Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Türkiye'nin ilk Şövalye Valisi Özer Türk

Türkiye'nin ilk Şövalye Valisi Özer Türk
 

Şövalye Vali Özer Türk, hayatı boyunca şövalye gibi yaşadı,şövalye gibi de öldü. Türkiye'nin ilkiydi


Pencereden baktığımda, şoföründen tanıdım arabayı. Muğla Valisi Özer Türk, arabasını İzmir’de tamir ettirmiş. Dönerken geriye de tembih edilmiş “0 gazeteciyi de getir” diye. Yıl: 1971

Bindik gittik. Valilikte Özer Türk, simit, peynir çayla karşıladı beni. Bana da söyledi. Geniş makam masasının bir ucunda kıvrık bir kağıt duruyor. Göz ucuyle çaktırmadan okuyayım dedimdi. Vali Bey farkına vardı. “ Al, oku!” dedi. Okudum: “ 50 lira yolladım, idare et” Babasından gelen telgrafta böyle yazıyordu. Koskoca Vali, babadan para istemiş, o anlaşılıyor. “ Simit çayla” da karnını doyuruyor.

İşte bir vali’den kısa bir kesit. Şimdikiler gibi ne kömür taşıyor, ne risotto yemem diyor, ne de iktidara yaranmak için tuvalet pisuarlarını söktürüyor “Ayakta işenmez, itikatımıza aykırıdır” diyerekten.

Anladım ki, Vali Bey beni Marmaris’e götürecek. Kendileri Türkiye’nin ilk turizm monitörü oluyor. Fransa’dan da onur nişanı ile ödüllendirilen “ Şövalye” ünvanlı bir vali bu. Kendisiyle, daha Kuşadası’nda Kaymakam iken tanışırız. Nefis Fransızca’sı var.

Emniyet Müdürünü çağırıp rica etti. “Arkadaşımı Marmaris’te bir körfez gezisi yaptırın. Sonra da bizim eve götürün. Ben, daha sonra geleceğim”.

Düştük yola. Marmaris’te Kaymakamlığa teslim edildim. O aldı beni motorla, boydan boya körfezi dolaştırdı. Koyları bir bir gezdik. Hava sıcak mı sıcaktı. Kaymakam elini gömleğinin en üst düğmesine götürmüş, bana, “Biraz açabilir miyim, bunaldım!” diye soruyordu.

Tabi açabilirdi. Kafası kızarsa, beni denize de atabilirdi. Ne demek?! Usulüyle “ Rica ederim efendim diyebildim” Boğazımda oluşan düğümü çözmek için, yutkunaraktan hem. Bir gazeteciye olan saygının derinliğine bakınız siz! Şimdi böyle idareciler yok!

Marmaris Valilik evi. Bir katı da Kaymakamın. Alt kat, marangoz atölyesi gibi. Çeşitli aletler, harita masaları üzerinde plan projeler, dosyalar, klasörler. Bir hummalı çalışma ki, deme gitsin.

Vali Bey nice sonra geldi. İzahatlar verdi. Marmaris’i yeniden inşa ediyordu. Plânlar, plânlar… Evde yatacak yer kalmamış. Beni Turban Tatil Köyüne götürdü arabası. Valinin ne kadar çok sevildiğini, o tatil köyünde anladım. Ne kadar genç varsa koştura koştura tık nefes geldiler. Her biri, arabanın kapılarından tutup açmağa çalıştılar. Gözleri pırıl pırıldı gençlerin. Yüzlerinden taşan aydınlıkla ışık saçıyorlardı etraflarına.

Vali yerine, arabadan çıka çıka ben çıktım. Mamafih, gençlerden kuru da olsa, bir hoş geldiniz aldım. Sonraları Vali Beye söyledim.” Beni arabanla her yer taşıma” dedim, güldü. “Yarına hazır ol” dedi.

Ertesi gün Vali önde, ben arkada rap rap rap yoldayız. İlkten Kaymakamlığın arkasındaki caminin avlusundaki tuvaleti teftiş etti Vali Bey.

Tuvalet girişinde, eski bir makam masası.Yeşil çuhası mürekkepli. Masada hokka, kalemler ve bir de sumen var, yırtık pırtık.

Adam bizi görünce, “ Boş geçmeyelim beyler!” dedi. Eğildi, masanın altından, ayaklarının dibinden bir şişe çıkardı, lıkır lıkır içti, Yerine koydu. Ve ekledi “ Paralar peşin, kırmızı meşin” dedi. Ve vakitler sabah 8,30 du. Marmaris’in ilk teftişiydi ve tuvaletlerden başlamıştı.

Vali, çenesinin ucuyle, üstünde ceket, altında pijama, ayağında takunyalı adamı işaret etti. Çıkışta adam, bir fırt daha alırken, Vali, “Kolay gelsin babalık” diye takıldı.

Oradan, dar sokaklardan tırmanıp, geniş kapısı olan kaleye geldik. Kapının önünde yere serili bir ince döşek. Yorganı uçmasın diye de etrafı taşlarla çevrilmiş. İçinde Gandi gibi zayıf ve kuru bir adam. Yarı beline kadar yatağında yatıyor. Yanı başında bir para tası “ Boş geçmeyelim beyler” diyor, arada bir.

Vali de ben de boş geçmedik. Kaleye giriş aidatı gibi, dilenci parası verdik. Vali hızını alamadı. Yorgan ve döşeği, ayak uçlarından iki eliyle yakalayarak, bir dut silker gibi bir havalandırdı ki, taşlar savruldu. Sakat rolü yapan adam, evlerin birine koşarak kayboldu. Kale giriş parası, evlerle bölüşülürmüş. Etrafın konu komşusu “ Deli mi bu adam, polis çağırın.” diye, feryat figan ediyordu..

Vali Özer Türk, daha Mülkiyeli iken namlı bir adamdı. Özel gecelerde hep anlattırırlardı kendisine. Yatılı Mülkiyenin gece kuşları, gece hayatı sonrası, yataklarına dönermiş. Yan karyolada yatan arkadaşına, merak edip sormuş. “Kafalar iyiyken, yatağı kolayca nasıl buluyorsun?” diye. Arkadaşı da, “ Çok kolay. Yürürken, ayağıma bir şey takılırsa, bilirim ki yanı başımdaki yatak benimdir!” Çünkü Özer beyin boyu uzun, ayakları karyoladan taşarmış.

Nitekim de, boyundan bahsederken, yanlışlıkla 1, 85 diye yazdığım için, gazeteye tekzip yollamıştı vali “Hayır 1.90” diye, düzelttiydik.

Daha sonra Vali Özer Türk, Belediye Başkanı Kemal Elgin, Sini Restoranın diskosu kapısında buluştuk. Gençlerden çok şikâyet almış Vali. ‘Kaymakam diskolara 2 saat izin veriyor, sonra da elektriği kestiriyor. Biz buraya eğlenmeğe geldik tatilde” diyerekten.

Vali aldı karşısına Başkanı. Başkan da oranın yerlisi ve tanınmış kişisi. Vali, elinde bir sopa, gençlere, “Buyrun diskoya. Sabaha kadar açık kalacak. İçerde tık diyen olursa, bu sopa onun kafasına inecek!” Ve Başkana da: “ Bu disko çalışacak” dedi. Kapının dibine bir masa attırdı. Üç sandalye koydurdu. Sabaha kadar biz kapıda bekledik. Benim makine hazırdı. Kimin kafasına sopa inecekse, ona göre odaklamıştım. Bir şey olmadı. Vali, sabahın ilk ışıklarında bizler dağılırken söylüyordu: “ Sayın Başkan. Gözünüzle gördünüz. Demek ki dediğiniz gibi diskoda olay olmadı” dedi.

İşte! İlk turizm yılları böyle başladı Marmaris’in. Vali Özer, Bodrumdan işe başladı. Akyarlar’a el attı. Artur ve Aktur’ları kurdu. Bir günde tarla sahiplerini meydan toplayıp, bir daktilo ordusu karşısında tarlalar satıldı. İbralar alındı, villalar kuruldu.Vali Özer Türk’ün, hiçbir villası yoktu. İstemedi. Dolaylı yoldan akrabasının bile villası yoktu. Onları, işin içine karıştırmamıştı.

Efe ruhluydu da! Anlatıyorlar. Muğla’nın bir namlı mırmır’ı, garajda,Vali için ileri geri lâflar edip, onu alnından vuracağım “ demiş. Vali buldurmuş kendisini. O lâfı nerede sarfettiyse, oraya kendi elleriyle götürmüş. Çekmiş tabancasını vermiş o mırmır’ın eline.” Al vur, demiş, o küfür ettiğin vali benim” diye. Adam afallamış, yere kapanıp, ayaklarını öpmeğe başlamış. Ve o adam, o günden beri de halâ daha yokmuş Muğla’da. Nerede olduğu da belli değilmiş.

Valimizi en son olarak Ankara’ya Merkez valisi yaptılar. Turizmde daha faydalı olsun diye. Adam, küstü, kabuğuna çekildi, ve de kızgın öldü.

Şimdi Kuşadası’nda adıyla anılan koskoca stadyumdan başka manevi varlığı yok valinin. Bir de turizm eserleri ki, halâ daha bu günlerde de yaşayan, nefes alan eserler.

İşte, kadir kıymet bilmeyen bir dünya. Batsın böylesi dünya, eğer böyle bir kafaya sahipse. Ama batmıyor ki.

Ört ki, ölem!

R.ALTLARI: 1- Genel Manzara 2- Eski Marmaris 3- Yat Limanı sonu 4- Kaleye bakış 5- yat Limanının sonu 6- Sazların arasından 7- Karşı köşe, şimdiki Akvaryum 8 - Çekek yeri (Şimdiki Belediye karşısı) 9- Şimdiki lisenin karşısı 10- Yat Limanından (Dede Restoran civarı) 11- Yat Limanından

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..