış evlerde yaşayıp, en hızlı arabalara binip geliştiğimizi zanneden zavallılarız. 

İnsanlığın geldiği nokta görünürde çağdaş ve modern gibi görünsede, salgın hastalıklar, en vahşi savaşlar, iktidar ve paylaşım uğruna yapılan en karanlık komplolar bu çağda yaşanıyor. 

O son sistem araçların yol açtığı kazalarda hergün yüzlerce insan ölüyor, tüm insanlığa ait doğal zenginlikleri ele geçirmek uğruna yapılan savaşlarda binlerce masum insan katlediliyor, sadece farklı din ve mezhepten oldukları için yine toplu katliamlar yaşanıyor. Bunu adı çağdaşlık ve demokrasi, hatta “ileri demokrasi”. Sistem sadece güçlü olanın ve zenginlikleri elinde tutanın üstünlüğü ve demokrasisi üzerine kurulu. 

Üzerinde yaşadığımız gezegeni öylesine hor kullanıp zarar verdik ki artık doğa bu kadar kötülüğü kaldıramıyor ve dağılıyor. 

Genel durum böyleyken küçücük bir arada birlikte yaşamak zorunda olan 8-10 ünlü ve ünsüz, hele de “sosyal” yaşamları içinde örtündükleri maskeleri olmadan gizlenemiyorlar. Kocaman egoları öfke dolu, kendi içlerinde benzeyen gruplar oluşturup, benzemeyenden nefret ediyorlar. 

Yarışmada başarısız olan “zayıf” diye etiketlenip dışlanıyor. Fazla gürültü yapıp, hoplayan, zıplayan “deli” diye damgalanıyor. Mesleğinden ötürü biri diğerini aşağılayıp “dansöz” arkadaş diyerek intikam alıyor. Kendini kentsoylu addeden yaşı ileri hanım, “sizlerle aynı evde 7 saat kalamam” diyerek asaletini gösteriyor. Taşralı olmakla övünen bir diğeri “liderliğimi kabul etmediniz” deyip tehditler savuruyor ve yarışmalardan çekiliyor. Güzellikleriyle ünlenen diğer grup ise “iş yapmıyorsunuz, bizim gibi davranmıyorsunuz” diyerek iktidar savaşında yerlerini alıyorlar. 

İzlediklerim aslında şu anda toplumsal yapımızın çok küçük bir kesiti diye düşünüyorum. 

Bu topraklar çoğunluğa benzemediği için dışlanan, sürülen, öldürülen binlerce insanın gölgesinde hala. Toplum vicdanı bunlarla yüzleşmekten sürekli korkup kaçıyor ve inkar yolunu seçiyor. Yönetici yapı kimin eline geçerse diğerleri dışarıda bırakılıp cezalandırılıyor. Bu döngü böyle devam edip gidiyor. Taa ki insanoğlu kendisinin her şeyin üstünde ve kainatın, yaşamın efendisi olmadığını anlayana kadar. Kişisel vicdanıyla kısır döngüsünün kafesinden çıkıp doğaya bakmayı akıl edene, yaşamın içindeki sakin ve huzurlu yerini bulana kadar da bu çekişme sürüp gider. 

Yarışmacılar döndükten sonra görüntülerini izleyip şaşıracaklar. Aslında birbirlerine ne kadar benzediklerini ve neredeyse aynı olduklarını bir görseler. 

HEPSİNE “BAŞARILAR” DİLİYORUM, NEYİ BAŞARACAKLARSA…. 

 
Toplam blog
: 40
: 423
Kayıt tarihi
: 14.04.11
 
 

Eğitimim, hayata dair hiç bir şey bilmediğimi anlamama yetecek kadar, Bilgi birikimim, bilgin..