- Kategori
- Şiir
Ücra
haydi
al kendini vur harmana
güz oluyor bende
hititçe bir güneş gibi doğuyor
penceremde siyah çelenk
sabanın ucunda naçar kasım sabahı
çığlıkla savururdu
yangın yüzünü...
baktım
kıraçtı seninde bakışların
bir başına gelincik gibi
kanakandım
çoraklığının içinde
ne deyim
dolupta yağmamak var
yağıpta akmamak
karışıp derelere
besbelli uzak bir geçmişte
geçmiş dediğin öyle bulutumsu değil
mağarı duvarı resimlerinden az önce
belki
ateş bulunalı bir kaç bin yıl
hala aynalı cam şişenin içinde
gaz yağı
ince boyunlu dik
geniş karnında sıcacık alev dilli
yalarken işte...
kıvrılır üç beş çocuk
kocaman gözlü
kavruk tenli
ırak hanede...
ne demekse yoksulluk...
heralde
uyuşması dizlerin
heralde büyüdükçe ıraması
karatahtada ak tebeşirin
tozunun savrulması
ücra köy yollarına...
nerden gelmişse
pili ağırlığınca altın eder bir radyo
yaşamak gerek
ajanslardan arta kalan zamanda
yunaytıt pres interneyşınıldan gizli
yokmuşcana yüzümüze çarpan kapı
yokmuşcana kuş sesleri börtü böcek
yokmuşcana memleketimin masalsız uyutanları
köçeksiz
davulsuz zurnasız oynatanları
efektlemek gerek
barones kim vurduya gitmesin.
hey gidinin horantası
dalga sesini ilk radyoda duydum ben
çıplak ayaklarım üşüdü
boğuldum öykünmekten...
gün büyüdükçe adına hafta
uzadıkça ay
serpildikçe yıl koydular
çulumuzu çaput yapıp anam
bağladı gül dalına
sızılandı dilek dilek
ağlandı dua dua
yetsin diye karanlıkta
kına kına türküler...
yer demir
gök demir
bir kolunda kavga
bir kolunda kimsesiz
hep halay sonu
kısa çöp...
dönendikçe devran
çarkından
çalabından
ol demeyle olunmuyor mendil elde
öl dmeyle ölünmüyor kör döğüşte
bıyığı yeni terli ağam
hızır dar zamanda gerek
ilyas ahrette
san sen seni gül dalı
erenler makamından
merhaba de
medet
hu...