- Kategori
- Deneme
Uyuşmuş bir Kalp/ Narkozsuz
Susmak zorundayım bu kez… Hıçkırıksız bir göz yaşı kadar sessiz kalmalıyım…
Sadece ;hızlanan kalp atışlarımın sol yanımda yaptığı o ağır “tik tak”ların sesine dayanamıyorum. “Kalbim”;biriktirilip kendine yer edinmiş bir sürü hatırayla, taşınamayacak kadar ağır bir kütle sanki, ağır ama ağrısız (!), his duyguları kerpetenle çekilip alınmışçasına uyuşmuş işte, kendince / narkozsuz*…
Aldırabilseydim…; şırıngayla, tüm kanımda akan zehri / bununla birlikte iliklerime kadar işlemiş mikrobu ve yanı sıra gözbebeklerime (istemsiz )dolup duran şu tuzlu suyu da… bende ‘sen’ kalmayacağını bilsem göze alırdım. Bedeni fonksiyonlarıma gerek yok ki; kanım çekilse, iliklerimde alınsa, ‘sen’ beynimde ve ruhumda dururken taptaze anılarınla! Neyi silmeye çalışacağım ki, etrafta uçuşup bir yere konmayı bekleyen bir toz musun sen(?), sildiğimde temizlendiğini sandığım….
Oysa; arkamı döndüğümde hala oradasın... hep varsın. Yok olmanı isteyen kim(ki)???
Yok olacaksa eğer bir şeyler, sensiz/ senli yalnızlıklarım yok olmalı. Yıllar aşındıran hikayeyi yakıp kül etmeliyim; cayır cayır yanarken eski ‘ biz’….. hiç bir şey hissetmeyen yeni kalbimizle mi izleyeceğiz bu yangını(?)… yoksa kalp’siz miyiz biraz. Kaya kadar sert olmuşuz da aşındırılmayı/ yontulmayı mı bekliyoruz?
Bir heykeltıraş gibi sabırla, yıllarca şekillendirmeye razıydım / hazır değildin (m) belki. Beyaz bir mermerin pürüzsüz /donuk / sert halini bile, (sanki bir hamurmuş gibi) en ince kıvrımlara çevirmeyi başaran bilmem kim gibi …
Ama ne yaparsam yapayım, hiçbir ayrıntı seni canlandırmaya yetmezdi ki. Yetmezdi. Çünkü; gözlerinin parıltısını/ kalp atışlarını yerleştirmeye gücüm yoktu/olmazdı /zordu vesaire…
....Başarmaya odaklanmışta ; başarısızlıklarına hayıflanan biri olarak kaldım kaderimin yazılı sayfaları içinde. Kalmadım bilakis hapsoldum; her hücresine. Takılı kaldı bakışlarım duvardaki saatler gibi; öylece sebepsiz iteleniyorum. Hep bir sonraya asılı kalıyor gözbebeklerim/ ama her yeni günde; aynı rakamların üstünden geçip gidiyor olduğumun farkında bile değilim. İlerlediğimi sandığım her noktada, yelkovan akreple buluşuyor. Bense aralarında sıkışıp kalıyorum. Ve katlanılmaz o ses:
Tik tak…. tiiiiiiikkkkkk taaakkkk…… beynimde yankılanan bu ses boşa geçirilmiş dağdağalı yıllarımı hatırlatmakla kalmıyor; daha çok boşluğa düşürüyor ruhumu. Ruhsuzluk; bir nevi kalıba sokulmamış bir bedense ! eğer ;" ruhsuz kalıp, özgürce uçmayı yeğliyorum…. . ."
..... kalp ve ruh/ akrep ve yelkovan kadar sinsice, bir o kadar da sakin ilerleyip duruyor. Önce hangisi yorulur bilemem. “kalp”siz kalmaktansa ; ruhumun ince bir tül gibi bedenimden çekilmesini seyrederim.
... Ve en nihayetinde ;son atışlarını yapıyor saatim, duvarda öylece asılı kalmış bir kalp/ yelkovan çok acele ediyor akrepse kovalıyor peşinden…. durdurmak mı? Ne hacet!!!! Sesini çoktan kısmış bir kalp için bu tiktak-‘lar fazla. ÇÜNKÜ; ben bir yelkovan gibi hızlıca akıp gitmeliyim kovalanmayı beklemeden/ kalp atışlarımı susturup “sessiz” kalmalıyım çığlıksız bir haykırış kadar!!????...