Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '12

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

Torosların zirvesinde

Torosların zirvesinde
 

Derdin Ne Piro? :)


Ne zamandır davet edildiğim 12. geleneksel Çimi Yaylası Arıcılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yayla Festivaline nihayet teşrif edebildim. :) Aslında çok istiyor fakat erken kalkması yüzünden bir türlü katılamıyordum. :)

Çimi yaylası şenlikleri benim için önemliydi, çünkü, kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ama (dokuz on yaşlarındaydım sanırım) çocukluğumun 45 gününü bindokuzyüzlü rakımlarda, torosların zirvesinde geçirmiş, Çimi yaylasında 45 gün oğlak gütmüştüm.

O zamanlar Çimi köyünden sonrasında yol yoktu. Dayım gelip beni Manavgat’tan almış, Akseki’ye kadar otobüsle gitmiş, sonrasını katır sırtında tamamlamıştık.

Hayatımın hem en güzel hem de en korkulu yolculuğunu yapmıştım. Çünkü ben katır sırtında yola devam ederken dayım bir ara saklanmış, daha önce hiç bulunmadığım, kurdun kuşun kol gezdiği bu dağlarda (bir süreliğine de olsa!) çocukluk korkularımla başbaşa bırakmıştı beni.

Neler neler geçmemişti ki o an aklımdan. Masal kitaplarındaki o korkunç devler, devasa yaratıklar, hayaletler.

Ödüm patlamıştı tabi… Neyse ki oyunu fazla sürdürmedi de dayım, ben de kurtuldum.

İlk gündü. Dedem, üstü çul ve naylonla kapatılmış damın arkasına geçmiş, “hoyn yuuuu” diyerek boşluğa doğru sesleniyor ve birkaç kez tekrarlıyordu bu seslenişini, o an benim ne düşündüğümü bilmeden!

“Delimi ne” diyordum,”boşluğa niye sesleniyor ki dedem?”

Çok değil 20-25 dakika sonra oğlaklar ve keçiler gelince anladım niye seslendiğini.

Benim için alışılmışın dışında çok çok faklı bir yaşamdı. İlk iki gün önüme koydukları ve pekmezle yapılan incir reçelini (kak) elimin tersiyle itmiş, burun kıvırmıştım. Fakat ne oldu nasıl olduysa olmuştu ikinci günden sonra içi kak dolu küpün başından kalkamaz olmuştum. :)

Yayladaki en ilginç anım, eve dönüp, köpeklerin yakalarsa parçalayacakmış gibi havlaması üzerine dayımın oğluyla taşların arkasına saklanarak canımızı kurtardığımız andı. Her sabah yalnız gittiğim oğlak gütme işine o gün öğleden sonra olması dolayısı ile dayımın oğluyla gitmiş, karanlığın basması üzerine döndüğümüz obada köpeklerin saldırısına uğramıştık.

Hane halkı telaşla dışarı çıkmış, köpekleri susturarak o esnada kaybolan oğlakları aramaya gitmişti.

Biz alelacele biraz yoğurt, biraz da kak yiyerek yorganın altına gömüldük. Nefes almıyorduk adeta. Oğlakları kaybetmiştik zira. Korkuyorduk. Geldiler baktılar bizde ses seda yok, ölü gibi yatıyoruz, çaresiz onlar da yattı. Derin bir oh çektik. Dayaktan kurtulmuştuk. Belki dövmeyeceklerdi ama biz öyle sanıyorduk.

Su yoktu. Oğruklardan sırtımızda kar taşıyor, hem kendimiz içip hem de hayvanları suluyorduk. Ağaçtan yapılmış tekneleri vardı. Dağdan döndükten sonra önce kayaların üzerine dökülen tuzla tuzlanıyor, sonra sulanıyordu. Bir kere su içen katırın etrafında dolanırken acayip bi tepik yemiş ama hiç sesimi çıkarmamıştım. Ne de olsa serde efelik vardı. :)

Yaylada yapmaktan en çok zevk aldığım şey, oğlaklar otlarken dağların zirvesine çıkıp aşağıya taş yuvarlamaktı. Taşlar yuvarlanırken acayip sesler çıkarıyor, ses boşlukta yankılanıyor, müziğe dönüşüyor, müthiş devinimlere yol açıyordu ruhumda.

Yaylada olmak güzeldi. Sabah kalktığımızda bulamadığımız, köpeklerin götürüp bir yerlere attığı pabuçlarımızı aramak da öyle. Dayımın sabah kahvaltısı için kara tavada, ateşin üzerinde kızarttığı peynirin tadı tarif edilmezdi. Dönüşte hediye olarak aldığı ve en az on kere söküp diktikten sonra ancak  tersini yüzünü rast getirebildiği fistanımı giymek hepsinden daha güzeldi ve bana erkek kısmı fistan mı diker dedirtmişti o yıllarda. Keşke okul olmasaydı, annemler beni özlemeseydi de daha fazla kalsaydım, hatta hep kalsaydım yaylada.

İşte, bende unutulmaz izler bırakan Çimi yaylasındaydım 8 Temmuz Pazar günü. Yemekler enfesti organizasyon mükemmeldi. Bir ara çalıştığım gazetede şiirleri yayınlanan İbrahim amcanın seslendirdiği şiirini dinlemek tarifsizdi. Üzücü olan tek şey, dedemin, anneannemin ve teyzemin artık hayatta olmaması idi… Ne yaparsın ki ölümden kaçış yoktu, nasıl olsa bir gün hiç ayrılmamak üzere buluşacaktık.

Bu enfes organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyor, seneye buluşmak üzere, hemşerilerime yerimi ayırın diyor, sizleri bu güzel günün özeti ile baş başa bırakıyorum.

Biliyorum orada olmanın yerini tutmaz ama… :((

http://www.dailymotion.com/video/xs1pto_akseki-cimi-yaylasy-12-arycylyk-festivali_news

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..