- Kategori
- Uzay
Uzayda Yalnız Mıyız?

Fırlatma anı
Bu soru, insanoğlunun uzay macerasının arkasındaki en önemli itici güç olmuştur.
İnsanoğlu, havadan ağır bir cismi uçurabildikten 50 yıl sonra gözlerini hava olmayan ortama, yani uzaya çevirdi.
İnsan yapısı bir cisim atmosferin dışına ilk kez atılabildikten sadece10 yıl sonra insanoğlu Ay’da yürüyüp geri dönmeyi başarmıştı bile.
Bunlar çok baş döndürücü gelişmelerdi.
Ondan sonra sıra yakın gezegenlere, sonra yakın yıldızlara gelecek ve uzay çağı dolu dizgin gelişecek sanılıyordu ama öyle olmadı.
Uzay, pahalı bir hobidir ve arkasında bir motivasyon, bir itici güç, bir heyecan yoksa, halkı ödedikleri vergilerin uzay araştırmaları için harcamaya ikna etmek kolay değildir.
Çevresinde gezegen olduğunu dahi bilmediğimiz en yakın yıldız Alpha Centauri B 4,5 ışık yılı uzaktayken, kendi Güneş sisteminde Dünya dışında, herhangi bir formda (Mantar, yosun, küf, bakteri, virüs) canlı bulma ümitlerinin yok olması heyecanımızı yok etti.
4,5 ışık yılı uzak demek, ışık hızıyla gidersek 4,5 yılda erişebiliriz demek.
Bugün en hızlı giden insan yapısı cisim ışık hızının on binde biri hıza erişmiş değil. O hıza bile kendi enerjimizle değil, yaklaşılan gök cisimlerinin çekimi sayesinde erişiliyor.
Demek ki bir uzay aracını bu hızla en yakındaki Alpha Centauri B yıldızına göndersek, oraya erişip “aaa, burada hayat yokmuş” diye mesaj göndermesi 45 bin yıl çekecek; mesajın bize ulaşması da artı 4,5 yıl.
O zaman da boş duracağına, günün en ileri yöntemleriyle “en azından” koşulları Dünya’ya benzeyebilecek gezegenleri araştırmak mantıklı bir seçim. Bu ileri yöntem ise bu durumda sadece “gözlem” maalesef.
Gezegeni aramak için yıldıza bakmak lazım çünkü gezegenler yıldızların etrafında döner.
Kepler teleskopu yaşam olması ihtimali olan gezegenleri gözlemek için geçen hafta uzaya gönderildi. Gezegenler yıldızların etrafında dönerler ve kendileri ışık yaymaz. Çok uzak mesafeler ve çevrelerinde döndükleri yıldızın parıltısı onları görmemizi hemen hemen imkansız hale getirir.
Peki yıdızın kendi parıltısı gezegenin görülmesini imkansız kılıyorsa neyi gözleyecek bu teleskop?
Doğrudan yıldızın kendisini.
Ve umacak ki gezegen bu yıldızın çevresinde dönerken önünden geçsin ve yıldızın parlaklığını az da olsa engellesin.
Engellesin derken öyle güneş tutulması falan beklemeyin. Örneğin diğer yıldızlardan birileri güneşi gözlese ve o sırada Dünya güneşin önünden geçse parlaklıkta ancak onbinde bir oranında bir düşme oluşur.
Demek ki bu kadar değişimleri gözleyecek teknolojiye sahibiz.
Bu gözlemin yapılabilmesi için gözlemcinin, gezegenin yörünge düzleminde olması gerekir. Aksi halde baktığınız yıldızda gezegenler dönüp durur ama asla onların farkında olamazsınız çünkü gezegen sizin bakış açınıza göre yıldızın önünden asla geçmeyebilir.
Dünya – Güneş örneğine dönersek, uzayda herhangi bir gözlemcinin Güneş’e bakarken (yeterli uzun sürede bakacağını var sayıyoruz) Dünya’nın Güneş ile gözlemci arasından geçme olasılığı altı yüzde bir civarında bir şanstır.
Gözlenecek o kadar çok yıldız var ki, altı yüzde bir de az bir şans değil.
Kepler teleskobu, yakınlardaki tüm yıldızları 3,5 yıl boyunca gözleyecek ve bu gözlemini her yıldız için tek tek yapmayacak, 105 derece-karelik bir alanı aynı anda gözleyebilecek. Bu da kol mesafesinden avucunuzun görünüşü kadar bir alandır.
Ne diyelim, umalım ki üzerinde akıllı yaratıkların gelişmesine uygun gezegenler tespit edilebilsin.
Bilim adamlarına göre bunlardan yüz binlerce var.
Ama olasıdır ki birbirleriyle temasa geçme olanağı yok.
En azından bizim yok, onlar aralarında haberleşiyor olabilir.