Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
Siyaset
 

Ülkemiz ve rejimimiz tehdit altında mı?

Ülkemiz ve rejimimiz tehdit altında mı?
 

İnsanoğlu var olduğu süreçten itibaren, içerisinde yer aldığı tüm topluluklarda, gerek topluluk içi, gerekse de topluluklar arası rekabet ortamı içerisinde yer almıştır.

Var olan, üretilen, elde edilen zenginliklerin, temel yaşamsal kaygılarla paylaşılmasını içeren bu kavga ortamı, ilkel çağlardan, günümüzün modern dünyasına kadar aynı temel çizgide ilerlemiştir.

Bu kavganın ne kadar devam edeceğini, dünya üzerinde mutlak barış ortamına ne zaman ulaşılabileceğini bilemiyoruz. Bu istemi bir ütopya kabul edenler çoğunlukta olması, hayalleri ölçüsünde gelişen insanın ufkunun henüz dar olduğunu gösteriyor.

Bu kavga, çıkar ve rekabet ortamında, günümüzün örgütlenme modeli olan devletlerin de birbirleri ile rekabet halinde olduklarını kabul etmek zorundayız. Hele ki çok yakın bir zamanda 1. ve 2. dünya savaşlarının yaşandığı dünyamızın, süt liman olduğunu kabul edebilmek mümkün değildir.

Bu sebeple her devletin kendi varlığını koruması, çıkarlarını kollaması ve olanaklardan faydalanması kaçınılmaz olmaktadır.

Fakat her ülkenin, dünyadaki rekabet ortamında, kendisine yönelik tehditlerin esas beslenme noktası kendi iç dinamikleridir. Her devlet, kendisini var eden toplumu kendisine bağladığı, çıkarını devletin varlığında hissettirebildiği ölçüde güçlü olabilmektedir.

Devletin varlığı, o devletin sınırları içerisinde yaşayan insanların beslenme, barınma, çalışma vb. temel gereksinimlerini karşıladığı, kendi içerisinde modern toplum imkânlarını yaratabildiği ölçüde güçlenebilmektedir. Devletler ne kadar milli ve dini anlamda homojen topluluklarda barındırsa, ekonomi devletle vatandaşı (tebası) arasındaki ilişkinin esas belirleyicisi olmaktadır.

Devletle vatandaşı arasındaki ilişikiyi belirleyen çok temel bir ölçüt vardır. O da, o toplumdaki orta sınıfın ne kadar güçlü olabildiğidir. Orta sınıf kavramı tartışmalı bir kavram olmakla beraber genel olarak, köken, yapı, inanış, kültür itibari ile birbirleri ile farklılık arz eden ancak, ekonomik ve sosyal anlamda çıkarlarının düzenin devamında gören insanların toplam ifadesidir.

Devlet, toplumunu zenginleştirdiği, bu zenginliği eşit dağıttığı, sosyal adaleti ve hukukun üstünlüğünü de sağladığı oranda, kendi vatandaşlarının düzene bağlılığını sağlamış olur. Bu ülkenin iç istikrarını sağladığı kadar, dış güçlerin de ülke üzerinde alternatif hesap ve kitaplarının da önemli derecede önüne geçmiş olur. Çünkü emperyalizm, yani dış yayılmacı güçler ancak var olan mevcut yaraları kaşıyabilirler. Siz bünyenizde yara barındırmadığınız müddetçe, fırsat kollayanlara da iş çıkarmamış olursunuz.

Devletin vatandaşlarının taleplerini karşılayamadığı durumlarda, dini, siyasi ve etnik güçler, çok güçlü muhalefet hareketleri örgütleyebilmekte, bu hareketlerin gelişmesi için kolaylıkla dış destek sağlayabilmektedirler.

Modern toplumların veya kapitalizmin en büyük başarısı, halen yaratmaya devam ettiği zenginlik ve refah ortamı içerisinde kendi bünyelerinde ortaya çıkan muhalif güçleri, kendini ifade edebilecekleri alanlar yaratarak, kendi bünyesi içerisinde eritebilmesidir. Bunun en güzel örneği de 1968’li yıllarda özellikle ABD ve Batı Avrupa’da gelişen ve silahlı etkinliklere dönüşme olasılıkları artan isyancı hareketleri, bir süre sonunda isyan ettikleri toplum düzenine kendilerini ifade edecek şekilde eklemleyebilmesidir.

Ancak bu süreç, bizim ülkemizde, henüz güçlü bir orta sınıfın oluşmamış olması ve muhalif güçlere kendilerini ifade edecek kanallar açılamaması neticesinde şiddet ile sonlandırılmaya çalışılmış, ancak batıda, 70’li yılların ortalarında sönümlenen hareket aynı dönemde ülkemizde çok daha şiddetli yaşanmaya başlamıştır.

Bu süreç yalnızca, isyancı gençlik hareketleri için değil, ayrılıkçı etnik hareketler içinde geçerlidir. İngiltere’de İrlanda ve IRA, İspanya’da Bask ve ETA benzer gelişmeler göstermiş ve her iki ülkede de, düzen insanlara, çıkarlarının kendi varlığının devamında olduğu konusunda ikna edebilmiştir.

Üstelik tüm bu sorunlarda, ülkeler, kendi etrafındaki devletleri ya da diğer devletleri bir tehdit olarak algılamıştır. İrlanda sorununda İngiltere ABD’yi IRA’ya destek çıkmakla suçlamış, İspanya’da gerek Bask gerekse de Katalan Bölgesi sorunu için, Fransa’yla sorun yaşamıştır. Ciddi anlamda da ABD’nin, IRA ile çok iyi diyalogları olmuş, IRA’nın siyasi kanadı olan Sinn Fein Partisi lideri Gerry Adams, ABD’de rahatça diplomatik faaliyetler yürütmüştür.

Bu anlamda, bu tip tehdit unsurlarının, dünya üzerindeki tüm devletler için geçerli olduğunu iddia etmekte zorlanmayız. Bu durumu dünya üzerinde yalnızca bizlere özgü, tüm dünyanın gözünü Türklere ve devletimize diktiği, her yeni gelişmenin bunun sinyali olduğu, her şeyin olup bittiği ve aslında son dakikaları yaşadığımız atmosferi, olayın bayağı bir farklı boyutta algılanışıdır.

Evet, ülkemize ve toplumumuza yönelik tehditler vardır. Bu topraklarda gözü olan insanlar da vardır. Ancak bu hesapların yapılmasına ön ayak olan şey, bizim ülkemizin dünya standartlarından uzak olması ve kendi vatandaşlarının gönüllü bağını ve yaşamsal çıkarlarını sağlayamamış olmasıdır. Devlet kendi bünyesindeki tüm unsurları kapsayacağı ve onların kendilerini ifade edeceği kanalları yaratacağı yerde, aksi yönde dışlaması ne yazık ki, ülkemizi üzerindeki tehdidi azaltmadığı gibi artmasına neden olmaktadır.

Tüm inançlıları şeriat yanlısı, tüm etnik unsuru ayrılıkçı ve bölücü, her farklı düşünceyi hain olarak algılamak, ne yazık ki, bu ülke için kurtuluş reçetesi değildir.

Kurtuluşumuz, ülkemizde çıkarını bu düzenin devamında gören orta sınıfı güçlendirmektir. Bu orta sınıfı yaratacak ekonomik gelişmeyi yaratmak, bu gelişmeye paralel sosyal, kültürel ve hukuki gelişmelerin ve açılımlarında sağlanması, bu ülkeyi üzerinde hesap kitap yapılamayacak bir konuma taşır.

Bu hedefe de, sivil toplumun üreteceği çözümlerle erişilebileceği yine su götürmez bir gerçektir. İspanya'nın Bask sorununu Franco'nun iktidarda olduğu 30 senede değil, AB üyesi olduğu ve demokrasiye adım attığı dönemde çözdüğü gerçeği, bunun en güzel örneğidir.

Ortaya atılan komplo teorilerinin aksine, dünya güvenliğinin ve istikrarının çıkarı Türkiye Cumhuriyetinin varlığı ve bulunduğu bölgede istikrarın, kalkınmanın ve demokrasinin sembolü olmasıdır.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..