- Kategori
- Siyaset
Ütopik bir siyasi analiz

Don Quixote-Picasso
Olaylara doğru açıdan bakmak, mış gibi davranmamak ve gerçekte sahip olunmayan çağdaş demokrasilere ait kurumların sanal varlığının arkasına saklanmamak gerekmektedir.
Türkiye'de demokrasi kurumsallaşmamıştır. Kuvvetler ayrılığı sözde ve yazıda olup, demokrasinin ve devletin kurumları hukukun ilkelerini temel almak yerine ya mutlak iktidarın ve bürokratik elitlerin ya da alt kimliklerin oluşturduğu çok çeşitli cemaatlerin güdümündedir.
Tarihsel olarak güçlü iktidar sahipleri hemen hiç bir zaman seçimle iktidardan ayrılmamıştır.
Bu nedenle ne kadar idealist olursa olsun iktidar açısından da öncelikli amaç mutlak iktidarın korunması ve sürdürülebilir kılınmasıdır. Bu güdü, siyasi yelpazenin bir tarafına yönelik olarak radikal değişimlere yol açıldığı ölçüde güçlüdür.
Bu açıdan ve tarihsel perspektiften bakıldığında bugün yaşananlara şaşırmamak gerekmektedir. Altta yatan politik konumlanmadan bağımsız olarak iktidarın korunması ve sürdürülebilmesi adına geçekleşen ittifakların, çıkarların çatıştığı aşamada boğaz boğaza gelmesi, bu uğurda paradigmanın değişmesi ve ezberlerin bozulması reel politik açısından beklenmedik bir durum değildir.
Bununla birlikte, iktidar sahipleri açısından ekonomik ve teknolojik globalleşme sonrasında bilginin dolaşımının yönetilemediği günümüzde, ilkesizliğin hakim olduğu ve değerlerin hızla aşındırıldığı bir toplumsal düzlemin globalleşmenin etkisi altındaki kaygan zemininde, iktidarın sürdürülmesi adına atılan adımların, iktidar sahiplerini varmak istedikleri hedefe ulaştıracağı da kuşkuludur.
Bu kaostan nihai çıkış yolu olarak her zamanki gibi seçimler (yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri) aracılığı ile toplumsal sağduyunun hakemliği genel kabul görmekte ve kutsanmaktadır. Ancak bu yol da yakın siyasi tarihimizdeki ekonomik salınımlarımızla koşut "mutlak siyasi iktidar-kriz-zayıf siyasi bürokratik iktidar-kriz-mutlak siyasi iktidar" sarmalından çıkış için bir çare olarak artık görünmemektedir.
Muhtaç olunan ise, tutunulabilecek bir ortak "çıpa" dır. Bu çıpanın tüm toplumu kucaklayacak bir anayasada vücut bulması ve en az bir ucunun evrensel değerler olan insan hakları ile bireysel özgürlüklere demirlemesi gerektiği açıktır. Sorun, toplumun bu hedefe yönelmesine dair genel iradenin oluşabileceği sağlıklı bir değerlendirme ortamına kavuşabilmektir.
Bunun için parçalı iktidarın tüm taraflarından etkisiz muhalefetin tüm unsurlarına kadar ortak tek hedef olan ülkeyi yeniden kurma hedefine yönelik fikir birliği gerekmektedir. Birliğin gerçekleşeceği platform ise kendisini bir kurucu meclis olarak ilan etmiş bir Türkiye Büyük Millet Meclisi - TBMM ve bu meclisin her birisi bağımsız ve sadece temsil ettikleri toplum kesimine (sınıfsal, bölgesel, etnik, kültürel) karşı sorumlu olan milletvekilleridir.
Bu amaçla ortak bir yol haritası belirlenmeli, yeniden kuruluş için bir geçiş dönemi öngörülmeli, bu süreç boyunca siyasi partilerin olağan karar alma süreçleri devre dışı bırakılmalıdır. Mevcut yürütmenin öncelikli hedefi siyasi karar almaları terk ederek yeniden kuruluş anayasasının oluşturulması sürecinin sağlıklı işletilmesinin sağlanması olmalıdır. Böyle bir adımın atılmasında toplumun tüm kesimleri vebal altında olup en büyük yükümlülük, fedakarlık ve gelecek adına sorumluluk da iktidarın omuzlarındadır.