- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Tarih: 10 Kasım 2058

Sevgili günlük. Ben 7 yaşında bir kızım ve okula bugün başladığım halde okuma-yazma biliyorum. Babaannem, beni hiçbir okulun kabul etmeme ihtimaline karşı bana okuma-yazma öğretmişti neyse ki. Tahminlerinde haklı çıktı. Gittiğimiz okullar beni kabul etmiyordu. Nihayet artık bir öğrenciyim. Ama hiçbir yerde bana göre önlük de bulamadık. Her yerde sadece erkek önlüğü satılıyor. Biz de İzmir'den getirttik güzel bir tane. Komşu teyzeler kızdı anneme; "Bu yaştaki kıza gâvur malı mı giydireceksin?" dediler. Annem aldırmadı.
Ben artık büyüdüğüme göre, hep merak ettiğim ama herkesin benden sakladığı kutuyu açmasını istedim babaannemden. "Madem artık okullu oldun, peki yavrum." diyerek tozlu kutunun kapağını açtı. İçinde fotoğraflar, kağıtlar, kitaplar, eski paralar vardı. Fotoğrafları görünce çok şaşırdım. Sonradan isminin "mayo" olduğunu öğrendiğim şeylerden giymişti herkes. Meğer eskiden insanlar denize giriyorlarmış. "Hiç mi iğrenmiyordunuz şu kahverengi denizden?" diye sordum. O zamanlar denizin masmavi ve berrak olduğunu öğrendim. "Bir de havuzlar vardı, bu salon büyüklüğünde olurdu ve insanlar içinde yüzerdi." dedi babaannem. Şimdi elimizi yıkamaya bile su bulamazken eskiden kocaman yeri suyla dolduruyorlarmış! "Eskiden kuraklık nedir bilmezdik ki kızım." diye devam etti.
Sonra eski paraları gördüm. Hepsinin üzerinde Atatürk'ün resmi vardı; hem de hepsinin! Sınıftaki arkadaşlarımın aksine, ben Atatürk'ü tanıyordum, bizi düşmanlardan kurtaran baş kahramandı o. "Keşke," dedim, "şimdi de paralarda O'nun resmi olsa, ve arkadaşlarım da O'nu tanısa!" Oysa tanıyan çok az kişi var; onlar da O'nun hakkında hep kötü şeyler söylüyorlar. Bu yüzden bugün bir çocukla kavga ettim; hiç sevmiyorum ben o çocuğu!
Kutudaki bir kitap gözüme ilişti. Kapağı yırtılmış, sadece ilk sayfası görünüyordu. "Bu şiir nedir babaanne?" dedim. "O, İstiklâl Marşı. Okulun ilk gününde okumadınız mı?" dedi. "Yoo," dedim. Suratı tamamen değişiverdi. Sanki gözleri hüzünle doldu; ama nedenini sormadım. Yine de o açıkladı: "Ben öğrenciyken her hafta İstiklâl Marşı'nı okurduk da..." dedi; ve yavaşça mırıldanarak okudu. Okurken gözyaşları sel gibi akıyordu; çok üzüldüm gerçekten de.
Canım sıkılmıştı; elim televizyona uzandı. "Sakın yapma" dedi annem. "Neden anne?" dedim, "Bugün 10 Kasım, unuttun mu?" dedi. Tamamen unutmuştum. Böyle bir günde bütün kanallarda eğlence programları olması ailemin hiç hoşuna gitmiyor. Her 10 Kasım'da kanallar normal yayın akışını bırakıp eğlence programları yayınlıyor. Üstelik devlet büyüklerinin oğulları veya kızlarının düğününün her yıl bu tarihe denk gelmesi artık gelenek haline geldi ve bu hepimizi çok sinirlendiriyor. 7 yaşında olabilirim ama bu, düşmanlarımızı ülkemizden kovup bizi kurtaran en cesur, en yiğit insanın anısına hakaret edenleri kınamama engel değil. Ata'm 120 yıl önce ölmüş olabilir ama bu, O'nu ve bizim için yaptıklarını unutmamız için bir neden değil.
Öğrendim ki, babaannem ve dedem henüz öğrenciyken, her okulda bir "Atatürk Köşesi" olurmuş. Bu "Atatürk Köşesi"nde O'nunla ilgili her şey varmış. Şiirler, resimler, O'nun hayatı... Bundan yaklaşık 50 yıl önce, ilk olarak özel okullarda bu Atatürk Köşesi'nin bulunma zorunluluğu kaldırılmış, daha sonra da tüm devlet okullarında...
Babaannemin anlattığına göre; bundan tam 50 yıl önce kapalı alanlarda sigara içme yasağı gelmiş. Ve her nedense bu yasak da 19 Mayıs gününe denk getirilmiş. Şimdi 19 Mayıs insanlar için tek bir şey ifade ediyor: Sigara yasağı! Oysa Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı ve sonradan gençlere armağan ettiği bir gün olduğunu çok az kişi biliyor!!!
Sevgili günlük; bu ilk sayfana böyle üzücü şeyler yazdığım için özür dilerim. Keşke yazacak daha iyi şeyler olsa da yazsam. Ama hiç görmemiş ve tanımamış olsam da, Atatürk gibi bir büyüğü hiç kimsenin tanımamasını, ve tanıyanların hep onun hakkında kötü şeyler söylemesini hazmedemiyorum bir türlü. Komşu teyzelerden biri bir gün babaannem hakkında konuşurken duydum; "Biliyor musun, şu Özlem Hanım var ya, hani emekli öğretmen. Biz Atatürk düşmanıyız diye bize gelip gitmiyormuş, rahatsız oluyormuş o adam hakkında ileri geri konuşmamızdan. Hah hay, yesinler ayol!" Sonra benim orada olduğumu görünce ters ters bakarak dönüp gitti. Bundan babaanneme hiç bahsetmedim.
Bu günlük bu kadar sevgili günlük. Bundan sonraki sayfalarda inşallah güzel şeylerden bahsedeceğim. Öğretmenimden mesela. Babamın dediğine göre, öğretmenim çok değerli bir insanmış, bu devirde onun gibi öğretmen çok azmış. Çok seviyorum öğretmenimi ben!
Hoşçakal günlük...
Ben artık büyüdüğüme göre, hep merak ettiğim ama herkesin benden sakladığı kutuyu açmasını istedim babaannemden. "Madem artık okullu oldun, peki yavrum." diyerek tozlu kutunun kapağını açtı. İçinde fotoğraflar, kağıtlar, kitaplar, eski paralar vardı. Fotoğrafları görünce çok şaşırdım. Sonradan isminin "mayo" olduğunu öğrendiğim şeylerden giymişti herkes. Meğer eskiden insanlar denize giriyorlarmış. "Hiç mi iğrenmiyordunuz şu kahverengi denizden?" diye sordum. O zamanlar denizin masmavi ve berrak olduğunu öğrendim. "Bir de havuzlar vardı, bu salon büyüklüğünde olurdu ve insanlar içinde yüzerdi." dedi babaannem. Şimdi elimizi yıkamaya bile su bulamazken eskiden kocaman yeri suyla dolduruyorlarmış! "Eskiden kuraklık nedir bilmezdik ki kızım." diye devam etti.
Sonra eski paraları gördüm. Hepsinin üzerinde Atatürk'ün resmi vardı; hem de hepsinin! Sınıftaki arkadaşlarımın aksine, ben Atatürk'ü tanıyordum, bizi düşmanlardan kurtaran baş kahramandı o. "Keşke," dedim, "şimdi de paralarda O'nun resmi olsa, ve arkadaşlarım da O'nu tanısa!" Oysa tanıyan çok az kişi var; onlar da O'nun hakkında hep kötü şeyler söylüyorlar. Bu yüzden bugün bir çocukla kavga ettim; hiç sevmiyorum ben o çocuğu!
Kutudaki bir kitap gözüme ilişti. Kapağı yırtılmış, sadece ilk sayfası görünüyordu. "Bu şiir nedir babaanne?" dedim. "O, İstiklâl Marşı. Okulun ilk gününde okumadınız mı?" dedi. "Yoo," dedim. Suratı tamamen değişiverdi. Sanki gözleri hüzünle doldu; ama nedenini sormadım. Yine de o açıkladı: "Ben öğrenciyken her hafta İstiklâl Marşı'nı okurduk da..." dedi; ve yavaşça mırıldanarak okudu. Okurken gözyaşları sel gibi akıyordu; çok üzüldüm gerçekten de.
Canım sıkılmıştı; elim televizyona uzandı. "Sakın yapma" dedi annem. "Neden anne?" dedim, "Bugün 10 Kasım, unuttun mu?" dedi. Tamamen unutmuştum. Böyle bir günde bütün kanallarda eğlence programları olması ailemin hiç hoşuna gitmiyor. Her 10 Kasım'da kanallar normal yayın akışını bırakıp eğlence programları yayınlıyor. Üstelik devlet büyüklerinin oğulları veya kızlarının düğününün her yıl bu tarihe denk gelmesi artık gelenek haline geldi ve bu hepimizi çok sinirlendiriyor. 7 yaşında olabilirim ama bu, düşmanlarımızı ülkemizden kovup bizi kurtaran en cesur, en yiğit insanın anısına hakaret edenleri kınamama engel değil. Ata'm 120 yıl önce ölmüş olabilir ama bu, O'nu ve bizim için yaptıklarını unutmamız için bir neden değil.
Öğrendim ki, babaannem ve dedem henüz öğrenciyken, her okulda bir "Atatürk Köşesi" olurmuş. Bu "Atatürk Köşesi"nde O'nunla ilgili her şey varmış. Şiirler, resimler, O'nun hayatı... Bundan yaklaşık 50 yıl önce, ilk olarak özel okullarda bu Atatürk Köşesi'nin bulunma zorunluluğu kaldırılmış, daha sonra da tüm devlet okullarında...
Babaannemin anlattığına göre; bundan tam 50 yıl önce kapalı alanlarda sigara içme yasağı gelmiş. Ve her nedense bu yasak da 19 Mayıs gününe denk getirilmiş. Şimdi 19 Mayıs insanlar için tek bir şey ifade ediyor: Sigara yasağı! Oysa Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı ve sonradan gençlere armağan ettiği bir gün olduğunu çok az kişi biliyor!!!
Sevgili günlük; bu ilk sayfana böyle üzücü şeyler yazdığım için özür dilerim. Keşke yazacak daha iyi şeyler olsa da yazsam. Ama hiç görmemiş ve tanımamış olsam da, Atatürk gibi bir büyüğü hiç kimsenin tanımamasını, ve tanıyanların hep onun hakkında kötü şeyler söylemesini hazmedemiyorum bir türlü. Komşu teyzelerden biri bir gün babaannem hakkında konuşurken duydum; "Biliyor musun, şu Özlem Hanım var ya, hani emekli öğretmen. Biz Atatürk düşmanıyız diye bize gelip gitmiyormuş, rahatsız oluyormuş o adam hakkında ileri geri konuşmamızdan. Hah hay, yesinler ayol!" Sonra benim orada olduğumu görünce ters ters bakarak dönüp gitti. Bundan babaanneme hiç bahsetmedim.
Bu günlük bu kadar sevgili günlük. Bundan sonraki sayfalarda inşallah güzel şeylerden bahsedeceğim. Öğretmenimden mesela. Babamın dediğine göre, öğretmenim çok değerli bir insanmış, bu devirde onun gibi öğretmen çok azmış. Çok seviyorum öğretmenimi ben!
Hoşçakal günlük...