Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '12

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

Tarımsal arazilerde beklenmeyen değişimler !

Tarımsal arazilerde beklenmeyen değişimler !
 

Arazi alışverişindeki artışlar


Artan nüfus ve kişi başına artan kalori tüketimi nedeniyle önümüzdeki yıllarda daha fazla tarımsal ürüne gereksinim doğacaktır. Diğer taraftan gen havuzlarının daralması nedeniyle bitki islahı eski başarısını tekrarlıyamamaktadır. FAO verilerine göre 2050 yıllarında %70 daha fazla tarımsal ürüne gereksinimimiz olacak. Fakat yıllık üretim geçen on yılda % 2,6 iken 2020’lerde maalesef ancak % 1,7 seviyesinde kalacağı tahminlenmektedir. İşte bu aşamada kullanılan arazileri artırma arayışları sürerken, tam tersi bir durum yaşanmakta ve erezyon, sanayileşme ve kentleşme nedeniyle daralmaların yanında tarım arazileri ile ilgili çarpıcı el değiştirmeler gözlenmektedir. International Land Coalition’nun (ILC) bir raporuna göre 2000-2010 yılları arasında 71 milyon hektarı doğrulanmış, geri kalanı doğrulanmamış toplam 203 milyon hektar tarım arazisi el değiştirmiştir (Grafik1). Artışın doğrusal bir yapıda olması da çarpıcıdır. Bir hatırlatma: Türkiye’nin tarım yapılan arazi miktarı 24,5 milyon hektar.    

Aslında tarımsal arazilerin fiziki ve sosyal kayıplar ülkemizde iyi bilinmektedir. Dünyada 24 milyar Türkiye’de ise yılda 840 milyon ton toprak kullanılamaz hale geliyor. Bunun en önemli sebebi organik madde noksanlığı. Sosyal katagori kayıplar ise genç göç nedeniyle artık işlenmeyen ve dolayısıyle elden çıkan “bakarsan bağ, bakmazsan dağ” olacak verimli tarım arazileridir. 2010 yılı itibarı ile . Nitekim genç nüfusun kırsalı terk etmesi nedeniyle tarım arazilerimizin %10’u ekilememektedir (https://nacikgoz.wordpress.com/).

Kentsel yaşam alt yapısının, endüstriyel yatırımların tarım arazilerinden sürekli bir şeyler koparttıkları zaten neredeyse kanıtsanmış bir olgudur. Bir diğer ifade ile tarım toprakları sürekli azalmaktadır. Bir de buna kendi içinde kaymalar, örneğin buğday ekim alanlarından mısır, soya gibi yeşil enerji bitkilerine yönlenmeler eklendiğinde ve bu plansız bir şekilde uygulandığında gıda krizlerine sebep olunmaz mı? İşte Afrika’daki açlığın kuraklık dışında diğer bir nedeni olarak, büyük şirketlerin biyoyakıt üretim amaçlı arazilere el atmaları gösterilmektedir. Bu görüş Somali’deki gıda krizi gerçeğinde bir yerli ziraat mühendisince de doğrulanmıştır. Gerçekten de Afrika arazi el değişiminde önde gelmektedir. Doğrulanmış 71 milyon hektar el değiştirmiş arazinin 28,8 milyon hektarı Afrika’dadır (Grafik2). Bu arazilerin 18,8 milyon hektarının biyoyakıtlara ayrılmış olması hemen şu soruyu akla getiriyor: “Verimli topraklar biyoyakıt şirketlerinin eline mi geçiyor?”  Gerçekten de Afrika’da ekilebilir arazilerin % 66’sı biyoyakıtlara, sadece % 15’i gıda ürünlerine ayrılmıştır. Asya’da gıda dışı üretime yönelen arazi miktarı 43 milyon hektarı bulmuştur. Bazı görüşler biyoyakıt üreticilerinin tropik ormanların talanına neden olduklarını ileri sürmektedir.,

Hükümetler Kyoto protokolü gereği 2020’ler için temiz enerjiyi devreye sokarak, salınımı azaltma veya sınırlama yükümlülüklerini deklere etmişlerdir. Örneğin Avrupa Birliği %20 - %30, Avustralya %15 - %25’e, ABD %17, Türkiye %11’lik salım azatlım taahhüdünde bulunmuştur. Bu hedeflere ulaşmak için farklı teşvikler ve destekler ortaya koymuşlardır. Hememn hemen bütün ülkeler CO2 emisyonuna olumlu katkıları nedeniyle biyoyakıtlara yönelmişlerdir. Nitekim AB 2010 yılında kara nakil araçlarında kullanılan yakıtın %5,75'i biyo yani yeşil yakıttır. ABD de ise 2006 yılında 19 milyon m3 olan etanol kullanımını 2017 yılında 132 milyon m3’e çıkartılmayı hedeflemektedirler. Fakat biyoyakıtların gıda kaynaklarında azalmaya ve dolayısıyle gıda fiyatlarında artış sorumlusu olarak kabul edildiğinden, 2011 yılında G20’ler biyoyakıtların alg, orman ürünü gibi gıda dışı kaynaklara kaydırılma kararı almıştır (http://yariningidasorunlari.blogspot.com).

Bu durumda küresel ısınmaya karşı biyoyakıt üretimi ile gıda maddeleri üretimi adeta karşı karşıya bırakılıyor. Ne varki bu kar amaçlı ve destekli uluslar arası şirketlerle kendi gıdasını üretmek zorunda olan genelde gelişmekte olan ülkeler savaşına dönüştürülmemelidir.  Olayı yalnız G20’lerin insafına bırakmamak gerek. Özellikle sivil toplum örgütleri ve uluslar arası kuruluşların bu konuda farkındalık yaratma ve bilinçlendirme eylemlerine derhal başlaması gerek. Araştırma kuruluşlarının vakit kaybetmeden biyoyakıt olarak kullanımı için alg, orman ürünü gibi gelecek vadeden gıda dışı kaynaklara odaklanmalıdır. Tarımsal araziler gerçekten yalnız tarımsal ürünlerin üretme ayrılmalıdır…

Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz

 
Toplam blog
: 145
: 432
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

1964 yılında Ankara Üniversitesini bitiren Nazimi Açıkgöz, doktorasını 1972 yılında Münih Teknik ..