- Kategori
- Gündelik Yaşam
Vardiyasındayız ömrün
“Tükenmez desek de vardiyasındayız ömrün.
Kalkıp ezeli karanlıktaki limandan
Uzaktaki dalgalara göç eder zaman
Aradığımız hangi beden
Sıcağında yittiğimiz sevda
Güneşin dudağı bulutun gözü
Yaşıyor yansımalarda/
Gecenin karanlığına gizlenen sesler
Nasılda sığıyor yaşam/İki tarih arasında”….
Yaşam hızla akıp gidiyor avuçlarımızdan. Yaptığımız şeyler için pişmanlıklar, yapacaklarımız için ise umut ışığı gözlerimizde. Kin dağı göz çeperlerimize gizlenmemişse, kavgayı dışarıda bırakıp yeniliklere kucak açmak ne güzel… Rüzgarların nasıl estiği bilinmez, o rüzgarlara kapılan kuşlarda akıp gider bilinmeyene, bazen de o rüzgarlara kapılan kuşlarda bir gün gerçeği görüp dostça, kardeşçe yaşamayı bilir. Çünkü, insanoğlu kendini sonsuz varlık olarak niteler bazen, oysa, gideceğimiz yer sonsuzluk da olsa bazen koşar adım ilerleriz farkında olmadan.
Bir şiirimde de,
“Yola çıktık gideceğiz kimi koşar kimi yavaşça /Zaman sığınır sonsuzluğa
/Zevkine düşkün çağırır körpeyi yaşlıyı /Göç ediyor durmadan binlerce beden
Ah! Dünya ne kadar küçüksün kurnaz düşmanın önünde / Adı yok gizemli gerçek”. derken sinsi ölümün de bir gün kapımızı çalacağını bilmemiz gerekirken ve yaşam bu kadar kısayken, sevgisiz, saygısız hoşgörüsüz insan olmak ve böyle insanların oluşturduğu toplumun, bu toplumda birey olarak yer almanın kime faydası var? Anlamak mümkün değil. Ya da, kendince sevgiye, saygıya, inceliğe hassaslığa önem verirken, bu değerlerine karşı kışkırtıcı tavır alanlara sessiz kalmak mı doğru, yoksa birey olduğunun bilinciyle tepki vermek mi doğru diye sorgulamaya gelince tepki vermek de kişilikli olmanın ve birey olmanın gereğidir diye mi düşünmeliyiz? Kanımca da, birey olmanın gereği olumsuzluklar karşısında tepki vermek ama yasal çerçeveler içinde saygıya dayanan tepki vermek doğrudur.. Kişilik kavramı oluşmuş insan her şeye sessiz kalmaz .Niye? Neden? Niçin sorularının karşısında kendi özeleştirisini de yapar hayat yolunda ilerlemeye çalışır. İnsan doğası gereği, yaşam yolunda emekleyerek, bazen yürüyerek, bazen düşerek olgunluğa erişir.
J. Jenkins in güzel lafı vardır “Elmas yontulmadan, insan da yanılmadan mükemmelleşemez”.
Yanılgıyla geçen, kuşkuyla geçen ömür de bir o kadar zordur insana. Deneme-yanılma yöntemi hayatın her alanında insana yük de olsa, insan pişman olduklarından hayat dersi çıkarıp, geleceğe aydınlık içinde bakarsa yaşam da o kadar güzelleşir. Kendisiyle barışık olmayan başkasıyla nasıl barışık olur ki? Kendi pervanesinin nasıl döndüğünü bilmeyen, bilmek istemeyen başkasının derdini nasıl anlayabilir ki? Toplumsal uzlaşı için sevgi hamurunun iyice yoğrulması gerekirken bunun yerine benimle farklı düşünüyor diyerek insanları sözel, şiddetsel maddi manevi baskılara bırakmanın faydası ne olabilir?
Oskar Wilde “Ne zaman insanlar benimle aynı fikirde olsa, hatalı olduğumu düşünürüm” der.
Kuşkusuz, her şeye evet diyen bireylerin oluşturduğu toplumla, muhalefeti güçlü olan toplum arasında çok farklılıklar vardır. İktidarların da başarısı gerçek muhalefetten geçer. Çünkü, muhalefet farkındalık-ı ortaya koymuştur, alternatifleri ortaya koymuştur, İyi muhalefet alternatifleri ortaya koymak zorundadır. Ailemizde, işyerimizde muhalefetsiz olmak bizi, onur’a etmez aksine ufkumuzu, ufuklarımızı, amaçlarımızı, geleceğimizi daraltır. Ben merkezci olmamızı, en iyisi ben bilirim zihniyeti taşımamızı sağlar. Sadece üniversite eğitimi almak o kişinin bilgili donanımlı olduğunu göstermez. Etrafımızda o kadar okumuş cahil var ki? Bunun yanında, aklı zekası, becerisi çok olup da, ekonomik sorunlarından veya başka durumlardan okuyamayan binlerce çocuğumuz, insanımız var. Okuyamayanların zekaca onlardan eksikliği mi var. Kuşkusuz hayır. Elbette lise, üniversite eğitimi almak güzel, almalıyız da, ancak vizyonumuzu geliştirirsek o zaman güzeldir, yerindedir. Geçmişte görev yaptığım Halk Ozanlığı Müdürlüğü görevinde çok kitle örgütleriyle, çok insanımızla tanışma fırsatı buldum. Görevim esnasında şunu gördüm usta- çırak ilişkisinde, ustaya saygıyı; insanlara saygıyı hoşgörüyü şiirlerinde ilmek ilmek işleyen toplumsal olaylara duyarlı bunu ustalıkla kaleme alan ilk okul mezunu olup ta çok üniversiteliyi geride bırakacak ozanlarımıza, şairlerimize insanlarımıza şahit oldum. Neredeyse her ilde üniversite açılırken ve binlerce üniversite eğitimi alan kişiler var ki , bunların arasındaki farkındalıkta bilgi birikimini , aklını, zekasını, deneyimlerini kendine güvenerek toplumla paylaştığı sürece değer olgusuna erişir. Araştırmak, incelemek, bol kitap okumak farkındalık düzeyini artırır bu farkındalık bazen insana üzüntü de verip, aykırı ses olarak gözükse de işte o zaman birey olduğunun farkında olan kişi vardır ortada. Birey olmanın farkındalığıyla, o birey hayatı cesurca kucakladığının farkına varır. Hayata farklı yönlerden bakar, yaşama dört elle sarılır. Doğum-ölüm sürecindeki engebeli yolda yürümeye çalışan yaşamın güzelliği, ruhsal, akılsal gelişim yolculuğuyla daha da güzelleşir. Olumsuz düşüncelerimizi, olumlu hale getirerek limanımıza yanaşan geminin de kaptanı biz olduğumuz sürece mutlu oluruz hayat yolunda . Evrensel yasa olan “etki-tepki” yasasında da etkiye karşı tepkimizde akıllıca, sabırla olursa yine bu oyunun kahramanı da er geç biz olabiliriz. Bilinçli olduğumuz sürece bilinç altımızda otomatikman devreye girer olumsuzlukları da öylece asgariye indirgeyebiliriz. 2001 yılında Yayın Kurulunda da, bulunduğum Harman ve Osmaniye’nin Sesi adlı edebiyat-kültür dergisinde yayımlanan bir makalemde şunu yazmıştım.
”Ne gençlik ne yaşlılıktır, önemli olan yaşamı dolu dolu yaşamaktır.yaşama katkı sunmaktır. sevginin ışığı insandır o da insanın kendisinin elindedir.yeter ki o ışığı iyi kullansın.” demiştim. Doğum –ölüm kardeşliğinde, başlangıç ve sonda, yaşamın renkli kır bahçesinde sevinçler, acılar, hüzünler hayal kırıklıkları boy boy sıralansa da, hayatı cesurca kabullenenlerin, başarıyı yakalamasının daha çabuk olduğunu göreceğiz.
“En çok yaşamış olan , uzun yıllar yaşamış olan değil, yaşamın anlamını en fazla anlamış olan insandır” diyen S. Kierkegaard’ a katılmamak mümkün mü?