- Kategori
- Deneme
Toplum acı çekti,Aydınlar seyretti

Biz buyuz, bize bunlar yakışır,Aydınların aklı kumda çalışır.
Bu toplum, her dönemin, her safhasında üzülen, hüzünlenen, haksızlık ve zulüm gören bir toplum oldu. Toplum canından, malından, sağlığından, değerlerinden çok şeyler yitirdi, hiç birini geri alamadı. Bu toplum padişahlardan, sultanlardan, beylerden, şeyhlerden, ağalardan, hacılardan, hocalardan seçkinlerden, elitlerden, siyasetçilerden ve özellikle iç ve dış hainlerden çok çekmiştir.
Toplumun bunlardan çektikleri yetmiyormuş gibi birde evlatları sayılan Ordu'dan çekmiştir. Darbelerle, ihtilallerle, muhtıralarla, bildirilerle muhataplar sindirilmiş toplum korkutulmuş, ürkütülen koyunlar gibi önünü görememiştir..
Darbelerin, ihtilallerin yapıldığı, muhtıraların verildiği, bildirilerin okunduğu bir yerde hürriyet, demokrasi yerinde durur mu? Hak ve hukuk kayıplara karışmaz mı? Padişahların yanında yağdancılık, Sultanların yanında hizmetçilik. Beylerin yanında esaret. Şeyhin fetvasına baş eğmek. Ağaların olduğu yerde çocuğuna Ağa ismini vermemek Siyasetçilerin bulunduğu yerde ticaretçiyi tanımamak. Hacı, hoca yanında maneviyatı konuşmamak. Seçkinlerin yanında vatandaşlıktan söz etmemek gerek.
Demirin paslanması, ağacın kuruması misali toplum her yönden yaralanmış, eski yaralar henüz iyileşmeden yeni yaralar açılmış, umutlar kırılmış, hayaller sönmüş, yaşamın üzerine ölü toprağı serilmiştir. Halen hayatta olanlar ve bu dünyadan göç edenler acılar, hüzünler, kötülükler, baskılar görmüş, hayatta olanlar görmeye devam ediyorlar.
Bir toplumu saran hüzünler, güçlükler, baskılar, haksızlıklar o toplumun birlikte hareketini gerektirirken korkudan birlikte hareket edilmemiş ayrılık gayrilik olmuştur. Halbu ki elden bir şey gelmese de olumsuzlukların dile getirilmesi, gerçeklerin açıklanması bile başlı başına bir hizmet sayılırdı.
Her dönemin çeşitli zamanlarında her köyde, her kasabada, her kazada ve her Vilayette bir ve birden ziyade aydınları vardı. Aydınlar esas görevini ifa etmemişler. Haksızlığın ve zulmün nedenlerini topluma anlatmamışlar. Adeta toplumu kaderiyle başbaşa bırakmışlardır.
Aydın ve haksızlığa tahammül etmeyen kişinin/kişilerin vazifesi toplumun ufkunu genişleterek önünü açması olduğuna göre söylemleriyle kötülüğün, hüzünlerin, güçlük ve baskıların önünü engellemiş olur. Peki bu toplum böyle mağdur olunca aydınlarımız nerelerdeydi.
Yazdığım bir kaç satırlık dizelerde bulabiliriz.
Geçmişi, dünü ayıkladım / İçinde bu günü ,yarını buldum / Haktan gelene, başım gözüm üstüne dedim / Kuldan gelene sitem ettim / İsyan ederken, nişangâh seçildim / Sinem hedef oldu tüm atışlara / Siperden atılan her mermi / Beni yüreğimden yaraladı / Aydınlar baktılar, gördülür / Korkudan, başlarını kuma gömdüler..
Korkak aydınlar bana dokunmayan sürüngen bin yaşasın dercesine, sustular, aradan sıyrıldılar, gününü gün ettiler.Toplumun perişan halini seyrettiler. Olanlar topluma oldu ve toplum tümüyle geri kaldı. Sonuçta kimsenin kimseye güveni kalmadı.
Aydın kişi gerçek olduğuna inandığ, bildiği, gördüğü,başlangıçta kabul edemeyeceğini sandığı fikir ve düşüncelere olduğu kadar onları açıklayanlara karşı saygıyı ve dürüstlüğü de elinden bırakmayan kişidir. Aydın kişi ilim zihniyetini, gerçeklere bağlılık duygusunu ve sevgisini her şeyin üstünde tutan, ilmini, bilgisini başka maksatların emrine ve başka iradelere teslim etmeyen kişi olmalı.
Aslında ilim adamı etiket ve görünüşüne sahip olanların hepsinin buna layık olmadıkları da bir gerçektir. Aydın olmak bir diploma, bir etiket veya unvan olmaktan öte bir zihniyet, bir duygu, bir erdem, bir şahsiyet meselesidir, Şahsiyat sahibi olanlar ancak toplumu yönlendirebilirler. Yoksa yönetenlerin hoşlarına gitmeyen düşüncelerin yayılmasını engellememek, ifade özgürlüğünü hangi sebeplerle olursa olsun, kullanmamak olsa, olsa çocuğun görünmemek için gözlerini kapaması gibi olur.
Aydın kimse içinde yaşadığı topluma karşı sorumlu olduğunu bilen ve hadiseler karşısında susmayan, susturulmayan kişidir. Aydın kişinin topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmeli, getirmemesinin hiç bir izahı olamaz. Bir aydın için olsa, olsa korkaklığı olur.Tarih bu tür insanlığın yüz karası aydınların topluma yansıttığı sıkıntılarla doludur.
Bu yazımızda, Aydın dediğimiz kişiler, iki dudak arasından çıkan beyanlarla seçilen akil adamlardan bahsetmiyoruz. Akil adamların ne gönlümüzde, ne de vicdanımızda yerleri yoktur.
Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.
Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN