Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '21

 
Kategori
Güncel
 

UZMAN KİBRİ

http://blog.milliyet.com.tr/otorite-cehaleti/Blog/?BlogNo=631605

"SINIF" KİBRİ

İktidar sürecinin etkileri, belli bir süre sonunda üyeleri tarafından içselleştirilir ve iktidar, üyelerinin yüz ifadesine, jest ve mimiklerine, ses tonuna, diğerlerine bakışına, davranışlarına, düşünce kalıplarına yansır. İktidarı elde tutan egemen sınıflara has “sınıf kibri” bu süreç içinde ince ince dokunarak hayat bulur, içselleştirilir, nesilden nesile aktarılır.

İstanbul’dan Ankara’ya dönüş yolculuklarımdan birinde sağımdaki ikili koltuktan bana yakın olanına oturan 30-35 yaşlarındaki yolcunun telefonda babasıyla konuşmasına (mecburen) kulak misafiri oldum. Ve çalıştığım kurumdan aşina olduğum içselleştirilmiş uzman kibrinin tezahürlerinden biri olan üstenci ses tonunu babasıyla bile konuşurken saklayamadığını fark ettim.

Bu yolcunun bürokrasinin bir yerlerinde “uzman” statüsünde çalıştığını düşündüm. Bir süre sonra yolcu Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunları”nı okumaya başladı. Punduna getirip sohbet başlattım. Ve bir devlet kurumunda uzman olarak çalıştığını öğrendim. Oğuz Atay’dan, ilk postmodern roman olan Tutunamayanlar’dan bahsettim. Orhan Pamuk okuyup okumadığını sordum. O da, İhsan Oktay Anar’ın analizlerini sevdiğini söyledi. Bunun üzerine, roman için bile “analiz” kavramını kullandığına göre bu arkadaş “bilgisayarcı” olmalı diye düşündüm. Ve ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nden mezun olduğunu öğrendim.

https://www.youtube.com/watch?v=q8IrtwUuIJM&t=4575s

Ne demek istediğimin canlı örnekleri Avrupa soyluları tarafından yaptırılan resimlerin bir kısmında net bir şekilde görülür. Linkini verdiğim videonun 1:16:10. dakikasında başlayan bir iki dakikalık görüntüler, anlatmaya çalıştığım “sınıf kibri”nin son derece somut, tarihe ve kayıtlara geçmiş örneklerinden sadece biridir.

“Sınıf” kibri ile her türden “sınıf üyesi”, uzmanda değişik derecelerde rastlanabilen bir insanlık hali var aklımda. Sınıf kavramını da oldukça muğlak ve genel anlamda kullanıyorum. Ekonomik temele bağlı olarak gelişen sınıflar (burjuva, küçük burjuva), din adamları “sınıfı” gibi kültürel olarak inşa edilmiş “sınıflar”, zümreler. Akademisyen, aydın gibi kısmen sahip olunan değerlerle (bilgi, zeka) kısmen ünvanlar, görevlerle ortaya çıkan (Önemli Kişiler, Çetin Altan) sınıflar; sanatçı, oyuncu, müzisyen gibi kitlelerin tanıdığı ünlülerden oluşan sınıflar.

Kişisel değer duygusu, en büyük servetlerden biridir. Bu duygunun oluşması birçok faktöre bağlıdır. Diğerlerinin bizim hakkımızdaki düşünceleri, yargıları da bu faktörlerden biridir. Statü sembolleri, sahip olunan güç de (zeka, bilgi, iktidar, kültür, zenginlik) kişisel değer duygusunun oluşmasında büyük yer tutar.

“Soylular” sınıfı diğerlerini aşağı görür, diğerleriyle bir tutulmak onlara zarar verir. Bu psikolojik bir zarardır. Soylular sınıfı ile diğer sınıflar arasında bir uçurum vardır, olmalıdır, yoksa soylu(üstün, diğerlerinden değerli) olmanın bir anlamı olmaz. Bilgi, zeka, eğitim, kültür konusunda böyle bir uçurumun varlığı her zaman ve her üye için geçerli olmasa da bu uçurum ideolojik söylemle, iktidar gücüyle, yapay statü sembolleriyle inşa edilir.

(istatistki açıdan) sınıflar arasında zeka faktöründe anlamlı farklar yoktur, bu durumda sınıflar arasındaki uçurum nasıl inşa edilecektir. Tabii ki öncelikle, insanın ihtiyaçlar hiyeraşisindeki temel gereksinimlerini karşılayan, ve Çetin Altan'ın “önemlilerin” değerli, “değerlilerin” önemsiz olduğunu saptadığı, hem kültürel hem maddi açıdan yoksul bir ülke olan memleketimizde en önemli statü göstergesi olan, maddi güç ile. “Soylular” sınıfı ile “reaya” sınıfı arasında gerçek hayatta olmayan uçurum iktidar gücüyle oluşturulan ücretler arasındaki uçurumla inşa edilir. Sonra da soylular sınıfının daha “soylu” değerlere sahip olduğu, işler yaptığı, reaya sınıfının ise hizmet görevini yerine getirdiği ideolojik söylemle desteklenir..

Ülkelerin gelişmesini, kalkınmasını, ekonomik olarak sıçramasını sağlayan en önemli aktörler “üretici elitler” ve “yönetici elitler”dir.Yeterince büyük her popülasyonda “yetenek” normal dağılıma uyar.Türkler ile Avrupa ülkelerinin bireyleri arasında yetenek açısından istatistiki olarak anlamlı farklar yoktur. Yani, ülkenin üretici elitlerinin yetenek açısından gelişmiş Avrupa ülkelerinin üretici elitlerinden farkı yoktur. Ülkeler arasındaki farkı yaratan örgütlenme farklılıklarıdır. Ülkeyi örgütleyecek olanlar da “yönetici elitler”dir, onları yönlendirecek olan liderlerdir.

Gelişmeyi, geri kalmayı belirleyen en önemli faktör devlet kapasitesi ve liderliktir. Devletin örgütlenme ve örgütleme kapasitesidir, liderlerin anlamlı hedefler belirlemesi, toplumu bu hedeflere inandırması onların etrafında kenetlemesidir. Bütün bunları yapmak için de ülkenin ve kurumların ortak akıl kullanımını ve çoğulculuğu hayata geçirmesi gerekir. Anlamsız sınıf ayrılıkları yaratarak, toplumu kutuplara, sınıflara bölerek, her şeyi ben bilirim diyerek, vs olmaz.

Kapsayıcı kurumlar bir ülkenin / toplumun rekabet eden üretici güçlerinin seçildiği tabanın (popülasyonun) olabildiğince büyük olmasını sağlar. En kapsayıcı kurumlar bu tabanın nüfusun ve kültürün (gönüllü katılımla) izin verdiği en geniş taban olmasını sağlayan kurumlardır, en sömürücü kurumlar da bu tabanı en çok daraltan kurumlardır. Rekabete katılan üretici güçlerin (şirketler ve çalışanlar) sayısının büyüklüğü, toplumun sahip olduğu gelişme potansiyelinin sonuna kadar kullanılmasını sağlar. Bu rekabet sonucunda karlı ve üretken şirketler, bilgili, üretken ve çalışkan bireyler sivrilir. Bu niteliklere sahip şirketlerin ve bireylerin ödüllendirilmesi diğer şirket ve bireyleri de aynı niteliklere sahip olmaya teşvik eder. Araştırma geliştirme faaliyetleri, innovasyon ve nitelikli eğitime talep artar. Kapsayıcı ve demokratik kurumların zorladığı göreceli eşit gelir dağılımlarıysa ortalama eğitim süresi ve kalitesini yükseltirken eğitim gören nüfusu büyütür. Eğitimli ve nitelikli eğitim alan nüfus artar. Üretime katılan nitelikli emeğin hem niteliği hem de niceliği artar. Üretici güçler gelişir.

EK
OSMANLI’NIN SOYLULAR SINIFI

Önemli Osmanlı tarihçilerinden Mehmet Genç’e göre Osmanlı devletinin klasik döneminde uygulanan temel yönetim ilkeleri iaşecilik, fiskalizm ve gelenekçiliktir.

Gelenekçilik, sosyal ve İktisadî ilişkilerde yavaş yavaş oluşan dengeleri mümkün olduğu ölçüde muhafaza ederek değişme eğilimlerini engelleme ve herhangi bir değişme ortaya çıktığı hallerde ise tekrar eski dengeye dönmek üzere değişmeyi ortadan kaldırma iradesinin hâkim olması şeklinde tanımlanabilir.”

15. yüzyılın ikinci yarısında, II. Mehmed’in başarılı merkezîleşme hamlesiyle birlikte, dengeler kesin olarak ve merkezden yana değişti. Toprağa bağlı aristokrasi yenilirken, özel mülkiyet altındaki topraklara devlet el koydu ve iktidar bürokrasinin elinde toplandı. Bu köklü dönüşümden sonra, devletin iktisadi uygulamaları artık çok daha güçlü bir biçimde bürokrasinin önceliklerini yansıtmaya başladı. Buna karşılık, toprak sahiplerinin, tüccarların ve sarrafların devletin iktisadi politikaları üzerindeki etkileri sınırlı kaldı.”

Uzun bir dönem dünyaya hükmeden Osmanlı imparatorluğunun iplerini ellerinde tutan merkezi bürokrasinin üyeleri bu devasa savaş makinesinin başarılarında en büyük payın kendilerinde olduğunu düşünmüş, bu yüzden de kendilerini olağanüstü başarılı, değerli, soylu/asil, birinci sınıf addetmiş ve hissetmiş, toplumun geri kalanını ise değersiz, önemsiz, “reaya”, ikinci sınıf olarak görmüştür.

Enderun, bir şeyin iç kısmı, iç yüzü, dâhili, harem dairesi gibi anlamlara gelmekte olup Enderun Mektebi ise Osmanlı Devleti’nde mülkî, idarî, diplomatik ve diğer önemli kadronun yetiştirildiği yerdir. Bu bağlamda Enderun Mektebi, dünyanın ilk “kamu yönetimi okulu” olarak da nitelendirilebilir. Osmanlı’yı cihan devleti yapan kurumların en başında bu Enderun Mektebi gelir ki, Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu devlet adamı kadrosu bu mektepten yetişirdi. Bu mektepte öğrenciler, üstün zekâlılara ve çeşitli yeteneklere yönelik programlarla ve testlerle, ortalama 15 yıllık bir eğitimden geçtikten sonra, devletin ihtiyaç duyduğu üst düzey idarî/bürokratik ve askerî personelin yetişmesi sağlanmıştır”.

Alıntıdan da anlaşıldığı gibi, Osmanlı bürokrasisinin kendini değerli, üstün, asil hissetmesinin ve bulmasının o devirlerde ciddi bir maddi temeli de vardı. Büyük bir bölümü köylü olan Osmanlı toplumunda Batı’da sanayi devrimini gerçekleştiren ticaret burjuvazisi, burjuvazi, burjuvaziye dönüşen zanaatkar sınıfları da gelenekçilik ilkesi gereğince baskı altında tutulmuş, gelişmesi, güçlenmesi önlenmiş, zayıf bırakılmıştı.

Ezici çoğunluğu eğitimsiz, vasıfsız insanlardan oluşan Osmanlı toplumunda hem yönetimsel gücü, hem bilgi gücünü elinde tutan biricik zümre olan merkezdeki Osmanlı bürokrasisi toplumun (mükemmel) eğitimli yegane kesimi olmakla kalmıyor, bütün gücü ve diğer toplumsal kesimleri de kontrolü altında tutuyordu. Tarım ekonomisin başat olduğu ekonomik sistemde tarımsal ekonomik güç de tımar düzeniyle merkezi bürokrasinin kontrolü altındaydı. Ayrıca zanaatkar da lonca sistemi ve Osmanlı Devletinin önceki dönemlerden devraldığı ve devlet otoritesine bağımlı Ahilik kurumuyla kontrol altındaydı. Tarımsal ekonomiden ticaret ve sanayi ekonomisine geçişi gerçekleştirecek ticaret burjuvazisi, zanaatkar ve burjuvazi de, sözü edildiği gibi sıkı devlet kontrolü altında olduğu için Osmanlı bürokrasisi, Osmanlı toplumunun parlayan yegane hakimi ve yıldızıydı.

Bu şekilde oluşan Osmanlı İmparatorluğuna özgü asil/reaya sınıf ikiliği, dört öğrenme/problem çözme yönteminden (deneme-yanılma, taklit, eğitim, zeka) taklit ve eğitim ile nesilden nesile, sonraki bürokrasi kadrolarına aktarılmış ve bir norm, gelenek, bürokrat kültürünün olmazsa olmaz bileşeni haline gelmiştir.

Bu kültürel atmosferde yetişen Cumhuriyetin yönetici elitleri/bürokrasisi de aynı ikiliği benimsemiş, içselleştirmiş Cumhuriyet kadrolarına aktarmıştır. Bürokrasideki bir çok  kurumun kurucuları, yöneticileri de bu kültürü kurumlarına aşılayan aktörler olmuştur. Kurumlarda işe giren yeni personel bu kültürü ve pratiklerini önünde hazır bulmuş konumuna göre ya içselleştirmiş ya kabul etmek zorunda kalmıştır.

 
Kayıt tarihi
: 29.04.21
 
 

Bilgisayar Mühendisi, Sistem Çözümleyici. Ekonomi, Siyaset, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih,..