Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '21

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Türk Vergi Sistemi

yaptığı iş ve hayata baktığı yer dolayısıyla kendini çok özel ve en doğru yerden bakan olarak gören insanlara mesafeli durmama rağmen, 'elinde çekiç olan her şeyi çivi sanır'mış misali (mali müşavirim, ‘her ne ararsan kendinde ara’sözünün yılmaz savunucusuyum), türk vergi sisteminin bu coğrafyanın yaşayış tarzı ve alışkanlıklarına turnusol görevi gördüğünü düşünürüm: genel memnuniyetsizlik hali, bir türlü yakalanamayan istikrar, bir kere dönülemeyen kritik viraj, bir türlü ulaşılamayan toplumsal mutabakat hayatımızı etkilediği gibi etkiler vergileri de; doğrudan ya da dolaylı.

 

her şeye bir paha biçildiği günümüz dünyasında, devletin de mevcudiyetini devam ettirmesi, sosyal yönünü geliştirmesi, bireylerine/kurumlarına her bakımdan elverişli ortamlar hazırlaması için gelir elde etmesi gerektiğini teoride kabul ederiz. iş pratiğe geldiğinde ise nasıl ‘ne mutlu türküm diyene’ ile olayı çözemiyorsak; ‘vergilendirilmiş kazanç kutsaldır’ diyerek de işin içinden sıyrılamıyoruz. çünkü ‘ne mutlu türküm’ demeyen insandan çok daha fazlası, belki abartı olacak ama, bu ülkede yaşayan insanların tamamı, ‘kazanç gördün mü katlayacaksın vergi gördün mü kaçacacaksın’ mottosu ile yaşamayı tercih ediyor. çok basit görülen ‘bir alış-veriş bir fiş’ sloganı dahi genel bir toplumsal uyanışın hareket noktası olamıyor.

 

her durumda kendinden başka herkesi suçlu/hatalı gören genel zihniyet, türk vergi sisteminde de başka türlü davranmıyor; ezberini tazeliyor. ücretliler kuyumcu-doktor-avukat tayfasını ve devleti, kuyumcu-doktor-avukat işletmeleri ve devleti, işletmeler uluslar arası işletmeleri ve devleti topa tutuyor. e devlet de bizim devlet… o da kimi zaman açıktan, kimi zaman derinden vatandaşlarını/kurumlarını vergi kaçırmakla itham ediyor. olmadı, doğrudan toplayamadığı vergileri dolaylı yoldan milletin sırtına bindiriyor.

 

ne ücretliler, ne serbest meslek erbapları, ne  işletmeler, ne de devlet sağlıklı bir vergi sistemi kurmanın kaygısını güdüyor. maksat varlığını sürdürecek ve kendini büyütecek kazanç elde etmek. amaç bu kadar net ve basit  olunca, herkes önce ve sadece kendi kazancını kutsayınca toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payının her geçen gün artması da normalleşiyor.

 

oysa, genel kabul görmüş kriterler çerçevesinde, bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri, vergi toplama kabiliyeti ve toplam vergi gelirleri içinde doğrudan toplanan vergilerin dolaylı vergi toplamından fazla olması. günümüz türkiye’sinde tersi durum söz konusu ve her geçen gün dolaylı vergilerle doğrudan vergiler arasındaki makas açılıyor. kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması için gösterilmeyen irade, doğrudan vergi gelirlerini artırmak için de gösterilmiyor. tıpkı ülkenin temel sorunlarında gösterilmeyen irade gibi. bu durum herkes ve her kesimin ağlamasına, lakin kimsenin ‘meme’ bulamamasına yol açıyor.

 

bilindiği üzere ağlayanların en kalabalığını ücretli grubu oluşturuyor. onların gider gösterme, safi kazançları üzerinden beyanda bulunma gibi hakları/şansları olmadığı için brüt kazançları üzerinden vergi ödemek zorunda bırakıldıklarının haklı(?) isyanını haykırıyorlar. rakamlar ise, türkiye’de çalışan ücretli kesimin yarısının asgari ücretle, %70’inin ise, en fazla 1.000 tl, brüt ücretle çalıştığını söylüyor. istatistik kurumu ve çeşitli sendikaların çalışmaları da, dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 800-900 tl; yoksulluk sınırının ise 2300-2400 tl civarında  olduğuna işaret ediyor. bu rakamları bir araya getirdiğimizde ya bu ülkenin insanları açlıktan kırılıyor ya da herkes bir vergi kaçırma/vergiden kaçınma uzmanı sonucuna varabiliyoruz. afrika ülkeleri ile yarışır yaşam standardında olmadığımıza göre bu işte başka bir iş var, sanırım.

 

devlet de vergi toplayamamanın kaygısını güderken mevcut mükelleflerinden, yasalar çerçevesinde(!), maksimum kazanç elde etmenin yollarını arıyor. mesela; 30.000 lik vergi borcu için 150 liralık işlem yapan bir diğer mükellefinden ‘mevcut işleminize tekabül eden işleminiz için olan borcunuzu vergi dairemize ödeyiniz; ödeme yapmışsanız bilgilendiriniz’ türü bir tebligatla konuyla alakasız mükellefi borç takibinin baş aktörü konumuna sokabiliyor.   

 

topyekun mazlumu oynadığımız ve bu şekilde fayda sağlamayı umduğumuz sürece; benzine, sigaraya, otomobile ve bilimum ihtiyacımıza bindirilen vergileri göğüslemekten başka şansımız kalmıyor. ‘ilk taşı aranızdaki günahsız atsın’ misali herkes taş atmaya meraklı ve fakat bu sözle herkes geri atmak zorunda kalıyor(taşı fırlatan gönüllülere selamlar).

 

şahsen günahkarım. en az diğer ücretli, serbest meslek erbabı, kurumlar vergisi mükellefi ve devlet kadar vergi kaçırma/vergiden kaçınma konusunda duyarsızım. diğer mevcut tüm sorunlarda olduğu gibi vergi toplama hususunda da kaçak güreşiyor; kazancımın düşük gösterilmesine ses çıkarmıyor, tüm alış-verişlerimde fiş almayarak kayıt dışı ekonominin, bilinçli ya da bilinçsiz, destekçisi oluyorum.

 

bu minvalde, başka hususlarda olduğu gibi, solcu ya da sağcı olmanın, aydın ya da cahil olmanın bir hükmü kalmıyor. devlet; hamaset ve popüler politikalarla, vatandaş/kurumlar bireysel çıkar/tercihlerle kayıt dışı ekonomiyi pompalıyor. sonuçta bitmek  bilmez bir kısırdöngüyle baş başa kalıyor; günden güne artan dolaylı vergilerin kucağında buluyoruz kendimizi.  

 

illa ki tüm yurttaşları ‘taraf’ haline getirmek gerekiyorsa , belgelendirilmiş tüm giderleri  vergiden muaf tutan bir vergi iade sistemi geliştirmek etkin bir vergi toplama yöntemi olabilir. bu, aynı zamanda, tüm mükellefleri kayıt altına almak için etkili ve basit bir yöntemdir de. ancak hamaset, popülarite, iktidar olma hevesi, faydayı minimum harcama ile elde etme hedefi ve üstüne kanunlardaki boşluklar eklenince kimsenin hoşnut olmadığı ama bir şekilde yürüyen vergi sistemi ile karşı karşıya kalıyoruz.

 

en nihayetinde ise,genel kabul görmüş ilkeler çerçevesinde,  gelişmiş ekonomiler arasında ilk 20’de, bireysel beklentilerde ise; ilk 50’yi zorlayamayan ülkeler arasında yer alarak tuhaf bir garabet ile karşı karşıya kalıyoruz. hayırlısı…

12/07/2010

 
Toplam blog
: 25
: 201
Kayıt tarihi
: 28.01.13
 
 

'olan biten her şey başka türlü olması mümkün olmadığı için öyle olmuştur'.. ..