Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '11

 
Kategori
Öykü
 

Tüfekliler

Yazarı: Ümit Kaftancıoğlu 

Fevzi’ye sonunda, Milli Eğitim’den Mardin’e atandığı haberi gelir. Ailesi, komşuları ve arkadaşları çok sevinir. “Hadi iyisin, yine kurtardın kendini, ” derler. Oysa Fevzi, asıl sıkıntının bundan sonra başlayacağından habersizdir. 

Fevzi, 15 gün içinde Mardin’de olmak zorundadır, fakat yolluk gelmemiştir. Borç harç, yol parası bulur ve Kars’tan trene biner. Erzurum, Sivas, Adana, Toprakkale, derken sonunda Mardin’e varır. 

Tren istasyonu, Mardin’in dışında kaldığı için, gelenler Mardin merkezine katırla gider. Bu nedenle, Fevzi de katırla gitmek ister. Katırcıya, “şehre kaça ötürdüğünü” sorar. Katırcıdan, on lira cevabını alınca, 143 lira maaş alacak Fevzi’ye bu para çok gelir. Bunun üzerine, adresi sorarak gitmeye karar verir. Yolda birilerine gideceği yeri sorar. Sorduğu kişiler, “Sen deli misin? Bu sıcakta oraya yürüyerek gidilmez!” deyince Fevzi, katırcı ile yarı yola kadar ikibuçuk liraya anlaşır. Genç öğretmen, cebindeki parayı düşünerek yemek bile yiyemeden, bir süre sonra Mardin merkeze ulaşır. 

Milli Eğitim binasını bulur ve içeri girer. Orada, kendi gibi ataması Mardin’e çıkan genç öğretmenlerle karşılaşır. Uzun süre bekledikleri Milli Eğitim Müdürü gelir. Bir “Hoş geldiniz!” bile demeden, görev yerlerini söyleyip gönderir. 

Fevzi’nin tayini Derik ilçesine çıkar. Tayini Derik’e çıkan diğer öğretmenlerle birlikte, kırık dökük bir otobüsle, Derik’e gelirler. Bir otele gitmeyi düşünürler. Fakat hiç birinin doğru dürüst parası yoktur. Önce görev yapacakları okulu bulmaya kara verir ve okula giderler. 

İlkokul müdürü Münir Bey ile tanışırlar. Yatacak yerleri olmadığı için Münir Bey okulda kalmalarını ister. O gece genç öğretmenler okulda kalırlar. Ertesi gün Münir Bey bunlara Abdo adında bir Ermeni vatandaşın sahip olduğu, akrepli, rutubetli, virane, bir ev bulur. Okul eski bir Ermeni kilisesinden bozma harabe bir yerdir. Sınıflar paylaştırılır. Münir Bey tarafından Fevzi öğretmemene ikinci sınıf verilir. Önceleri Münir Bey’den kuşkulansalar da, Münir Bey iyi biri gibi gelmeye başları genç öğretmenlere. 

Aradan bir ay geçer. Maaş zamanı gözleyen öğretmenler, Münir Beyin yanına giderler. Münir Bey kadroları gelmediği için maaşlarının da gelmediği söyler. Öğretmenler borç parayla gelmişlerdir. Borçlarını geri göndermek zorundaydılar. Bu sorumsuzluğa çok kızarlar. Fakat yapacak bir şeyleri de yoktur. Müdür Bey bir benzinciden öğretmenlere 100’er lira borç para alır. 

Bu durum, bu genç öğretenlerin ilk maaşı ve ilk yıkılışlarıdır. Öğretmenler, borçlarını gönderirler. Fakat bu kez öğretmenlerin kendilerine pek bir şey kalmaz. Yiyecek ekmeği bile zor alır hale gelirler. Traş bıçakları bile yoktur. Akşam evde otururken, kendi aralarında “Acaba kaçakçılık mı yapsak?” diye şakalaşırlar. “Kaçakçılık yapacak halim yok, o kadar dayanamam, açlıktan ölürüm, gidelim, direk Suriye’ye sığınalım, ” der Özcan. 

Aradan bir ay daha geçer ve yine maaş yoktur. Münir Bey yine birinden borç para alır ve öğretmenlerin maaşlarını öder. Öğretmenler yine çok sinirlenir ve her akşam kendi aralarında, “Biz bu işi niye yapıyoruz? Devlet para vermiyor. Açlık, sefalet içinde uğraşıyoruz, ” derler. Fakat her sabah küçücük masum çocukların gözlerindeki pırıltıyı gördükçe, onların da sıkıntı çekmesini istemezler ve onlar için dayanır, işlerine devam ederler. 

Maaşlarını alamadıkları için, Milli Eğitime Bakanlığına dilekçe yazarlar ve sıkıntılarını anlatırlar. "Biz burada sürgün müyüz, neyiz, biz var mıyız, yok muyuz? Kaç aydır maaşımız gelmiyor. Onbeş gün içinde yolluklarımızla, hakkımız gelmez ise bırakıp gideriz, ” derler. Cevap çok çabuk gelir genç öğretmenlere. Aylıkları almak bir yana, haklarını aramaları bakanlığı kızdırmış, ihtar verilmiş ve “tekrarında inceleme başlatılıp cezasız kalmayacakları” genç öğretmenlere iletilmiştir. 

Münir Bey, 29 yıllık tecrübeyle, öğretmenlere, “öğretmenliğin dert yükü olduğunu, çekilmez bir çile olduğunu” anlatır. Öğretmenler az da olsa anlarlar. Üç maaşı yine Münir Bey, Fevzi’nin öğrencilerinden birisinin abisinden alır. Ahmet Türk’ün abisi Abdurrahim Türk köyün ileri gelenlerindendir. 

Utana sıkıla öğretmenler, öğrencilerinin abisinden parayı almışlardır. Abdurrahim Türk gittikten sonra Münir Bey, Abdurrahim Türkt’en, ağalıktan, Necmoğulları’ndan bahseder. “Kimseye çok yaklaşmayın, çok uzakta durmayın, selam verirlerse alın, ” der. Çünkü köyde DP - CHP çekişmesi vardır. 

Yerli Malları Haftası gelir. Genç öğretmenler, öğrencilerin getireceği yiyeceklerden medet umar hala gelirler. Bu hafta karınları, meyve, fındık ve fıstıkla doyacaktır. Derik’e geldiklerinden beri böyle doymamışlardır. Akşam rutubetli evlerine dönerler. Öfkeyle karışık şakalaşır, birbirlerine sataşır, kimi zaman da ağlayacak hallerine gülerler. O gece Derik’in ilk harbine şahitlik ederler. Bundan sonra sık sık duyacakları, çatışmaların başlangıcıdır. Sokağa çıkma yasakları, okulların sık sık tatil edilmesi, öğrencilerden can verenler... 

Kadroları gelmiş, borçlarını ödemiş ve biraz dışarıya çıkmaya başlamışlardır. Abdo adında bir Ermeni vatandaşın işlettiği kahveye takılırlar. Oraya Necmoğulları, DP ilçe başkanı ve köyün ileri gelenleri takılmaktadır. Bunca silah kaçakçılık, baskın ağalar köy sahipleri bunların altını deşmek isterler. 

Fevzi öğretmen bunların altında, DP - CHP çatışması yattığını düşünür, Fevzi öğretmen. Fakat işin aslı böyle değildir. Ağalar kendilerine yancı yaratmak, köylüyü yönetebilmek, daha çok sömürebilmek ve daha çok pay alabilmektir amaçları... 

Derikli’ye göre Derik’te devlet, Necmoğlu’dur. Bir gün Necmoğluyla satranç oynamak ister. Necmoğlu, ağa olduğu için çevresinin vereceği tepkiden dolayı göz önünde satranç oynamaz. El ayak çekildikten sonra gizli gizli satranç oynarlar.
Fevzi öğretmen, öğrencisi Ahmet Türk aracılığı ile Abdurrahim Türk’e yaklaşır. Ara ara Necmoğlu’nun ve Abdurrahim Türk’ün köşklerine gider. 

Derik’te çatışmalar sürerken, genç öğretmenler de Derikli olmuşlar, okullarında sürekli tatil olmasına alışmışlardır. 

Bir gün Necmoğlu Belediye Başkanlığı seçiminde kendi aleyhine çalışan Arif adında bir zabıta memurunu işten kovar ve sebebini de “kendini desteklememesi” olarak açıkça söyler. Bunu gururuna yediremeyen Arif, arkadaşlarını toplar. Necmoğlu’nun köşküne baskın düzenler ve okullar yine tatil olur. Okulların tatil olması en başta öğretmenlerin yararına gibi görünse de öğretmenler, bunu istemezler. Çünkü çektikleri sıkıntıyı, bir tek o pırıl pırıl parlayan gözlerde giderebilirler. Bunun dışında, evlerinde ne kitap, ne de uğraşacakları bir şey vardır. 

Sıkıyönetim biter ve bu arada okullar başlar. Öğretmenler öğrencilerin ölümünden korkarlar. Öğrenciler gelir gelmez yoklama alır ve tek tek öğrencilerle ilgilenirler. 

Fevzi öğretmen yoklama almış ve 65 kişi olan sınıfta bir öğrenci eksiktir. O da Ahmet Türk’tür. O gün okula gelmemiştir. Bu nedenle Fevzi öğretmen merak eder. Haber önderir ve iyi olduğu haberini alınca sevinir. 

Derik bir süre sessizliğe gömülür. Öğretmenler de kaçak kağıt bulup, oynamaya başlarlar ve böylece vakit geçirirler. 

Ermeni kilisesinden bozma okul yine boştur. Çünkü dün gece adliyenin duvarı yıkılıp, içinden 500 tüfek ve silah çalınıp, Suriye’ye kaçırılır. 

Bu arada okullar komple yaz tatiline girer. Yaz tatilinde Adana’da, Antep’de, Diyarbakır’daki Derik’li gençler memlekete dönerler. Bu gençlerin birçoğu ağa çocuğu olmasına rağmen, ağalığa karşı çıkar ve ağalığı bitirmek isterler. Bu arada Fevzi öğretmen ve arkadaşlarıyla tanışırlar. Terzi Taniel’in dükkanında gizlice buluşur ve fikir alışverişi yaparlar. Arada terzi Taniel’e takılmadan da edemezler ama terzi aldırmaz. İleride üstün gelecek olanın, bugün çalışan olduğunu bilir. Gençler de köleliğe, işçilerin sömürülmesine karşıdır. 

Yaz boyu Derik’te kalmak öğretmenlerin işine gelmez. Çünkü öğrencilerin gözünde öğretmen, bilgiyi araştıran, devamlı sıcak bilgiyi takip eden, bulmaya çalışan biridir. Boş boş gezmek, öğretmenlerin yaz yaşamını görmesi, öğrencilerin gözünde öğretmenleri için utanç kaynağıdır. 

Öğretmen öğrencisini de yazın çalışırken, su satarken, boya yaparken görmemelidir. Öğrenci bunun ezikliğini duymamalıdır. 

Öğretmen memlekete dönmeye karar verir, fakat yol parası yoktur. Borç bularak yola koyulur. Yolda önünü eşkıyalar keser. Paraları toplarken, bunun giyimi resmi olduğu için adını ve ne iş yaptığını söyler. Eşkıyanın öğretmenlere saygısı vardır. Ne kadar maaş aldığını sorar. 100 lira için bu iş yapılır mı, neden, diye sorar. Yoksa ağalara yalakalık mı yaparak geçiniyorsunuz, der. O da, hayır, ben işimi yapıyorum, sadece, der. O zaman bu kadar az maaş alıp da, neden isyan etmiyorsunuz, bu memleketteki bozuk düzeni bir tek sizler düzeltebilirsiniz, siz bu işi yapmazsanız kim yapar, der öğretmene ve 50 lira harçlık verir ve yollar. Ama az ileride yollarını jandarma keser. Karakola götürülür. Başçavuş bunun onlardan para aldığını öğrenir ve aldığı 50 liraya göz koyar, vermek istemez. Daha sonra binbaşı gelir. O da uğraşır ve bir şekilde ondan parayı alırlar. 

Öğretmen eşkıyanın ona bir eğitimci olarak gösterdiği saygıyı, onlardan göremediği için jandarmaların huzurunda eşkıyaya teşekkür eder ve tekrar yola koyulur. Eve eli boş gitmek istemez. Bir Diyarbakır karpuzu alır. Memlekete döner ama umduğunu orda da bulamaz. Kimse pek yüz vermez Fevzi’ye. Çünkü herkesin bir beklentisi vardır. Kimi kaçak sigara, kimi hediye, kimiyse para bekler Fevzi’den. Ama genç öğretmen çektiği sıkıntıdan, açlıktan bahsetmez kimseye. Varsın onlar paralı yüce bir meslek bilsinler öğretmenliği, der. 

Fevzi sıkılır ve memlekette fazla durmak istemez. Arkadaşlarına mektup yazar ve döneceği tarihi bildirir. 9 Eylül akşamı yola çıkar, 13 Eylülde Derik’e iner. Aslında Fevzi’nin Derik’e gelmesi, Derikli’nin pek de umrunda değildir. Gümrük memuru veya başka memur olsa işleri aksamaz, kaçakçılık işleri devam ederdi. 

Fevzi esnafa selam verir, arkadaşlarına öğrencileri sorar. Ağalar terziyi tehdit ederler. Öğrencilerin bir daha toplanmaması için öğrencileri dağıtırlar. Bu arada arkadaşı Mahmut evlenmiş, hanımıyla beraber Fevzi’den önce Derik’e gelmiştir. Bu arada Fevzi Ermeni ev sahibinin kızından hoşlanmaya ve Mahmut’un hanımı aracılığıyla görüşmeye başlamıştır. İşi ilerletirler. Fakat kızın ailesi istemez. Zaten bir süre sonra kız ailesiyle beraber Fevzi’yi sevdiği halde, İngiltere’ye gitmek zorunda kalır. 

Bu arada Abdurrahim Türk ile Necmoğlu toprak savaşına ve birbirlerinin kuyularını kazmaya devam ederler. Birbirlerini yıprattıkları için arada yeni ağalar türer. Abdurrahim Türk’ü Necmoğlu iyice sıkıştırır. Abdurrahim Türk Mardin’e pek de giremez hale gelir. Bir gün Abdurrahim Türk’ü pusuya düşürüp, çapraz ateşe alıp öldürürler. 

Önceleri herkes büyük bir ağayı vurmayı, büyük bir övünç kaynağı olarak görüp, kendileri üstlenirken, daha sonra işin içine jandarma girince, ihale Necmoğlun’a kalır. Necmoğlu da hapse girmiş çıkmış, etkinliğini yitirmiş ve o da öldürülmüştür. Halk topraklar kendilerine kalacak sanıp sevinir, fakat birlik olmazlarsa yeniden ağaların kucağına düşeceklerdir. 

13 yaşında kızların sahte şeyhlerle evlendirildiği, ağalığın başını alıp gittiği, insanların, öğrencilerin, bir oy için öldürüldüğü Derik’te, genç öğretmenler de düzenin kurbanı olur ve teftiş geçirirler. Ortalığı karıştırdığı, bir esnafın dükkanında örgütlenip devlet aleyhinde iş yaptıkları, iddiasıyla ayrı ayrı şehirlere sürgün edilirler. 

Aslında bu durum onlar için Derik’ten bir kurtuluştur. Fakat sicilleri bozulmuştur... 

Sonuç: 

Hak aramak, bazen suç olarak değerlendirilebilir. 

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..