Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Taş mısın?

Taş mısın?
 

Bu çok tuhaf işte. Bir gün karanlık bir ruh bir gün parlak bir güneş. İnsan çözülmez muamma. Kendimizi bile anlayamazken başkalarını anlamaya çalışmak ne dokunaklı bir komedi...

Şöyle başlar: "Kendimi tanıyorum. Yıllarca kendimle birlikte yaşadım.Eh elbette kendimi tanıyorum." Hahahahahah...Sen olduğun yerde mi duruyorsun? Dünya üzerinden geçip giden günler geceler ve senin etrafında dönüp dolaşan herşey zırnık etkilemiyor mu seni? Taş mısın? Ki taş bile rüzgardan aşınır şekil değiştirir. O zaman nasıl tanırsın kendini? Her gün başka bir senle uyanıyorsun.Ve işin garibi bunu unutuyorsun. Yüzün bile farklı. Bak mesela gözünün etrafındaki şu ince sinir bozucu kırışıklık yoktu bir zaman öncesine kadar. Beyaz saçlara ne demeli. Sen onlara "gümüşlerim" diyorsun ama onlar beyaz saç. Yani "yıllar geçiyor" anlamında küçük işaretler. Beden bu kadar direnemezken zamana, daha hassas daha çok etkilenen ruh direnebilir mi sanıyorsun? Sen kendini tanıyor olamazsın. En azından bu kadar emin olamazsın tanıdığından. Çünkü dünya üzerindeki tüm olayları insanın başına gelen herşeyi yaşamadın. Ve yaşamadığın o olaylar karşısında ne tepki verirsin bilmiyorsun? Doğru mu?

Şöyle düşün: Bir adam öldürebilir misin? Kesinlikle hayır mı? Bunu bilemezsin. Kimse bilemez. Ne zaman, ne yaparsın ve hayat sana ne getirir bilemezsin. Kendini savunmak zorunda kalabilirsin mesela. Ya da sevdiğin birini korumak zorunda kalabilirsin. Belki de istemeden bir kazaya sebep olabilirsin. Bu yüzden kesinlik yoktur. "Ben asla yapmam..." diye başlayan cümleler insanoğlu için kesinlikle geçerli değildir. Bir şey çalabilir misin? Kimbilir? Aç kaldın mı hiç? Çalışır kazanırım diyemezsin. Hayat hep senin kafandaki o çok mantıklı plana göre mi işliyor sanıyorsun? Değil. O kendi kafasına göre gider. Sen sadece getirdiklerine göre A planı B planı geliştirirsin. O da çoğu zaman senin aptal küçük planlarına kahkahalarla güler. Hayat aslında küçük haylaz bir çocuk gibidir. Olmadık kapı arkalarına saklanır da seni hazırlıksız bir anında yakalar "böh" diye korkutuverir. Ve hiç bir insan asla her an tetikte değildir.

Aklımızda hep süreklilik duygusu var. Aşk sürekli olacak, mutluluk sürekli olacak (Gerçi her an korkuyla yaşarız mutluyken "ya biterse" diye), üzgünsek karanlık sürekli olacak, işimiz hep aynı sıkıcılıkta gidecek, hep aynı insanlarla birlikte olacağız, aynı şeyler konuşulacak, hayat hep aynı çizgide gidecek. Bu süreklilik duygusu kendi içimizde de devam eder sanırız. Ah ne büyük hata. İnsanda süreklilik mümkün mü?

Temel öz aynıdır. Değişmeyen bir öz vardır elbet insanda. Karaktere sinmiş ve artık kopmaz parçası haline gelmiş birşeyler elbet vardır fakat insan değişir, başkalaşır. İyi ya da kötü. Başına gelene ve başına gelenden etkilenişine göre başka birine dönüşür. Boşuna dememiş adam "Ben böyle değildim yaşarken oldum" diye. Dünya üzerinde tek bir insan yoktur hep aynı kalan. Eğer varsa da ciddi bir sorun vardır çünkü hayat onun üzerinde tek bir iz bırakmıyor demektir.

Taş mısın? Hep aynı kalasın. Taş mısın? Ki taş bile aynı kalmaz...

RESİM: Fernando Botero
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..