- Kategori
- Sivil Toplum
Uğur Mumcu, Hrant Dink ve karanfiller üzerine...

Uğur Mumcu için söylenebilecekler söylendi aslında. Gazetelerde, televizyonda çokça konuşuldu, çokça anlatıldı Mumcu. Nasıl bir insan olduğuna, nasıl bir gazeteci olduğuna dair söylenebilecek yeni hiçbir şey yok artık.
Uğur Mumcu, bundan böyle birbirinin tekrarı niteliğindeki cümlelerle anılacak.
Uğur Mumcu, tıpkı kendinden öncekiler için söylenen cümlelerde olduğu gibi, kendinden sonrakilerde de kurulacak tümceler içinde geçen sözlerle yâd edilecek.
Yarın Uğur Mumcu için yan yana getirilecek her bir kelime, bundan önce de getirildi.
Ama yarın Uğur Mumcu için yan yana gelecek olan ‘bedenler’ hususunda biraz düşünceliyim.
Bundan öncekilerde olduğu gibi tıpkı, bugün de ‘en yan yana gelmesi gerekenler’ olmayacak aslında yan yana gelecek olanlar.
Zaten o ‘en yan yana gelmesi gerekenler’ için yan yana geliyor yarın bunca ‘beden’… “Yani şimdiye kadar beceremediniz ama hiç olmazsa bundan sonra yan yana durun” demek için yan yana duracaklar.
Yani demem o ki; yarın sokağa çıkıp yürüyecek, birtakım önemli sözler sarf edecek, ‘unutmamak, unutturmamak’ için yan yana gelecek olanların sadece siyasetçiler olması ne kadar hüzünlü. Yarın yan yana gelecek olan ‘bedenler’in; farklı siyasi partiler, farklı sendikalardan, ama sadece bunlardan olacak olması ne kadar hazin…
Oysa yeni bir şey söylemeyecek ki hiçbiri. İlk defa duymayacağız ki biz Uğur Mumcu’nun kim olduğunu, nasıl biri olduğunu…
Ama onların bu yan yanalıklarına bakarak, sanki ilk kez duyuyor olacağız, yan yana gelmemiz gerektiğini.
YANLIŞ YERE BAKIYORSUN!
Biz bunu da yanlış anlıyoruz aslında. Biz, sadece beden olarak algılıyoruz Uğur Mumcu’yu; tıpkı diğerlerini algıladığımız gibi. Biz, Uğur Mumcu’nun bütünüyle bir zihniyet olduğunu tam görebilmiş değiliz esasen. Biz, topyekûn bir fikrin küçük küçük ama bir bütünün parçasını oluşturan temsilcilerinin, simgelerinin veyahut ta, birer birer yok edildiğinin tam ayrımına varamadık henüz. Biz sadece, bize öğretilmiş olan reflekslerle üzülüyoruz Uğur Mumcu’nun öldürülüşüne. Bunun, sistematik bir şekilde işleyen topyekûn bir yok etme operasyonu olduğunu, bütünü oluşturan her bir parçanın ortadan kaldırılması suretiyle, o bütünün tamamen yok edileceğinin, edilmek istendiğinin ayırımına varamadık henüz. Belki de biz, o bütünün içinde olduğumuzu tam kavrayamadık sanırım.
YAN YANA, YANA YANA…
Her duyduğumda içimi ezen, umutsuzlaştıran, yalnızlaştıran bir slogan olmuştur: “Susma! Sustukça, sıra sana gelecek!” Ancak, kendisinden umut kesilmiş bir kitleye çağrı niteliğinde söylenir bu slogan çünkü. Yalvarışlı bir davettir bu slogan. Yani ki, “Allah aşkına artık susma. Ne olursun susma! Bari artık susma. Bak, sen de öleceksin yakında; hiç olmazsa bunun için susma” biçimindedir meali…
Yarın Uğur Mumcu için bir araya gelenler, kendisinden umut kesilmiş bir ‘halk’a, umutsuzca çağrıda bulunacaklar.
Asıl yan yana gelmesi gerektiği halde yan yana gelememiş kitlenin yan yana gelebilmesi için yan yana gelecek olan siyasiler, daha önce yan yana gelmiş kelimeleri yan yana getirecek yani…
UYUSUN DA KÜÇÜLSÜN NİNNİ…
Sen yarın anlamsızca bakarken sana uzatılacak olan karanfile, 14 sene önce Uğur Mumcu öldürüldüğünde (ve tıpkı ondan öncekilerde olduğu gibi) yan yana gelemediğin için öldürülebildiğini anlayamayacaksın, 4 gün önce öldürülen Hrant Dink’in! Hiç anlayamayacaksın…