- Kategori
- Futbol
Ümit Karan Yüz Kızarttı!

Futbolu uzun süre takip edenler iyi bilir futbolcunun aleyhinde konuşmayacaksın. Hele hele maç sırasında hiç konuşmayacaksın. Senin bağırdığın topçu çıkar bir hareket yapar, toplumun içinde gülünç duruma düşersin.
Ben bu kuralı yaklaşık on yıl önce öğrendim. Zira Arif Erdem hakkında ne zaman kızsam, bağırsam çıkar bir gol atardı, beni mosmor ederdi. O gündür bu gündür futbolcular, teknik adamlar hakkında hiç konuşmam.
Geçenlerde Fenerbahçe taraftarları komik hallere düştü mesela. "Deivid şöyle kötü, böyle kötü, Zico vatandaşına torpil yapıyor bu adamın savunmada, sağ kanatta ne işi var?" diyenleri İnter maçında öyle utandırdı ki taraftarda eleştirecek takat kalmadı. Yarım ağızla sevindiler ama fırsat olsa Deivid'i bir kaşık suda boğacaklar.
Geçen yılda "Kezman bu takımın golcüsü değil, bu nasıl forvet?" diyenler Beşiktaş maçında yapılan enfes aşırtma ile susup kalmışlardı.
Geçen gün bir dost ortamda Kasımpaşa-Galatasaray maçını seyretttim. Tek Galatasaraylı ben olduğum için muhalefete çekildim. Bir ara FB,BJK,TS taraftarlarından oluşan ezici çoğunluk "en sinir Galatasaraylı" anketi bile düzenlediler.
-Ben Hasan Şaş'ı sevmiyorum. Zırt pırt hakeme itiraz ediyor.
-Emre Aşık çok sert faul yapardı.
-Emre Belezoğlu gelsin bu takım tam olur bir Emre eksik.
-Ben Bülent Korkmaz'ı sevmiyordum. Ha doğru ya futbolu bıraktı.
Derken asıl mücevher yanımda patladı:
-Ben Ümit Karan'ı sevmiyorum.Golcüyüm diye geçinir bir tane adamakıllı golü yok. Hep boş kaleye dürter topu. Ondan sonra vıdı vıdı konuşur "Şöyle büyük golcüyüm, böyle büyük golcüyüm!" der durur. Var mı hatırlayan bunun şöyle güzel bir golünü?
Sessizlik hakim oldu ortamda. Şaşırıp kaldık. Bu arada penaltı oldu topun gerisine Ümit Karan geçti ve kötü bir atışla penaltıyı kaleciye nişanladı. Gerçekten kötü penaltıydı. Bir kere tüm penaltılara dikkat ederseniz ezici bir üstünlük olan kural şudur: Sağ ayakla topa vuranlar kalecinin sağına, sol ayakla vuranlar kalecinin soluna topu atarlar. Kaleciler sadece buna göre penaltıda yatarlarsa çok penaltı kurtarırlar. Bir de her iki ayakla vuranlar var ki kalecilerin en zorlandıkları isimlerdir. Son ana kadar hangi ayakla vuracakları belli değildir. Ümit Karan maalesef atacağı köşeyi belli etti.
Penaltı kaçınca Ümit Karan hakkında konuşan arkadaşın göğsü kabardı. Spor basınında yazarların sık sık dediği "Ben dememiş miydim?" gibi bir karizma da yapmadı değil hani.
Maçın sonlarına doğru ise Lincoln'ün uzak bir mesafeden yaptığı ortayı o ne güzel omuz ile havaya yumuşacık atış ve gelişine sert bir vuruş ne güzel bir goldü. Golden sonra hepimiz kahkahalarla arkadaşımıza döndük. Hafif kızarmıştı. Sen Ümit Karan için akılda kalan bir tane bile golü yok diyeceksin sonra Ümit Karan çıkacak bir saat sonra rövaşata ile golü atacak üstelik uzun bir pası göğsü ile değil omzu ile düzelterek.
Hala "Şansla attı normalde o topun yukarı çıkması gerekirdi." falan desede iş işten bir defa geçmişti artık.
Maç sırasında erken konuşmanın cezası yine kesilmişti. Belki futbolun güzelliği bu olsa gerek. Ne zaman ne olacağı asla kestirilemiyor.
Ben bu kuralı yaklaşık on yıl önce öğrendim. Zira Arif Erdem hakkında ne zaman kızsam, bağırsam çıkar bir gol atardı, beni mosmor ederdi. O gündür bu gündür futbolcular, teknik adamlar hakkında hiç konuşmam.
Geçenlerde Fenerbahçe taraftarları komik hallere düştü mesela. "Deivid şöyle kötü, böyle kötü, Zico vatandaşına torpil yapıyor bu adamın savunmada, sağ kanatta ne işi var?" diyenleri İnter maçında öyle utandırdı ki taraftarda eleştirecek takat kalmadı. Yarım ağızla sevindiler ama fırsat olsa Deivid'i bir kaşık suda boğacaklar.
Geçen yılda "Kezman bu takımın golcüsü değil, bu nasıl forvet?" diyenler Beşiktaş maçında yapılan enfes aşırtma ile susup kalmışlardı.
Geçen gün bir dost ortamda Kasımpaşa-Galatasaray maçını seyretttim. Tek Galatasaraylı ben olduğum için muhalefete çekildim. Bir ara FB,BJK,TS taraftarlarından oluşan ezici çoğunluk "en sinir Galatasaraylı" anketi bile düzenlediler.
-Ben Hasan Şaş'ı sevmiyorum. Zırt pırt hakeme itiraz ediyor.
-Emre Aşık çok sert faul yapardı.
-Emre Belezoğlu gelsin bu takım tam olur bir Emre eksik.
-Ben Bülent Korkmaz'ı sevmiyordum. Ha doğru ya futbolu bıraktı.
Derken asıl mücevher yanımda patladı:
-Ben Ümit Karan'ı sevmiyorum.Golcüyüm diye geçinir bir tane adamakıllı golü yok. Hep boş kaleye dürter topu. Ondan sonra vıdı vıdı konuşur "Şöyle büyük golcüyüm, böyle büyük golcüyüm!" der durur. Var mı hatırlayan bunun şöyle güzel bir golünü?
Sessizlik hakim oldu ortamda. Şaşırıp kaldık. Bu arada penaltı oldu topun gerisine Ümit Karan geçti ve kötü bir atışla penaltıyı kaleciye nişanladı. Gerçekten kötü penaltıydı. Bir kere tüm penaltılara dikkat ederseniz ezici bir üstünlük olan kural şudur: Sağ ayakla topa vuranlar kalecinin sağına, sol ayakla vuranlar kalecinin soluna topu atarlar. Kaleciler sadece buna göre penaltıda yatarlarsa çok penaltı kurtarırlar. Bir de her iki ayakla vuranlar var ki kalecilerin en zorlandıkları isimlerdir. Son ana kadar hangi ayakla vuracakları belli değildir. Ümit Karan maalesef atacağı köşeyi belli etti.
Penaltı kaçınca Ümit Karan hakkında konuşan arkadaşın göğsü kabardı. Spor basınında yazarların sık sık dediği "Ben dememiş miydim?" gibi bir karizma da yapmadı değil hani.
Maçın sonlarına doğru ise Lincoln'ün uzak bir mesafeden yaptığı ortayı o ne güzel omuz ile havaya yumuşacık atış ve gelişine sert bir vuruş ne güzel bir goldü. Golden sonra hepimiz kahkahalarla arkadaşımıza döndük. Hafif kızarmıştı. Sen Ümit Karan için akılda kalan bir tane bile golü yok diyeceksin sonra Ümit Karan çıkacak bir saat sonra rövaşata ile golü atacak üstelik uzun bir pası göğsü ile değil omzu ile düzelterek.
Hala "Şansla attı normalde o topun yukarı çıkması gerekirdi." falan desede iş işten bir defa geçmişti artık.
Maç sırasında erken konuşmanın cezası yine kesilmişti. Belki futbolun güzelliği bu olsa gerek. Ne zaman ne olacağı asla kestirilemiyor.