Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Temmuz '20

 
Kategori
Kültürler
 

Toplumsal Cins, Çözüm

İnsan hastadır, hastalıklıdır. Her birinin ağır basan çeşitli hastalıkları vardır, toplum haline gelmeleriyle her hastalık her birini enfekte etmiş, hastalıklar ağırlaşmış ancak adları hastalık olmaktan çıkarılıp çeşitli “aklî” beceri, zeka parıltısı vb olarak konumlandırılıp kurnazlıkla övünülür hâle gelinmiş bu da toplumda ağır anensefali[1] ve amiyotrofi’ye[2] eşlik eden ateşli bir anastezik[3] etkiyi de doğurmuş, önlem alınmadığı için nispeten hafif etkilerle bütün topluma sirayet edip pandemi hâline gelmiştir.
 
Bu haldeki toplumun “cinsiyetçilik” meselesini ortaya çıkarıp çözememiş olması anomali[4] değil vaziyete uygun olarak gelişmiş apraksidir[5]. “Toplumsal cinsiyet” terimi ise asepsi[6]ye ihtiyaç duyar haldedir. Sözü edilen toplumun “nasıl” bir toplum olduğu, toplumsalın neleri kapsayıp nelerin egemen olduğu “antite morbi” yani hastalıklı özgün durumu ortaya çıkarılmak üzere her bir toplum teşrih edilmediği sürece cinsiyetçilik sorununun çözülmesi güçtür, tüketim toplumun burjuva özentiliğiyle doğal olarak atrofi[7]den de muzdarip olan anensefalik[8] egemenlerin teşrih isteği de kabiliyeti de yoktur. Halihazırda daha fazlası ve hükmetme peşinde olmayan bir insan türü olmadığı için esaslı bir çözüm de zordur.
 
Cinsiyetler üzerindeki baskının toplumdan geldiği gerçeği ortadayken “toplumsal cinsiyet” teriminden kurtulmak gerekir. Üstelik toplumdan hareket ederek çözümü zaten imkan dışı tadili mümkün olanın bu olanağını da heba edicidir. “Toplum” da muğlak bir kavramdır, toplumun kendisi ise ağırdır, cinsiyetleri bu ağırlığın altında bırakarak çözüm aramak saflıktır. Toplumların cemaat-cemiyetleri tahayyülleri çerçevesinde cinsiyetleri konumlandırıp ekonomik-siyasi, sosyal rol biçer, deli gömleği misali üzerlerinde görmek isterler. Ancak konu salt tahayyül değildir, insanın en hummalı hastalığı menfaattir, menfaatler çerçeveleri genişletir yahut nefes alınmaz hâle getirir. Medya için de bu geçerlidir çünkü medya belirli zihniyetlerin kafesi, insanlar çeşitli kafeslerin çırpınıp duran farecikleri gibidir. 
 
Toplumsal cinsiyet kavramsallaştırması altında konuşulan, çözüm aranan konunun fasid daire olma özelliği az çok okumuş herkesin uzman, bilge edasıyla tutumunu hakikat olarak konumlandırma iddiasıyla hareket etmesiyle her kafadan bir ses çıkması, çıkan her sesin sahibinin de en yetkin ses olduğu zehabıyla dogmatik yaşam sürmesidir. Her bireyin kendi zaviyesinden diğerlerini görmemesi, diğerleri adına hüküm vermesi gerçeği de ortaya atılan çoğu malzemenin noksan olmaktan kurtulamaması sonucunu getirir ki bu satırlar da bunların dışında değildir. Bilhassa kendini her konuda söz sahibi gören, kitleleri peşinde sürükleyen hilkat ustası, fıtrat bilgesi kesilenlerin şüphe ve bilemezlik konusunda eğitilmesi gerekir ki peşlerinden giden kalabalıkların keskinlikleri de törpülenebilsin. 
 
Bunu mürailik hastalığının tedavisi takip etmelidir, mürai bir toplum, mürailerin egemen olduğu toplumun ve medyanın herhangi ekonomik-siyasî-sosyal problemi çözülemeyeceği gibi toplumsal cinsiyetçilik konusunda da fayda beklenemez. Medyası da mürailik yayıp meşru hâle getirir. üniformasını giyinip kendi kendini edep bekçisi atayan ve  cinse, cinsele has kıldığı edebin bahçesine bayrağı diker dikmez evine girip eşi ve 12 çocuğuna tecavüz eden yüzünü gözünü, sözünü idealizm ve erdem makyajıyla gizleyen tefessüh erbaplarının egemen ve medyaya egemen olma durumlarıyla da herhangi bir çözümden söz edilemez. Belki toplum haline gelmiş kitlelerin daha şüpheci ve kendi meselesi olmayan konuları kendine vazife edinmez olmasıyla tadil mümkün olur ancak bunun için de toplumu hacamat edip irinlerini müsebbiplerinin kulaklarından boca edip teşhir etmek mümkün olabilirse gelişme adına merhale kat edilmiş olabilir. Irklara, cinslere, cinsiyetlere dair ezici onca literatürden kurtulmak belki insan kaynaklı bir Nuh tufanı, bütün kötü olmuşları ve anlatıları boğacak bir tufan gerek gibiyse de o da atıl kalmış olsa gerek. Tanrı’nın bu kez insanı dünyadan kovması gerek.
 
Rousseau insanların kendinden sonra sorgulamadan tekrar ettikleri bir amentü ortaya attı “İnsanlar özgür doğarlar, oysa her yerde zincire vurulmuşlardır.” Ama bu doğru değildir, insanlar zincir halkalarına(toplumlarına) doğarlar ya bu halkadan bir parça ya halkadan kangren olup yiterler. Nadiren zinciri hafifletip gevşeten olabilirler. Nadir ziyade olduğu zaman “toplumsal cinsiyet” de tarihte kalmış bir olgu olur ancak bu da mümkün değildir. Halkalar ekonomik, siyasi, sosyal menfaatlerden mürekkeptirler. Çünkü insan sosyal, ekonomik, siyasal menfaatleri için tefessüh etmekten kurtulabilmiş bir tür değildir. Medya da bu menfaatlerin uzantısı bir uyuşturucudan fazlası değil, Rousseau’nun söz ettiği zincirlere eklemlenmiş bir zincirdir. Kavramın adı, biçimi değişse de insan ve hastalıkları bâkidir, cemaat-cemiyet-toplum olmak bunları derinleştirmiştir. Ama kadın ve insan hakları gelişti dense de bu devede kulaktır esasen değişen büyük oranda görüntüsüdür. Gerçekçi olmak gerekir ki insan daima ezecek, hükmedecek, sömürecek bir diğerini üretecektir, maddi boyut ortadan kalkıp arzulanan olmasa, yüreğindeki cerahat aksini eylemesine izin vermemiştir, vermeyecektir. O halde yukarıdaki bazı satırlar ne anlama gelir denirse ufak atıl bir Thomas More olma denemesinden başka bir şey değildir.
 
 
[1] Bu yazıda çeşitli hastalıklar toplumsal düzlemde görülme biçimleriyle kullanılmış, Gayriiradi rahatsız olanları tahkir etme maksadını kat’i surette taşınmayıp iradeli hastalıklılar işaret edilmiştir. Anensefali: Beyinsizlik
 
[2] Kas erimesi
 
[3] Duyu yokluğu
 
[4] Bozukluk
 
[5] İşlev yitimi
 
[6] Arındırma
 
[7] Körelme
 
[8] Beyinsizlik
 
Toplam blog
: 231
: 52
Kayıt tarihi
: 04.10.17
 
 

Gelmiş, gider. Görür, seyreyler, anlam çıkarır. Yazdıkları kalbinden taşanlar aklından uçuşanlard..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara