Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

Türk siyaseti artık CHP sığlığını taşıyamıyor

Türk siyaseti artık CHP sığlığını taşıyamıyor
 

Alevilerle CHP ilişkisinin, aslen seçeneksizlik kaynaklanan bir ilişkisi olduğundan bir önceki yazımda bahsetmiştim.

Milliyet Gazetesi’nin 30.11.2009 tarihli sayısında, Devrim Sevimay’ın röportaj yaptığı Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, benzer bir ifadeyi, “Niçin yıllardır Aleviler CHP’ye oy veriyor?” sorusuna verdiği cevapta kullanmış; “Çaresizlik ve seçeneksizlik”

Ali Balkız, aynı röportajda, 10 Aralık Hareketi, Ufuk Uras ve SHP ile kendi örgütlerinin içerisinde yer aldığı bir oluşumun partileşme çabasından da bahsediyordu. İlgilenenler için linki;

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1167795&b=Aleviler%20yeni%20solun%20pesinde&KategoriID=4

Bu oluşum ve yeni siyasi aktör yaratma çabası ile ilgili görüşlerimi, veriler biraz daha netleştikten sonra ayrıca paylaşmak istiyorum. Şimdilik sadece umutlu olduğumu belirtip, bununla birlikte Türkiye’nin umutların çabuk köreldiği bir ülke olduğunu ekleyerek kısaca geçmek istiyorum.

Aleviler ve CHP ilişkisini biraz daha açmak istiyorum. Şimdiden söylemek gerekiyor ki, içinde bir Alevi örgütünün olduğu yeni bir parti girişimi söz konusu olsa dahi, Aleviler ile CHP arasındaki bağın tam olarak çözülebileceğini söyleyemeyiz. Çünkü Aleviler ile CHP arasındaki ilişkide aşk olmasa dahi, kendilerince bir mantık ilişkisi söz konusu. Alevilerin en azından birey bazında, temsil edildiği başka bir siyasal oluşum yok. CHP'de Alevilerin her zaman gayrıresmi kontenjanları oldu. Ama artık bu temsil ilişkisi üzerinden kurulan bağ, bir fikir birlikteliği içeriği taşımadığı için, giderek yozlaşan bir karakter edinmiş durumda.

Alevilerin CHP ile ilişkisinin özeti, aslında Alevilerin Cumhuriyetle kurdukları ilişkidir. Aleviler için Cumhuriyetin varlığı başlı başına bir değerdir ve bunda sonuna kadar haklılar. Çünkü Osmanlı döneminde Sünni iktidarı altında ezilen Aleviler için cumhuriyet demek, eşit vatandaşlık demek, hukuk demek, inanç özgürlüğü demek, can ve mal güvenliği demek. Zaten kurumları ve kavramları anlamlı yapan da budur. Yani bir gerçekliğe ve ihtiyaca karşılık geliyor olması.

Ancak, cumhuriyet yönetiminin, bir önceki döneme göre avantajları olsa da, beklentilerini tam olarak karşılayamaması, Aleviler ile devlet arasında her zaman ikircikli bir ilişki yarattı. Çünkü laik devlet hiçbir zaman kitaba uygun bir biçim almadı. Bu da gerçeklik ve ihtiyaçla örtüşmeyen kurum ve kavramları sakatladı.

Devlet, resmi olarak laikti ve bu doğrultuda vatandaşlar arasında, sahip olunan inançtan dolayı bir ayrım yapılamazdı. Ya da yapılmaması gerekirdi. Oysa, en basit örnek olarak, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatlarında Sünnilerin ibadethanesi olan Camiler tanınırken, Alevilerin ibadethanesi olan Cemevleri tanınmıyordu. İmar Kanunu’nda yer alan lejandlara göre camilere imar planlarında yer verebiliyordu ama Cemevlerine yer ayrılamıyordu. Bunun sonucunda da Camiler için inşaat ve kullanım ruhsatı almak mümkün iken, Cemevleri için resmi bir izin almak mümkün olmadı. Yani şu an ülkedeki tüm Cemevleri gecekondu niteliğinde kaçak yapılar durumundadır. Ali Balkız’ın da belirttiği gibi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, en son gittiği Tunceli gezisinde uğradığı Cemevinde, aslen kaçak bir binayı ve resmi olmayan bir ibadethaneyi ziyaret etmiştir. Bu durum Cumhuriyet tarihinin herhangi bir aşamasında herhangi bir değişiklik göstermedi. Hep böyleydi ve öyle kaldı.

Daha kötüsü ise, Alevilerin her zaman, özellikle laik sıfatı nedeni ile değer verdiği devlet, Alevileri her zaman bir tehdit olarak algıladı. Onları ülkede karmaşa yaratmak için kullanmaktan çekinmedi. Maraş’ta, Çorum’da, ve Sivas’ta devlet Alevileri koruyamadı. Hatta Maraş ve Çorum’da işin içinde parmağı varken, Sivas katliamında, otelin önünde toplanan kalabalığı dağıtmak için yeterli sayıda güvelik görevlisi göndermek için parmağını bile oynatmadı.

Cumhuriyeti kuran parti olan CHP ile Alevilerin ilişkisi de, bu nedenle hiçbir zaman tek yönlü ve pürüzsüz bir ilişki olmadı. 1990’ların ortasından itbaren, tekrar devlet partisi görünümüne giren CHP ile Alevilerin arasındaki bağ, oldukça pamuk ipliğine bağlı bir görünüm aldı.

Öncelikle şunu söyleyebiliriz ki, bugün artık saf, tek tip ve tek bir küme olarak ele alabileceğimiz bir Alevi kitlesi yok. Kentleşme süreci ve modern yaşam kanallarına tabii olmaları, Alevilerin inanç kimliklerini arka plana atmalarına neden oldu. Bugün Alevi kimliklerinden sıyrılarak, körü körüne CHP’ye bağlı olan Aleviler de var, CHP’den nefret eden Aleviler de.

Türkiye toplumu gibi Alevilerin geniş bir kesimi de, bir zihinsel değişim yaşıyor ve giderek eski zihinsel kalıplardan sıyrılıyorlar. Ancak Türkiye siyaseti bu değişimi taşıyacak kanallar yaratabilmiş değil. Bu kanalların oluşması durumunda, inanç kimliği Alevi olan insanlarda, CHP darboğazından bir şekilde kurtulabilecek. Bugün bir devlet projesi olarak ortada duran CHP’den en fazla rahatsızlık duyanlar, o projeyi üreten otoriter devlet dilinden en çok eziyet çeken Aleviler çünkü.

CHP’nin en az beş yıldır ağırlığını koyduğu, bir varlık ve yokluk savaşı ekseninde, iç-düşman edebiyatı ile bezeli siyasetini artık Türkiye taşıyamıyor. Bir iç savaş konsepti ile yeni bir kurtuluş savaşı formatının karışımı olan, milliyetçi/ırkçı proje, yavaş yavaş yerini sivil bir siyasete ve sivil zihniyete terk ediyor. CHP’nin bu aşamada değişme şansı olmadığını bugün, hemen hemen herkes biliyor. Zaten Deniz Baykal’ın en büyük becerisi de, herkesi değiştiğine ya da değişeceğine ikna edip, hiç değişmemesidir.

Büyük ihtimalle önümüzdeki 10 yıl içinde, CHP sahip olduğu %10’luk kemik kitle ile varlığına devam edecek. Yani statükocu bir politbüro zihniyetinin varlığına bir süre daha katlanmak zorundayız. Ama özellikle 2010, sol adına yeni oluşumlara gebe bir dönem gibi görünüyor. Ve bu nedenle oldukça geniş bir kitle CHP’ye artık içinde durarak katlanmak zorunda kalmayacak.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..