Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

ÜRETİM TÜKETİM İLİŞKİSİ

Sayın Güngör Uras ilgiyle okuduğum bir yazar. Analizleri, yorumları bence büyük değer taşıyor. Ancak bir konuda kendisine çok fazla katılamıyorum. Katılamadığım bu konuda üretim / tüketim öncelik sırası. ( Bu yazıya 13 Aralıkta başladım ama ara vermek zorunda kaldım.) Yazı 11 Aralık tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan Sn. Güngör URAS' ın " Üretim artarsa gelirimiz de artacak " başlıklı makalesine ilişkindi. Lütfen o makalenin tamamını okuyun. Benim itirazım ise üretim artışının olabilmesi için tüketim artışının veya en azından artacağı beklentisinin olabilmesi gerekir şeklinde olacaktı. Ben yazana kadar Sn. Uras' ın 14 Aralık tarihli makalesi yayınlandı. Lütfen o yazıyıda okuyun. İki makaleyide okuduğunuzu da varsayarak bende görüşlerimi yazmış olayım.

Sayın okurlar teorik olarak dünyanın her ülkesinde herhangi bir şey (gerçekten şey) (hizmet, sınai ürün, tarım ürünü, varsa maden vb) mutlaka üretilebilir. Yani aslında üretim teorik olarak sonsuzdur. Gerekirse devlet baba yolları söküp yeniden yapın der -ki diyor da nerdeyse- alın size hizmet üretimi. Yine devlet baba durup dururken bir fabrika açar ve hatta o fabrikada 7 gün 24 saat bir şey ürettirir. Bu üretimler arttı diye milli gelir kalıcı olarak artmaz. Önemli olan bir ülkenin tüketim nitelik ve nicelik trendidir. Sn. Uras' ın benden doğal olarak çok iyi bildiği kavram, bir ekonomik değer ile desteklenmeyen talep de talep değildir ve tüketime baz olması da neredeyse söz konusu değildir. Bir başka nokta hizmet -ve hatta o bile sınırlı olabilir- dışında üretecek hiç bir şeyi olmayan ve ondan da öte çeşitli nedenlerle üretmek gibi bir niyeti olmayan ülkenin milli geliri pekala artabilir. Örneğin Büyük Sahra' da çöl turizmini ve çöl araştırmalarını iyi pazarlar ve sadece bu pazarlamanın getirdiği gelir ile yaşayacak nitelik ve nicelik te bir ulus yaratabilirseniz eğer, bu ulusun kulaklarından para fışkırabilir ve bu ülke başka hiçbir şey üretmeden deliler gibi tüketebilir. O zaman gelelim yazının ortasında son sözüne, "milli gelir artışı özellikle sınai ve diğer fiziksel üretim artışına bağlanamaz"

Öncelikle bir ulusun sahip olduğu doğal kaynaklar / varlıklar ve sahip olduğu kara, hava ve su varlığı saptanır. Bu varlıkların bir bölümü büyüyemez ( toprağınızı % 99.9 artıramazsınız) Doğal kaynaklarınız son derece planlı bir sürdürülebilir büyüme/tüketim planı yapamazsanız artmaz azalırlar. Daha sonra bu varlıkların içerisinde ne kadar ve hangi nitelikte insanı hangi faaliyet kollarında istihdam ederek yaşatacacağınızın planı yapılır. Ve daha sonra bu nitelik ve nicelikteki insan varlığı için hizmet ve diğer fiziksel üretim (tarım, sanayi, madencilik vb vb) planlaması yapılır. Bunlar yapılmadan ülkemizde bir üretim artışı çabası beyhudedir ve hiç bir üretim artışı sağlıklı ve süreli bir milli gelir artışı sağlamaz. (İçerde tüketemediğiniz ürünleri dışarı satarak -yani yine bir tüketim kaynağı yaratarak- üretim sürdürülebilir iddiası getirilebilir.) Ancak sonuçta her ulusun aynı şeyi bir şekilde düşüneceğini ve yapacağını varsayarsak tüm dünyadaki toplam pazarında arz ve talep yönünden bir sınırı olacaktır.

Ve sonuçta bir ülke her ne kadar dışa açılır ise açılsın kendi iç varlığını ve dinamizmini sağlamak zorundadır. Yani kendi tüketim kaynağını yaratmak zorundadır. Ama nüfus artışı tüketim artışı anlamında değildir. Veya yeterli değildir. Önemli olan çağdaş niteliklere sahip ve süren bir tüketim trendi yaratmaktır. İşte ülkemizde olmayan da budur. Türkiye' nin kendi üretim artışını sağlayacak yeterli tüketim eğrisi yoktur. Bu nedenle otomotiv vb daima ihracat üzerinde yaşar, yine bu nedenle sürekli dış yatırım istenir. Sürekli dış yatırım iyidir ama sürekli olarak kalıcı olma garantisi yoktur.

Sonuçta milli gelirin artması için daha az ama daha nitelikli nüfusa sahip olup, çevreyi koruyan yeni ve yerli teknolojiler ile beyin/bilgi hakkı yoğun tüketim / üretim eğrileri yaratmak zorundayız. Doğal olarak bu dediklerim bugünkü sanayileşme yapımızın değişmesi anlamına geldiği gibi devlet/özel sektör ilişkisinde de sanayici ve üretim süreçleri tanımlarının ve işleyişlerinin tam anlamı ile yeniden değerlendirilmesi anlamına da geliyor. Eğer milli gelir artışı kavramına sadece üretim tarafından bakarsak emir komuta zinciri ile her fabrikayı satamayacağı ürünler ile üç vardiya çalışmaya mecbur edebiliriz. Ancak bu tür bir artışın sonuçta gelir artışına mı yoksa gelir yok oluşuna mı yol açacağını isterseniz siz düşünün.

Peki biz bu ülkeyi sloganlardan uzakta neden sonuç ilişkileri içerisinde analitik bir bakış açısı ile yeniden planlayıp yönetebilirmiyiz? İşte bu konuda hiç umudum yok.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..