- Kategori
- Öykü
Sus artık
Sabahtı. Kar yağıyordu. Gökyüzü aydınlıktı. Güneş ışıldıyordu kar tanelerinin arasından. Seni düşünüyor, çerden çöpten düşler kuruyordum kendi kendime. Ne güzeldi senin yanında dünya. Üşürdüm bazen. Bazen de anneni anlatırdın; ekmek kadayıfını ne güzel yaptığını. Ölüm yoktu senin yanında; karın yok, çocuğun yoktu.
Dostlarındı, bir gün kitabını verdiler elime. Arkasına çizivermişler seni. Haklısın, kökleri olmayan orman gibi. Baktım sana uzunca bir süre. Uzunca bir çizgiyle gülümsetmişler ağzını. İki kalın çizgiyle de çatık kaşlarını. Boynunda her zamanki gibi atkın. Omuzların kısık. Seni anlatmaya çalışmışlar anlaşılan.
Sonra seninle ölüsü birkaç gün sonra bulunmuş yaşlı Orfe'yi konuştuk. Önemsemedin ölümünü. Güldün. Kalk yerinden bakalım gerçeğin gülen adamı. Düşlerimde gezin şöyle. Seni taşıyorum en sıcak iklimlere. Gözümün uçundasın. Karmaşıklığımın orta yerinde. Gülen yüreğinle, ağlayan yanımla. Koca adam, yaşamak; toprakta, denizde, evrende...
Dokunmak günah demişlerdi sana. Ama ölümüne de gülmedin mi benim yanımda.
Evet, bir gün oturmuş konuşuyorduk hayatın anlamı üzerine. Ani bir telefon çaldı, sustuk. Gülümse-dik, nedenini bilmediğimiz yaşama; güzel, şeffaf bir fanusun içinde basit, öncesiz, sonrasız, soruşuz, durağan bir zaman dilinde.
Fanusun içinden bakıyorum. Deniz soğuk, köpük köpük. Bir patlak verse bizi alıp götürüverecekmiş gibi kaynıyordu. Karanlık bir mavi çökmüştü üzerimize. Aniden yuvarlanmaya başladık. Bir kızaktan denize doğru düşüverdik.
Bir masaldık yani...