- Kategori
- Tiyatro
Tiyatro / hayat sahnesi

1975-"GÖÇ" adlı oyun. Kapıcı Hüseyin rolünde; Ş.ODABAŞI
Tiyatro.
“Antik çağın” en önemli sanatsal etkinliği.
Bakın Anadolu’da kurulmuş, yıkılmış medeniyetlere.
Her kent kalıntısı içinde en önemli mekân; ”tiyatro.”
Gidin Çanakkale Truva’ya. Yıkılan her bölümde “bir tiyatro.”
Asos’a gidin en önemli mekân yine tiyatro.
Efes tiyatrosu.
Aspendos.
İlkçağlardan beri, gelmiş geçmiş bütün medeniyetlerin, kendilerini kanıtladığı tek yer tiyatro.
Büyüklü, küçüklü tiyatro sahneleri…
Tiyatrosuz bir kent yok. Hem de yüzlerce yıl önce kurulmuş kentlerde.
“Akustik” yapısının mükemmel olduğu, yukarıdan aşağı daralan bir yarım koni şeklindeki tiyatrolar. En dipte sahne ve yanlarda kulisler…
Oturulan her yerden sahnenin mükemmel görüldüğü ve işitildiği yapılar.
Her biri taş işçiliğinin bir şaheseri.
Aşınmış tiyatro basamakları üzerinde gezinmek. İlkçağlarda yaşamış bir insanın oturduğu yere oturmak. O insanın gözünün gördüğü yerlere, bu günkü anlam yükü ile bakmak. O günlere dönüp, bir ilkçağ sosyal yaşantısı içinde kaybolup gitmek...
Empati yapmak.
Bazen o çağdaki bir insanın yerine koyması, insanın kendisini.
Bazen yaşadığı çağa dönmesi.
Med-cezirler…
Bence çok ilginç.
Hoş bir duygu.
**
Anadolu’da yüzlerce tiyatro olduğu biliniyor, ilk çağalardan kalma.
Bu gün 81 ilimizin birçoğunda tiyatro yok.
Teknolojinin karşısında, tiyatrolar öldü. Ya da öldürüldü(!)
İstanbul’da, sinek avlıyor tiyatro salonları.
Gerçek tiyatro sanatçılarına da değer veren yok.
Tiyatro sanatçıları aç kalmamak için, dalmışlar televizyon dizilerinin içlerine.
‘Tiyatroya gideceğime, bir film CD’si alır evde izlerim’ diyenlerin sayısı gittikçe artıyor.
**
Eskiden tiyatro sanatçıları saygı görürdü.
İlk çağlarda da tiyatro sanatçılarına, krallar şapka çıkarırmış.
Son tiyatrolarda, perdelerini kapatmak üzere.
Artık, başka şeylere şapka çıkarılıyor günümüzde.
**
70'li yıllarda Yenice’de kullanılan bir “sinema” vardı. Aynı zamanda tiyatro sahnesi olarak ta kullanılırdı. Kızılay’a ait bu sinema salonu her akşam dolar taşardı. Her ay bir tiyatro topluluğu gösteri yapardı. Yenice’nin ilk ve son sineması, yanılmıyorsam 1994 yılında yandı, yerine otel yapıldı. Son sinemacı Burhan ve babası ”dede” terk etti, Yenice’yi. ”Uçak Sineması” tayyare oldu gitti. Bir daha da dönmedi. Bugün, Yenice’de bir sinema ve tiyatro salonu yok.
Türkiye’nin en büyük(Geleneksel Türk Tiyatrosu) Ortaoyunu ve tuluat sanatçılarından İsmail DÜMBÜLLÜ’yü (1973’te öldü.) bu sinemada izledim. En büyük sihirbaz Zati SUNGUR’u, (Ölümü 1981)yine bu sinemada izledim. Birçok Halk Müziği ve Sanat Müziği sanatçısı bu sinemada konser verdi.
Şimdi, Yenice’de bir kıytırık düğün salonu var. Salon işte. Dört duvar. Sandalye takırtısından bir şey izlemek mümkün değil. Hiçbir sanatsal etkinliğe uygun değil. Ne tiyatro ne sinema için. Ancak, dokuz sekizlik oynamaya yarar.
**
Yurdumuzda tiyatronun gelişmesini sağlayan en önemli kişilerden birisi, Muhsin ERTUĞRUL’dur.
Muhsin ERTUĞRUL; yaşadığımız bu Dünya’yı bir tiyatro sahnesi gibi görmektedir.
Bütün insanlar rol alan sanatçılar.
Bizler, bu “dünya sahnesinde” rol alıyoruz. Kimimizin rolü kısa, kimimizin rolü uzun.
Kimimiz başrolde. Kimimiz figüran.
Doğumla birlikte rol yapmaya başlıyoruz. Ölünceye kadar tiyatro.
Ölünce perde kapanıyor.
Final.
**
Tiyatro sanatçıları çilekeş insanlardır.
Hele turneye çıkanlar. Nerde yattıklar, ne yiyip içtikleri belli değildir.
Hep toplumun önündedirler ve de yalnızdırlar.
Duygulu insanlardır. Kırılgandırlar.
Yalnızdırlar.
İçleri kan ağlarken, gülebilirler.
**
Yenicemiz, ”Selamsız” kasabasını geçti.
Hani şu, ”Şener ŞEN ile Uğur YÜCEL’in” oynadığı sinema filmi, ”Selamsız Bandosu.”.
Yenice’ye, beş yıldan beri gelen tiyatro sayısı, bir elin parmakları kadar bile değil.
Hem gelen tiyatro toplulukları, tam profesyonel de değil. Gelenlerin çoğu da zarar ediyor.
**
Tiyatroya hiç gitmemiş birisi, tiyatro izleme kurallarını bilebilir mi?
Doğal olarak, bazı insanlarımız “tiyatro seyretme kurallarını” bilmiyor.
Tiyatro canlı seyredilen bir sanat olayıdır. Sanatçının etkin rol yapması seyirci ile ilişkilidir. Rol yapan kişi kendisini rolüne veremezse, oyundan hayır gelmez. Bir sandalye takırtısı, telefon sesi işi berbat edebilir. İş, Barış MANCO’nun “domates biber patlıcan” şarkısına döner.
Tiyatroya çocukla gidilmez. Konu, çocuklara uymaz. Çocuklar sıkılır. Başlar ağlamaya, oyun berbat olur.
Sakız çiğnenmez. Çekirdek yenmez. Çekirdek sesi sanatçıların ve diğer seyircilerin sinirini kabartır. Sanatçı oyuna kendini veremez, performansı düşer. Seyircilerin bir çoğu oyundan bir şey anlayamaz.
Oyun sırasında sohbet edilmez. Laklak edilirse, oyun sabote edilmiş olur.
Tiyatroya tam zamanında gidilir. Oyun başlayınca kapılar açılmaz. Kapı, “aç kapa, aç kapa” yapılınca, oyun yine güme gider.
Tiyatro izlemek futbol maçı izlemeye benzemez. Gol olunca tekrarı var. Tiyatroda, ben şurasını kaçırdım, -bir daha tekrar edin- deme hakkınız yok. Kaçan “her görüntü ve söz” oyunu anlamsız kılabilir.
Tiyatronun; eğitici, öğretici özelliğini bir kenara bırakıp sadece eğlence tarafından bakmak yanlıştır.
“İlçemize gelen tiyatrolara gidin. Kurallara uyup seyredin. Kesinlikle zarar etmeyeceksiniz.”
Bu cümleyi söyleyebileceğim, ”ne tiyatroya giden birisi ne de Yenice’ye gelen tiyatro” var.
Hayat sahnesinde, herkes kendi rolünü oynuyor, gidiyor.
**
Son dönemlerde, televizyon dizileri çok çok revaçta.
İki günde şöhret olan oyuncular. Bir günde unutulanlar. Her iş saman alevi.
Tiyatro deyince ülkemizde adı aklımıza geliveren birkaç tiyatro yazarını ve sanatçısını sizlere hatırlatmak isterim.
Cevat Fehmi Başkut, Haldun Taner, Haldun Dormen, Turgut Özakman, Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer , Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu, Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Memet Baydur….
Memet BAYDUR’un yazdığı “Yeşil Papağan Limited” oyununu “Kocaeli Birikim Tiyatrosun’da” izledim.
İlk kadın tiyatro sanatçısı, “Afife Jale.”
Muhsin Ertuğrul, Genco Erkal, Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Müşfik Kenter, Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Haldun Dormen, Cüneyt Gökçer, Ayten Gökçer, Mehmet Alkan, Semih Sergen…
Bugünkü gençlerin bile tanıdığı tiyatro sanatçıları; Nejat Uygur, Demet Akbağ, Müjdat Gezen, Ferhan Şensoy, Suna Pekuysal, Metin Akpınar, Rutkay Aziz, Erdal Özyağcılar ve diğerleri…
**
Tiyatrolar yenik düştü, teknolojiye. Bir de gericiliğe.
Televizyonlara yenildiler. İnsanlar, “sanal bir âlemin kölesi” oldular.
Tiyatro perdeleri toz topladı, örümcekler ağlarını ördü. Sessizliğe gömüldü sahneler.
Yine de…
Perdeler açılır ve kapanır.
Açılan, “hayat” perdesinin birden kapanmaması.
Herkesin, “hayat sahnesinde” rolünü doğru oynaması.
Zira hayat; “yanlış rolleri seçip, yanlış oynayanları” affetmiyor.
Bu hayatın gerçek sanatçıları, sahte sanatçıları…
Nasıl rolünü mükemmel oynayan sanatçılar unutulmuyorsa, bu dünya sahnesinde de rolünü doğru oynayanlar unutulmaz.
Rolünüz, “ister büyük ve uzun olsun, isterse çok küçük ve kısa” olsun.
Rolünüzün hakkını veriyorsanız, dimdik ayaktasınız demektir.
Hakkını vermediğiniz “hiçbir şey” sizi yükseltmez. Boşuna yükselmeyi beklemeyin. İstediğiniz rolü size vermezler. Siz istediğiniz rolü almak istiyorsanız, çalışıp mücadele edeceksiniz.
Sahnenin adı; ”Dünya.”
Oyunun adı; ”Yaşamak.”
Oyuncular; ”Bütün İnsanlar.”
Seyirci; ”Yine bütün insanlar.”
Rolünü iyi ezberleyen, doğru oynayan ayakta kalır.
Tükürenlere de dikkat edin.
İyi seyirler.